14 Eylül 2015 Pazartesi

Nice dertsiz bilirim, öğrenince derdini meğer dertsiz benmişim derim!



Geçenlerde bir hoca arkadaşımın arabasına bindim. Kısa yolculuk sırasında anlattı. Dert sağanağına yakalanmışlar gibi geldi. Şikâyetçi değildi, mütevekkildi. Sonra gençlerin sabırsızlığından, metanetsizliğinden dem vurdu. İstiyorlar ki hep huzur içinde olsunlar, hiçbir dertleri, sıkıntıları olmasın. Hep nimet olsun, nikmetten uzak olsun. Ama hayat öyle değil ki. Zahmetsiz rahmet, külfetsiz nimet yok gibi. Öyle bir niteleme cenneti işaret ediyor sanki.
Dedim ki diyor: Rastgele bir apartmana gidin sıra ile dairelere girin. Sahiplerine deyin ki: Arkadaş bir ben derdimi anlatayım, bir de sen anlat. Sonra dinleyin. Üç evden en az ikisinin derdinin sizin kendi derdinizi bastırmazsa o zaman ne derseniz deyin?
Öyle ya diyor ve ekliyor: Allah Teâlâ kasem ile “elbette sizi bela ve musibetlerle sınayacağız; korkuyla, açlık, yokluk ve kıtlıkla, mala, cana ve ürünlere gelen zarar ve ziyanla deneyeceğiz. Sabır ve metanet gösterenleri müjdele! Onların başına bir musibet geldiği zaman İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn derler. Biz Allah’a aitiz ve elbet O’na dönücüleriz.”
Hayy’dan gelip Hû’ya gitmekte olduklarının bilinci ile hareket ederler.
Dünyanın hep fitne olduğu söylenir.  Fitne ham haldeki filizlerin ateşe sokularak saf maden/ cevher kısmının cürufatından ayrılması işlemidir. Aynen öyle, insan da belalarla, dertlerle, bin bir çeşit sıkıntı ile sınanır da sabır ve metanetiyle saflaşır, olgunlaşır, kemal bulur.
Bu arada kendinden gayrı herkesi asude sanan bir takım kimseler  niye ben sorusunu sorarlar. Ama aynı insanlar nedense sahip oldukları bunca nimet ve meziyete karşı niye ben demeyi pek akıllarından geçirmezler.
İnsan sızlanmasını bildiği kadar, az çok sabretmesini, fikretmesini ve şükretmesini de bilmeli.
Dua ile!
14.09.2015

GARİBCE 

10 Eylül 2015 Perşembe

Fevrîlikte nedamet Teennide selamet!


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Evet, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Rahmete, şefkate, sevgi ve saygıya, hak ve hukuka riayete  ne kadar çok ihtiyacımız var.
Allah insanları yaşasın diye yarattı. Yaşamak, var olmamızın bir gereği. Bu itibarla insanlar ölmek için yaşamazlar. Ne var ki ölüm mukadderdir ve herkes erinde geçinde ölür. Ölmek hiçbir zaman amaç değildir; sonuçtur.  Şehadet de olsa ölüm istenilen, beklenilen, özlenen şey olmamalı. Çünkü var oluşumuzla yaşamak aynı şeydir. Varlığımızın amacı da sonsuz bir hayata evrilmeyi sağlamaktır; cennetiyle cehennemiyle.
Bize yurt olarak tayin edilen işte burada yaşarken, yaşantımıza engeller çıkarma, hayatımıza kastetme gibi saldırılar olabilir. Herkesin huzur içinde yaşantısını sürdürmesi ve asıl amacı gerçekleştirmek doğrultusunda çaba sarf etmesi asıl olmakla birlikte bu yolda saldırılara maruz kalmak her zaman için söz konusu olabilmektedir. İşte bu türden saldırıları defetme ve ortak yaşam için bir huzur iklimi oluşturma tüm insanlığın aynı zamanda vazifesidir. Can ve mal güvenliği, din ve vicdan özgürlüğü, insanlık onur ve haysiyeti, neslin bekası, insanın varlık amacı doğrultusunda kendisini gerçekleştirebilmesinin imkanları vb. gibi insan yaşantısı için olmazsa olmaz kabilinden insanlık ufkunda yer alan bir takım değerlerin her bir şahıs için aynı derecede var edilmesi ve korunması gerekir. Bütün bunlar insanca yaşamak içindir. Lakin yeri ve zamanı geldiğinde bu değerler için yaşamın bizzat kendisi de feda edilmeyi gerektirebilmektedir.
Uğrunda feda edebileceğimiz yüce değerler yoksa ve yaşantımız insanca bir yaşantı değilse  yaşamın da ne anlamı olabilir ki? İşte şehadet bu fedayı cana denir ve ancak hiçbir zaman amaç değildir. Şehadeti insanlık için bir amaç gibi takdim etmek yanlıştır ve yanlış sonuçlar doğurmaktadır. Haydin ben ölmeye gidiyorum, demek başka, ben yaşamın önüne çıkarılan engelleri kaldırmaya gidiyorum, gerekirse bu uğurda ölürüm ve bu ölüm benim için yanlış gidişata müdahil olduğumun tanıklığı olur, demek başkadır. Bu inançla mücadele edip ölmem halinde kaybedeceğim bir şey de yoktur. Zira ölüm yeni bir hayatın eşiğidir. Varlığım insanlığın varlığına, insanlık değerlerinin ikamesine adanmıştır. Bu itibarla zararda ziyanda da değilim. Naçiz varlığım insanlığın değerler dünyasında yaşamaya devam edecek, ufukta parlayan meşaleler gibi insanlık dünyasını aydınlatacaktır. Bu itibarla bu sonuç övülen, takdir edilen ve ödüllendirilen bir sonuçtur. Allah yolunda öldürülenler “ölüler” değillerdir. Onlar, insanlık tarihi boyunca hep diri olarak varlıklarını sürdürecekler ve insanlık dünyasının parlayan yıldızları olarak ufkumuzu aydınlatacaklardır. Onlara selam olsun!
Çok zor bir süreçten geçiyoruz.
Bizi bu hale sürükleyen sebepler nelerdi? Şimdi bunları irdelemenin ve suçlu aramanın çok bir anlamı da yoktur. Şu anda çok tehlikeli bir yuvarlanma hali var gibi gözüküyor. Heyelan bölgelerinde tek bir taşın yuvarlanması büyük felaketlerin oluşması için yeterlidir. Sathı mailde yuvarlayacağınız bir kar topunun çığa dönüşmesi ve ardından korkunç yıkımları getirmesi  hiç de uzak bir ihtimal değildir.
Şimdilerde korkunç bir kin ve hınç dalgasının giderek büyüyen bir şekilde toplumu sardığı ve istikrarı kökünden sarstığı gözükmektedir.
Böylesi bir ortamda herkese etkin bir rol düşmektedir. İnsan olarak amacımız yaşamak ve yaşatmak olmalıdır. Ortak değerlere sahip çıkıp onların egemen olacağı huzur ve sükun ortamının oluşması için hepimizin çaba göstermesi lazımdır.
İnsan olarak hepimiz birbirimizin eşi olmaktayız. Ama Müslümanlar olarak ayrıca kardeş bulunuyoruz. Dolayısıyla insan olan herkese karşı yerine getirmemiz gereken bir hukukumuz olduğu gibi, ayrıca Müslüman olan kardeşlerimize karşı daha da özel bir hukukumuz olmaktadır.
Adil olmak zorundayız ve “bir kavme olan hıncımız, kin ve öfkemiz bizi adaletten ayırmamalı”dır. Adalet herkese hak ettiğini vermektir. Ne eksik ne fazla. Dolayısıyla bir kimse bir suç işlemişse onun işlediği suça denk bir ceza ile cezalandırılması adaletin gereğidir. Ancak iyi semereler verecekse  cezalandırma yerine affetme yoluna da gidilebilmelidir ve buna “ihsan” denilmektedir. Karşısındakini bende edecek bir erdemdir.
Suç ve cezada şahsilik ilkesi esastır. Benim işlediğim bir cinayet yüzünden hiç ilgisi olmayan, tamamen masum bulunan bir yakınımın cezalandırılması adaletle bağdaşmaz. Bu tutum, kin ve intikam yumağının giderek büyümesi ve toplumu tümüyle sarmalına alması gibi sonuçlar doğurur.
Genel huzurun bozulduğu ortamlarda suçluların affedilmesi, kayırılıyor gözükmesi toplumda infiallere sebep olabilir. Bu itibarla mekanizmaların gecikmeden devreye girerek adaleti tesis etmesi bir zorunluluk olarak arz eder. Ateşin düştüğü yerde anında söndürülmemesi, giderek büyümesine ve sonuçta kontrolden çıkan yangınlara döner. Toplum adaletin yerine getirilmesi için yardımcı olmalıdır. Ancak kendiliğinden ihkakı hakka kalkışması, linç girişimlerine ve sonuç itibariyle işin tamamen çığırından çıkmasına sebep olur.
Her konuda teenni ile hareket etmek, aceleci davranmamak önemli bir erdemdir. Ancak fitnelerin körüklendiği ortamlarda fevri hareketlerde bulunmak ve şüyuu vukuundan beter olan haberlere inanarak, tahkik etmeden eylemlere kalkışmak, hiçbir zaman telafisi mümkün olmayan zarar ve mefsedetlere sebebiyet verir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’sinde bile münafıkların en zor ve kritik dönemlerde toplumun maneviyatını nasıl sarstığı malumdur. Dolayısıyla bu hastalıklı tipler ve provokatörler her zaman ve toplumda var olurlar ve bunların en çok sevdiği ortamlar da muhataralı ortamlardır, puslu havalardır. Bunlara prim vermemek, onlara verilecek en güzel cevaptır. Yangın yerine dönmüş ortamlara odun taşımak, yangını büyütmekten başka bir işe yaramaz.  Bir de ateşe körükle gitmeye ne demeli?
Bir de ulu orta insan cesetlerinin teşhir edilmesi vicdanları çok acıtıyor. Düşmanınız dahi olsa, savaş hukuku gereği öldürdüğünüz bir düşman askeri dahi olsa, onların cesetleri  Allah’ın birer emanetleridir. “Bir çukur hafriyle ilâ cehenneme zümera” da olsa onlara karşı saygılı olmak insanlık gereğidir. Kabil’in kin ve öfkesi Habil’i öldürttü ama onu sırtında taşımasına ve nihayetinde gömmesine de engel olmadı.
Dua ile!
10.09.2015
GARİBCE

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...