el-Adl, Allah’ın güzel isimlerinden
(esma-yı hüsnâ) biridir. Mahz-ı adalet demektir.
Adalet bir insanlık ülküsüdür. O
yüzden birçok insan çocuklarına “adalet” adını koyarlar.
Adalet “Denk” anlamına gelen “ıdl”
kelimesinden alınmıştır. “Adl” kelimesi ise benzer demektir. Bir hayvana
yüklenilen yük, iki taraflı olarak yüklenir ve bu yüklerden her birine denk
“ıdl” denir. Bunlar nitelik ve nicelik bakımından birbirinin aynı yani dengi olmalıdır.
Aksi takdirde denge kurulamaz ve bu yük hayvana işkenceye dönüşür. Söz gelimi
hayvanın yüz kilo yük taşıma kapasitesi olsa ve biz bu yük yerine bir tarafına
50 kilo, diğer tarafına da 25 kilo gelecek şekilde daha az miktarda bir yük
yüklesek, bu durum hayvana yüz kilo taşımaktan çok daha fazla ıstırap verir.
Çünkü ağırlıklar eşit olmadığı için bir tarafı tartar ve hayvanın üzerindeki
semerin dengesi bozulur ve ağırlık noktası vücudun her tarafına eşit olarak
dağıtılmadığı için hayvan acı çeker. Bu durumda yapılacak şey yükün yeniden
dengeli bir biçimde yüklenilmesidir.
Bazı aptallar da vardır ki dengenin
gerekliliğini düşünürler fakat yeniden bir zahmete girmek yerine hayvanın hafif
gelen dengine eşitliği sağlayacak kadar ekstra bir ağırlık koyarlar. Tabii bu
ağırlık genellikle taş olur. Hayvanın dili yok nasıl olsa, yükü taşıyan da kendisi
değil!
Benzer bir hikaye de şöyledir: İki
tavşan bir muz bulmuşlar. Nasıl paylaşacaklarını bilememişler. Tilkiye
gitmişler ve:
–“Tilki kardeş şu muzu aramızda hakça
pay et!” Demişler. O da:
–“Hay hay! Bu benim en iyi
yapabileceğim şey!” demiş ve muzu ikiye bölmüş fakat bile bile eşit bölmemiş.
Muzun her iki parçasını birer eline almış onları uzatmış, sonra bakmış bakmış
demiş ki:
“-Bu eşit olmamış, şunda biraz
fazlalık var”. Fazla olan muzu ağzına sokmuş ve bir ısırık almış, tabii yine
eşitliği bozacak derecede çok ısırmış. Tekrar eşitlemek üzere bakmış bakmış,
demiş “Yine olmadı, bu kez de öteki fazla!” ve bu kez o parçayı ağzına sokmuş
ve sonunda tavşanlara muz namına sadece hasretleri kalmış. Adaleti tilkiye havale
etme hamakatının sonu kaçınılmaz olarak bu olacaktı. Umarım bari ders
almışlardır.
Demek bu iki örnekte iki tip ortaya
çıkıyor, biri hamakatı sonucu adaleti sağlayacağım derken fazladan bir külfet
getiriyor, öteki de eşitliği sağlayacağım derken adalet namına bir şey
bırakmıyor.
Yine bu kökten türemiş olan
“mu’tedil” sözcüğü vardır. Bu kelime dengeli, uyum içinde, mütenasip gibi
anlamlara gelir. Bünyenin mutedil olması, her organın yerli yerinde ve tam bir
uyum içinde işlevli olması, havanın mutedil oluşu ne sıcak ne soğuk tam
istenilen kıvamda olması demektir. Öfkesine kapılmayan, duygularına yenik düşmeyen
kimse için de mutedil sıfatı kullanılır, onun itidali elden bırakmadığından söz
edilir.
Denklik anlamından hareketle A D L
kökünden türetilen fiil, “Allah’a başka şeyleri denk tutma” anlamında şirk
koşma manasında da kullanılır.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى خَلَقَ
السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذٖينَ
كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı
var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk
tutuyorlar.”
(el-En’âm 6/1)
Tabii bu kelimenin en yaygın anlamı adaletli olmaktır.
“Adalet” her hakkı sahibine vermek, her şeye
layık olduğu değeri atfetmek demektir. TDK şöyle tanımlar: “Hak ve hukuka
uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe”.
Diğer bir tanımı da “Herkese kendine uygun düşeni,
kendi hakkı olanı vermektir” şeklindedir. Bu tanım kök anlamına daha uygundur.
Bütün bu anlamlarda görüldüğü gibi adaletin
tanımında da kök anlamı ile ilişki sürdürülmektedir. Buna göre insana insan,
hayvana da hayvan muamelesi etmek adalettir. İnsana hayvan, hayvana insan
muamelesi ise adaletsizliktir. Kula kul, Allah’a Rab muamelesi adalettir. Kul
olduğu halde sözgelimi Hz. İsa’yı tanrı görmek, Hz. Ali’yi insanüstü özelliklerle
nitelemek adalet değildir.
Adaletin yaygın kullanılan zıt anlamı zulümdür. Zulüm,
hakkı sahibinden alıkoymak, bir şeyi hak etmediği muameleye tabi tutmaktır.
Şirk (Allah’a ortak koşmak) o yüzden büyük bir zulümdür:
وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ
يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
(13) [لقمان]
“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak
koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman 31/13)
Aslanın karnını doyurmak için ceylanı avlaması,
ceylanın taze çiçeği koparması… zulüm diye nitelenemez. Yaratılış düzeninde
besin zinciri böyle oluşturulmuştur. Aslanın ceylanı avlaması, ceylanın otu
koparması onların varlık amaçları doğrultusunda hareket etmeleri demektir. Ama
aslana ot, ceylana et yedirmeye kalkışırsak işte o zaman adaletten sapmış
oluruz.
Doğada, kendi haline bırakılması halinde tabii
bir denge bulunmaktadır. Bu denge gizli bir el tarafından yürütülmektedir. Bu
denge sadece insanî müdahaleler sonucu bozulmakta, denizde ve karada fesâd
ortaya çıkmakta[1]
ve sonuç müdahalenin büyüklüğüne göre tam bir zulme dönüşmekte, dengelerin
bozulması sonucu büyük felaketler söz konusu olabilmektedir. Bir fidanın
kesilmesi zulüm, yeterince büyümüş bir ağacın kesilmesi ise haktır. Yeterince
büyümemiş bir avın avlanması zulüm, ihtiyaç miktarı ve mevsiminde yapılan av
haktır. Körpe bir kuzunun, döl vermekte olan bir koyunun kesimi zulüm, ihtiyaç
fazlası erkek sığır ve koyunların, üremeden kesilmiş olanların kesilmesi
haktır. Gerekli ve yeterli bir miktarda suyun kullanımı hak, fazlası israf
dolayısıyla doğaya karşı işlenmiş bir zulümdür.
İnsan, doğadaki bu muvazene doğrultusunda hareket
ederse, mevcudu korur, bozulmuş olanları düzeltir ve böylece dengenin
sürdürülmesine bir insan olarak katkıda bulunursa, varlık amacı doğrultusunda
hareket etmiş ve bir halife olarak kendisinden beklenen –meleklerin dahi akıl
edemediği- işlevini yerine getirmiş; varlık amacını gerçekleştirmiş olur. Aksi
takdirde zulüm ortaya çıkar. Zulüm ile ise âbâd olunmaz.
Dua ile!
15.11.2012
GARİBCE
[1] ظَهَرَ الْفَسَادُ
فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي
عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ [الروم : 41]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder