29 Ekim 2017 Pazar

İfrat tefrit ettik boca



Rahmet olan kutlu dini
Kimdir bu zahmet kılası
İki ucu .oklu değnek
Yok mu bunun bir ortası

İfrat tefrit ettik boca
Savrulduk hep uçtan uca
Cıvık hamur gelmez saca
Yok mu bir kıvam bulası

Ya kırk katır ya kırk satır
Kadir bilmez saymaz hatır
Cümle kafir damga hazır
Hakka perde, lanet olası

Ger Nebi olsaydı katı
Yermeseydi hem ifratı
Dağılırdı cemaatı
Hak buyruğu, ibret alası

Gidin azgın Firavuna
“Kûlâ leh kavlen leyyinâ”[1]
Kavli gelmez mi aşina
Bre dinin ham softası

Garibcem kim uçar kim coşar
Kimi hep kor avuçta yaşar
Engeli çoktur nasıl aşar
Gerek bize işin ustası

Dua ile!
29.10.2017
GARİBCE




[1] Tâhâ Sûresi  (43 - 44)
اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ ﴿٤٣﴾  فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى ﴿٤٤﴾ 
Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. (43) Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar. (44)

Mutluluğun şifresi



Mutluluk dersin dolsun hep özüme
Bedel denen de bakarsın gözüme
Sen sen ol ibret ile bak sözüme
Hiçbir ateş daim yanası değil

Aşkım yüreğimde sönmez sanırsın
Bedeli diye söyle neyi tanırsın
Ne ki sevgiye saygıyı eş yaparsın
Anda ateş-i aşk sönesi değil

Sevgi kusura gözde örtü gerek
Sabır temel Sadakat orta direk
Birbirine Saygıyla atanda yürek
Sevda sana ardın dönesi değil

Ben bir Garibce veririm talkını
Sanmayın kendim götürür salkımı
Almasın Allah başımdan aklımı
Mutluluk tahtından inesi değil

Dua ile!
29.10.2017
GARİBCE 


18 Ekim 2017 Çarşamba

Aynı necis olana illa ateş gerek



Temiz olur mu hiç yıkamakla tezek
Yıkadıkça .oku çıkar behey gerzek
Saire kıyas mı, sökmez anda zira kim
Aynı necistir ona illa ateş gerek

Sözün, hikmet varsa er geç bulur değer
Ne giyersen giy özün temizse eğer
Eşeği eşeklikten kurtarır mı hiç
Sırtına vurduğun süslü altın eğer

Bozukluk varsa Garibcem ger tıynette
Erkek de erdem arar olur ziynette
Bir gün olur dökülür cümle yaldızlar
İtibarın olur sade öz kıymette

Dua ile!
18.10.2017

GARİBCE 


14 Ekim 2017 Cumartesi

Her şeyin delili Kur'ân’da var! (Bu yazı Garibce'nin 1000. yazısı)


Işık gözü aldı mı, etrafı aydınlatıp görmemizi sağlamak için iken gözümüzü görmez kılar.
Bizim de Kur'ân’a bakışımızla ilgili böyle bir problem var. Kur'ân, ışıktır (nur) yolu aydınlatır, eşyayı bize gösterir. Ama eşyanın hakikatini öğrenmek, onun esrarını çözmek kevnî ayetleri ortaya çıkarmak hidayetin birinci ayağı olarak bize bahşedilen akıl/ bilim ile olur.
Biz tekvini göz ardı ettiğimiz için ne var ne yok her şeyin cevabını teşride aradığımız için kafamızın çalışması da bir hoş gibi oluyor. Aklımızın da şaftı kaymış gibi sanki.
Hastanede sıra beklerken kendi aklımızdan umudu kestiğimiz için acep medet eder mi diye edindiğimiz akıllı cebimimize indirmiş olduğum Makâsıdla ilgili Ebu Abdurrahman Muhammed b. Abdurrahman el-Buhârî’nin (ö. 546 ) Mehâsinü’l-İslâm ve şerâi’ul’-İslâm adlı eserinden bazı kısımlara göz atmaya çalıştım. Bu kitap hikmet-i teşri alanında el-Kaffâl eş-Şâşî’nin (ö. 365) Mehâsinü’şerîa’sından sonra öncü kitap sayılıyor. Zirvesi de bizi tercüme edip yayınladığımız Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin Hüccetullahi’l-bâliğa’sı oluyor.
Feraiz ile ilgili başlık altında sözünü ettiğimiz kitapta müellifimiz şöyle diyor:
“Şeriatın güzelliklerinden birisi de din farklılığının olması halinde mirasçı olunamamasıdır. Bir Müslüman öldüğü zaman kâfir olan yakını ona mirasçı olamaz. Çünkü kâfir ölüdür.  Allah şöyle buyurmaktadır: “Ölü iken dirilttiğimiz…”[1] Ölü, ölüye mirasçı olamaz. Çünkü kâfir ne kadar nesep itibariyle ölüye yakın ise de din bakımından uzaktır.  Biz de din bakımından uzak olanı, su ve toprak bakımından yakın olana üstün kıldık. Kâfir, kâfire ise mirasçı olur.  Çünkü onların durumları birbirine eşittir.  Ona sebep onlarda hayatın gerçekliğine itibar ettik. (s. 41)
Müellif yerleşik bir kurala delil getirme ihtiyacı duyuyor ve sözü edilen ayeti delil getiriyor. Allah, bu ayette kâfiri ölüye ve onun hidayete ermesini de diriltilmesine benzetiyor. Müellif bu ifadeyi hakikat anlamda alıyor ve demek ki kâfir ölüdür, ölü olunca da mirasçı olamaz, deyiveriyor. Oysa ayet bir gerçeklik hükmünü değil, yüklenen bir değeri ifade ediyor. Kaldı ki ayetin devamı, küfürde ısrar edenleri de karanlıkta bocalayanlara benzetiyor. Buna göre onlar demek ki ölü değiller.
Yani nereden baksan bu ayetin delil olacağı yok. Ama bizim her şeyi Kur'ân’da bulacağımız inancı bize bu kabil yaklaşımları hep yaptırıyor. Uydu ise ne ala! Uymadıysa: O zaman da “Uysa da uymasa da!” diyoruz.
“Peki, senin yaptığın ne?” derseniz?
Valla biz de taş yuvarlıyoruz.
Yerini bulsa da bulmasa da!

Dua ile!
14.10.2017
GARİBCE





[1] اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ   كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
"Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir."  (En'âm 6/122).
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...