Modernite, Avrupa'da yaklaşık olarak 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla
tüm dünyaya yayılan, genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun;
bireysel, toplumsal ve politik yaşam
alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimi ifade eden toplumsal değerler
sistemine ve organizasyonuna verilen isim oluyor.
Aydınlanma
felsefesiyle beslenen modernite, aklı ve insanı merkez olarak belirler, toplumsal
yaşamı rasyonalize eder, dini toplumsal yaşamda arka plana iter ve laikliği ilke olarak benimser. Öznenin ve özgürlük fikrinin yaygınlaşıp güçlenmesi ve
bunların tüm siyasal ve felsefi düşüncenin merkezi durumuna gelmesiyle anlamını
bulur.
Biz de
modern olmak istiyoruz. Ama müslümanız, Müslüman olarak modern olsak çok şey mi istemiş oluruz.
Eşeğe, ata, katıra ve de deveye biniyorduk, kağnı sürüyorduk; arabaya
binmek istiyoruz. Tamponu da altın yaldızlı olsun istiyoruz.
Tarhana çorbası içiyorduk, kahvaltı yapmak istiyoruz. Hafta sonları brunch
olsun istiyoruz.
Şalvar giyiyorduk, pantolon olsun istiyoruz. Çarşaf, ehram, burka, şayak…
giyiyorduk, pardösü, döpiyes, etek-ceket, tayt… giymek istiyoruz.
Başımızdaki fesi, poşuyu, yağlığı çıkarıp kasket giymek ya da kabak kafa
gezmek istiyoruz. Eşarp, fes, tülbent, takıyorduk; turban, şal takınmak
istiyoruz…
Hani bu anlamda modern olmak kolay… Ha onu giymişsin ha bunu… Çok da
önemi yok.
Ama modern olmak bu değil ki.
Modern olmak kafa yapısı ile ilgili, kendi özümüze ve oradan açacağımız yeni pencerelerden
hayata bakışımızla ilgili.
Modernite toplumu bu anlamda evirmeyi
de başardı. Artık hiçbirimiz kendimizi cesim, asîl, afakı tutmuş görkemli bir
ağacın, doğuya batıya, güneye kuzeye uzanan bir kolunda, taze bir sürgün
üzerinde açan nadide bir çiçek olmak istemiyor. Çünkü modernite eğer öyle olursa, kişi kendini öyle hissederse
asla özne ve özgür olamayacağını empoze ediyor.
Evet, kişi eğer kendini öyle
hissederse, asla özgür bir birey olamayacağını, geleneğin güçlü gövdesi ve
uzanan kollarının sarmalında nefes alamayacağını, hiçbir zaman kendi kendinin
malik ve sahibi olamayacağını zihinlere kazıyor.
Modern insanın hele hele varlığını,
ilahî rahmetle beslenmekte olan, sayısız kökleriyle öteler ötesine
bağlanan bir medeniyet çınarına borçlu
olduğunu bilmesi ontolojik bir sorunsala dönüşüyor. Adımını atamıyor, sabiteleri
sarsamıyor, tuttuğunu koparamıyor… Bu onu çılgına çeviriyor. Oysa modern
olmanın en özgün yönü Anthony Giddens'a göre devamsızlık özelliği oluyor.
Ben vaktiyle evimizdeki su arıtma cihazının suyu nasıl arıttığını merak etmiş ve içini açmış bakmıştım. Ne gördüm biliyor musunuz? Milyonlarca kürecik, başka bir şey yok. Bunları bir arada tutan ve çevreleyen mahfazadan kurtardığımda öyle bir dağılmışlardı ki bir daha onları bir araya toplayıp da yerlerine koyamamıştım ve bizim cihaz da -ellerime sağlık- merakım yüzünden güme gitmişti. Meğer onların tek başlarına değil, birlikte olduklarında bir güçleri varmış ve o güçle o günlerdeki İstanbul’un içilmez haldeki suyunu içilir hale getirirlermiş.
Ben vaktiyle evimizdeki su arıtma cihazının suyu nasıl arıttığını merak etmiş ve içini açmış bakmıştım. Ne gördüm biliyor musunuz? Milyonlarca kürecik, başka bir şey yok. Bunları bir arada tutan ve çevreleyen mahfazadan kurtardığımda öyle bir dağılmışlardı ki bir daha onları bir araya toplayıp da yerlerine koyamamıştım ve bizim cihaz da -ellerime sağlık- merakım yüzünden güme gitmişti. Meğer onların tek başlarına değil, birlikte olduklarında bir güçleri varmış ve o güçle o günlerdeki İstanbul’un içilmez haldeki suyunu içilir hale getirirlermiş.
Modernite işte bizi özne ve özgür yapmak isterken bunu yaptı.
Koskoca İstanbul’da eskiden Eminönü’ndeydi şimdi her yerinde insanlar omuzları
birbirlerine sürtünerek gidip geliyorlar, korkunç kalabalıklar oluşturuyorlar,
ancak mahfazasından koparılmış kürecikler gibi hepsi özne hepsi özgür, hepsi
birey. Bu kadar kalabalık küçük bir cemaati, basit bir toplumu oluşturmuyor. Milyonlardan
oluşan azaların toplamı olarak ortaya bir İstanbul bedeni çıkmıyor. Birinin
ayağına diken batınca, tüm İstanbul onun acısını yüreğinde duymuyor. Nasıl
duysun ki, yürek yok… Hiç de olmadı ki. On beş milyon hücre bir araya bir beden
oluşturmak üzere gelmedi. Sadece fiziki olarak aynı mekana doluştu.
Modernite tam da bunu istiyordu. Kimse kimseye karışmamalıydı.
İnsanlar özgür ve özne olmalıydı. Birey olmalıydı. Bana boşuna özendirici masallar
anlatma, ben ne kadar muhkem, görkemli ve güzel de olsa, bir ağacın taze
dalında açılmış nadide bir çiçek de olsa, ben öylesine bir
uzantı olmak istemiyorum, ben birey olmak istiyorum. Senin nihayet
anlattığın şey benim nazarımda köklü bir
geleneğin uzantısı olmak, oysa benim bütün
derdim bütün bu tutamaklardan kurtulmak.
Ben özneyim.. Ben bireyim. Ben özgürüm…
Beden benim bedenim, ten benim tenim. Köprüden de atarım.
İstersem böbreğimi varsa ciğerim onu da satarım.
Bön özneyim, isterim ve istediğimi yaparım. Kimse bana hesap
soramaz. Yeterince aydınlanmış biriyim. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Ne
bir kutsala, ne arabın yavesine, ne falanca imamın otoritesine, ne de filanca
şeyhin ruhaniyetine ihtiyacım vardır
benim.
Ben özneyim. Ben özgürüm. Ben bireyim. Ve bu halimle çobanın
esaretinden kendini kurtarmış, özgürlükler
ülkesinde, zevk ü sefa çayırlıklarında bir o yana bir bu yana oynaşan kuzucukların
neşvesiyle hayatın tadını çıkarıyorum. Sana
kalsa ey bunak, ağzından salyalar akıtarak beni izleyen ve artık nefesini ensemde
duymakta olduğum eli silahlı muhafız korkularından asude bir halde tam iştah sıramı
beklemede olan kurtlar sofrasında meze olacakmışım! Umurumda değil.
Ben özgürüm ve özgür kalacağım. Zihnime ket vuran prangalardan
kurtulacağım. Bütün bağlardan azade olacağım. Bana köstek olacak bütün takıntılardan
soyunacağım. Ağaların boğazından kolayca geçebilecek kıvamda, zıypık bir bir
lokma olacağım. Hazmedilmişliğin gazını çıkaracağım.
Kapalıdır kulaklarım mavallara.
Neymiş:
Sen dalda
yalnız bir çiçek
Ben dalda yalnız
bir çiçek
Aşılar elbette
bizi de
Gün gelir
şaşkın bir böcek.
Ne dalda bir
çiçek olurum, ne de umarım bir böcekten medet!
Ben özneyim.. Ben bireyim. Ben özgürüm…
Kendi kaderimi kendim yazarım, olmadı bozarım, bir daha bir
daha yazarım.
Ben bu dünyanın…
Var mısınız benle böyle bir hayata.
Garibce Lâ havle çekti ve “Len oğlum git!” dedi. Sonra
ekledi: “Yahu şu moderinlik de ne menem bi şeymiş böyle. Elini gapdıran golunu gurtaramıyor
ellalem! Bir ahtapot gibi yakalıyor, bir garadelik gibi içine çekiyor, değirmen
gibi öğütüyor, unumuzu yele savuruyor.
Çoook değiştik çok! Baksana ne hallere geldik.
Yoksa hiç mi değişmedi ki! Baksana her şey aynı gibi.
Kafamız iyice karıştı vesselam!
Kafası karışıklara selam olsun!
Dua ile!
31.10.2012
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilEvvela,geçen ama izi hala devam eden bayramınızı kalbî duygularla kutladıktan sonra Sevgili Garibce'm, doğrusu ne menem şeyse şu modernite dedikleri kavram ve hayat tarzı hakkında okuduklarımızdan çok farklı ve anlaşılır bir ifade ile günümüzü aydınlattın.Şükran borçluyuz sana..Aslında kimse o kavramı tarif edemese de,sokaklarda görülen manzara şekil A'da görüldüğü gibidir.Yani yaşanılan hayat ve söylem dedikleri kavram tarife gerek kalmaksızın,'çıkan ne ise yakışan odur' berdevam gitmektedir. Modernlik kullanılan araç gereçler midir,yoksa mayadaki bozulma mıdır?Tsunamilere,kasırgalara göğüs gererek,dimdik ayakta durabilmenin direncini korumak mıdır,yoksa sele,yele kapılan çer çöp olmak mıdır..? Yeni bir dünyanız yoksa kabul edilebir bir evsafta,hakim kültür içinde tavuz kuşu misali bir yer bulmaya mahkum olunur..Vesselam..Teşekkürler..
Elerinize sağlık Hocam, güzel bir yazı olmuş. Özellikle metnin ortasında yer alan 'Sen dalda yalnız bir çiçek..' diye başlayan şiiriniz, bana her nasılsa Nazım Hikmet'İn 'ben makinalaşmak istiyorum...' şiirini hatırlattı. Garibce'nin fikir ve yazılarının etkisi ondan aşağı değil tabii ki... Selamlar. İsmail Taşpınar
YanıtlaSilVe aleykumusselam degerli hocam.M.Uzunyolcu
YanıtlaSilgüzel bir yazı...
YanıtlaSil
YanıtlaSilFeys de uçuşup buharlaşmasın diye yorumlarınızı buraya aktarıyorum.
EldHas Historian: Benim kafam karıştı hocam. Şimdi her çağa hitap eden İslam modern çağa hitap etmiyor mu? Modernizm İslam dışı (karşıtı) bir şey mi? Yazınızda moderne psikolojik vurguları çok buldum. Modern olmak isterken dinimizden vaz geçmemiz mi gerek? Yoksa eleştirilerinize sebep olan bu yaptıklarımız, modernizmden ziyade "gad hâbe men dessâhâ" ayetinin söylediklerinin ürünü mü? Sanki "Modernism versus Islam" intibaı oluştu. İslam'ı da yaşayacağımız modernizm yok mu?
Şahin Ozyurek: Aslında tam olarak öyle değil gibi geliyor bana hocam, modernliğin bizi özgürleştirdiği doğrudur ama özgürlük zaten dinin de istediği değil midir? Özgür olmadan yapılan bir ibadetten Allah rızasının beklenemeyeceğini sanırım kabul edersiniz. Özgür olmak bizatihi iyidir, insanlara sorumluluk yükler. Var olan durum özgürlüğün kötüye kullanılmasından ibarettir. Farketmemiz gereken bize verilen özgürlüğün iyiye yönelik olması gerektiğidir ki bu da sizin buyurduğunuz gibi irfan boyutuyla ilgilidir. Nüfusu on beş milyon olan bir şehirde zaten özgür köleler olunabilir, ya da bu normal olmayan yapay şehir veya şehirlerde özgür zaten olunamaz. Dünyada bu kadar çok nüfusa sahip şehirleri alt alta bir incelemekte de fayda var hocam, esasen konunun öncelikle kendimize yabancılaşmak tarafından incelenmesi gerekir gibi geliyor acizane bana. Saygılar.
Şahin Ozyurek: Dünyanın en kalabalık şehirlerinin listesini araştırdım hocam ilk 64te 4 tane batı ülkelerine ait şehir bulabildim, biz moderniteyi de anlamamışız tıpkı bazı başka şeyleri de anlamadığımız gibi, biz kolaycılığı seven bir milletiz, prensiplerle yol almayı bilmeyen bir milletiz, biz aklını kullanmayı bilmeyen ortak akıl denen şeyi henüz keşfedememiş ya da nasıl çalıştırılacağını çözememiş bir milletiz, böyle milletlerin zaten herhangi bir rol icra etme hakkının olması sünnetullaha aykırı bir durumdur. Biyolojik olarak insan olma boyutunda, yerinde say uygun adım marş dersek özetlemiş oluruz herhalde, ancak dünyanın diğer modern yerlerinde insanlar kendilerini daha da geliştirmek adına neler neler yapıyorlar ve bunun için fedakarlık yapmak zorundalar üstelik. Pratik uygulama kitabını yazamamışız biz modernliğin teori, felsefe boyutunda kalıyoruz, oysa felsefeden pratik de çıkarmak gerekir, birilerinin bir takım felsefeyi hayata tatbik etmek gibi bir vazife yüklenmesi beklenir, bizim ülkemiz hariç demek gerekiyor herhalde, başarının kutsandığı yerlerde insanlık zaten biraz güdük olmak zorundadır. En derin saygılarımla hocam.
EldHas'ın sorusu ayrı bir yazı konusu oldu.
YanıtlaSilBaşlığı "Modernism versus Islam" mı?