Martabî’den Bâlihîne
Bir gurup doktora öğrencisi ile Cüveynî’nin el-Burhân’ını okuyoruz. Daha
çok kelâm doktora öğrencilerinin katıldığı bir etkinlik. Bizim doktor karakız
da katılıyor ve doktorası usûlde hüsün kubuh olduğu için ondan istifade de
ediyoruz.
Duruma göre bazen öğrenciler okuyor. Gereken açıklamayı ben yapıyorum.
Bazen ben okuyorum… onlar soruyor. Öyle götürüyoruz hani. Bu arada kitap bir
hayli zor. Ama himmetler eğer âlî olursa zorluk ne ki? Dağ ne kadar yüce olursa
olsun yol onun üzerinden aşarmış.
Dünkü dersimizde bir öğrencimiz okuyordu. İyi de okuyordu hani. Bir yere
geldi “bâlihîn” diye okudu ama “Hocam ben bunu anlamadım, sözlüklerde de uygun
bir karşılık bulamadım” dedi. Ben gülümsedim ve onlara vaktiyle benim başımdan
geçen bir hatırayı anlattım.
Hayreddin Karaman hocamdan Vecdi Akyüz ile birlikte ders okuyoruz.
Doktora dersi. Elimizde Ali Sayis ile Şeltût’un hazırlamış oldukları Mukâranetü’l-Mezâhib
var. (Not: Daha sonra bu kitap İslam Mezhepler Hukuku adıyla çevrildi
ki, kitabın içeriğinin bu isimle hiç ilgisi yok. Kitap, bazı konuları mezhepler arası mukayeseli
olarak ele alıyor). Her ikimizin de Arapçası iyi. O yüzden hoca tercüme
yaptırmıyor, sadece okuyup geçiyoruz. İki kişi olduğumuz için hoca fazla da
açılmıyor. Biraz ben, biraz Vecdi okuyoruz, hoca çok az müdahale ediyor, ders
böylece bitiyor.
Sıra bende. Okuyorum, hızlıca da gidiyorum. Bir kelime var, anlamını
bilmiyorum, pek bir vezine de uymuyor, ama kaptırdım gittim. Tarûniyye diye bir
kelime. Hoca nasıl olsa sormuyor ya, ondan da cesaret alıyorum. Ama Hoca: -Dur!
dedi ve anlatmaya başladı:
Senin durumuna benzeyen bir medrese hocası varmış vaktiyle, yarınki
öğrencilere okutacağı dersi mütalaa ediyormuş. Yorgunluk mu, dalgınlık mı,
yoksa imla sebebiyle mi her neyse “li emrin tıbbıyyin) şeklindeki bir kelimeyi
“Lâ… “ diye tutturarak okumaya başlamış. Tabiî geriye “martabi” diye bir şey
kalmış. Neyin nesi bu martabi, hiç görmediği, duymadığı bir kelime. Üstelik bir
kalıba da girmiyor. Neyse sözlüklere bakmış bir karşılık bulamamış, kitapları,
şerh ve haşiyeleri karıştırmış, hiçbirinde martabi diye bir kelimeye
rastlamamış. Sonra kendi kendine:
-Hocalığını kullan! Bunca yıllık tecrüben var. Niye bu kadar dert
ediniyorsun. Okurken hızlıca okuyuverir, manayı da yuvarlarsın olur biter,
demiş ve bu düşünceyle rahatlamış.
Ertesi günü olmuş, dersi aynı şekilde tasarladığı üzere vermiş, okurken
hızlıca geçiştirivermiş, manasını da yuvarlamış ve içinden bir “Ohh be!”
diyecekmiş ki buna fırsat kalmadan mollanın biri:
-Hocam şu martabiyi anlamadık, deyivermiş. Hocanın başından bir kazan
kaynar su dökülmüş. Ama işin içinde hocalık var, bozuntuya vermemek gerek. Hoca
kendisini şöyle bir toplamış, derin bir nefes almış ve hakîmane bir eda ile:
-Evladım, martabi Kaf dağının ardında bir ottur, ne sen sor, ne ben
söyleyeyim! demiş.
Hoca, hikayeyi bitirdi ve bana dönerek:
-Seninki
tam martabîlik oldu dedi ve izah etti. Çünkü benim taruniyye diye kaptırıp
gitmek istediğim kelime aslında “turuvvu niyye” diye iki kelimeden oluşan bir
terkipti. Ama, ben kitabın neşrini yapanların dolduruşuna gelmiştim, çünkü bu
iki kelimeyi bitişik yazmışlardı. Gene de hata benim hatamdı. Ben böyle bir
hatayı yapmamalıydım. Anlamadığım bir kelimeyi, yuvarlama yoluna gitmemeliydim,
hele bir üstadın önünde.
Bizim
Burhan okuyucusunun “bâlihîn” diye okumaya çalıştığı kelime de “bi’l-heyyin” idi.
Arapça bu, ancak manasını doğru verirsen doğru okunabilen bir dil.
Sevindirici
olan nedir biliyor musunuz? Demek hayat devam ediyordu.
Evvelki
gün martabî, dün tarûniyye bugün bâlihîne… Bu hatalar devam ediyorsa süreç
kesintisiz devam ediyor demektir. Ve sevindirici olan da odur. Biz Burhan’ı
okumaya çalışmasak hiç hata yapmazdık. Ama çabaladıkça hata da yapıyoruz ama Allah
bizim hatalarımızı espri haline getiriyor ve hatamız neşemiz oluyor. Onların
birer sevap olacağından da hiç kuşkum yok.
Allah
neşemizi eksik etmesin!
Bilcümle
hocalarımıza selam olsun.
Hata
edenlerimiz bol , hoş görümüz yol olsun.
Dua ile!
20.04.2012
Garibce
Amin... Hocam, yazinizi okuyunca ilim meclislerine olan ozlemim doldu tasti -yine-. Kaleminize bereket. Hurmet ve dua ile.
YanıtlaSilherdogan38.
YanıtlaSilİlim..Ne güzel zinet..Altından da öte..Her zeminde hatası bile ayrı bir halavet içeriyor..Katıksız Cennet yolcuları erbab-ı ilimden seçilecek..Doğrusu anlatım da harika,gıpta etmemek mümkün değil..Bunca birlikteliğimizde ağzını bıçak açmayan üstadı demek satırlarda takip etmek gerekmiş..Berhudar olasız..
سَألَ رَجُلٌ مِن العَوامّ اﻹمَامَ اﻹشْبِيلي: مَا هوَ الكَمُوج؟
YanıtlaSilفقَال: أينَ قَرَأتَها؟
قَال: أَغَفِلتَ عن قَوْلِ امرِئ القَيس (وَلَيْلٍ كموج البَحْرِ أَرخَى سَدَولَهُ عَلَيّ بِأنْوَاعِ الهُمُومِ لِيبْتَلْي) ؟
فقَال: "الكَمُوج" دابَّةٌ تَقْرَأ ولا تَفْهَم :)