14 Kasım 2012 Çarşamba

Adalet Üzerine


 
el-Adl, Allah’ın güzel isimlerinden (esma-yı hüsnâ) biridir. Mahz-ı adalet demektir.

Adalet bir insanlık ülküsüdür. O yüzden birçok insan çocuklarına “adalet” adını koyarlar.

Adalet “Denk” anlamına gelen “ıdl” kelimesinden alınmıştır. “Adl” kelimesi ise benzer demektir. Bir hayvana yüklenilen yük, iki taraflı olarak yüklenir ve bu yüklerden her birine denk “ıdl” denir. Bunlar nitelik ve nicelik bakımından birbirinin aynı yani dengi olmalıdır. Aksi takdirde denge kurulamaz ve bu yük hayvana işkenceye dönüşür. Söz gelimi hayvanın yüz kilo yük taşıma kapasitesi olsa ve biz bu yük yerine bir tarafına 50 kilo, diğer tarafına da 25 kilo gelecek şekilde daha az miktarda bir yük yüklesek, bu durum hayvana yüz kilo taşımaktan çok daha fazla ıstırap verir. Çünkü ağırlıklar eşit olmadığı için bir tarafı tartar ve hayvanın üzerindeki semerin dengesi bozulur ve ağırlık noktası vücudun her tarafına eşit olarak dağıtılmadığı için hayvan acı çeker. Bu durumda yapılacak şey yükün yeniden dengeli bir biçimde yüklenilmesidir.

Bazı aptallar da vardır ki dengenin gerekliliğini düşünürler fakat yeniden bir zahmete girmek yerine hayvanın hafif gelen dengine eşitliği sağlayacak kadar ekstra bir ağırlık koyarlar. Tabii bu ağırlık genellikle taş olur. Hayvanın dili yok nasıl olsa, yükü taşıyan da kendisi değil!

Benzer bir hikaye de şöyledir: İki tavşan bir muz bulmuşlar. Nasıl paylaşacaklarını bilememişler. Tilkiye gitmişler ve:

–“Tilki kardeş şu muzu aramızda hakça pay et!” Demişler. O da:

–“Hay hay! Bu benim en iyi yapabileceğim şey!” demiş ve muzu ikiye bölmüş fakat bile bile eşit bölmemiş. Muzun her iki parçasını birer eline almış onları uzatmış, sonra bakmış bakmış demiş ki:

“-Bu eşit olmamış, şunda biraz fazlalık var”. Fazla olan muzu ağzına sokmuş ve bir ısırık almış, tabii yine eşitliği bozacak derecede çok ısırmış. Tekrar eşitlemek üzere bakmış bakmış, demiş “Yine olmadı, bu kez de öteki fazla!” ve bu kez o parçayı ağzına sokmuş ve sonunda tavşanlara muz namına sadece hasretleri kalmış. Adaleti tilkiye havale etme hamakatının sonu kaçınılmaz olarak bu olacaktı. Umarım bari ders almışlardır.

Demek bu iki örnekte iki tip ortaya çıkıyor, biri hamakatı sonucu adaleti sağlayacağım derken fazladan bir külfet getiriyor, öteki de eşitliği sağlayacağım derken adalet namına bir şey bırakmıyor.

Yine bu kökten türemiş olan “mu’tedil” sözcüğü vardır. Bu kelime dengeli, uyum içinde, mütenasip gibi anlamlara gelir. Bünyenin mutedil olması, her organın yerli yerinde ve tam bir uyum içinde işlevli olması, havanın mutedil oluşu ne sıcak ne soğuk tam istenilen kıvamda olması demektir. Öfkesine kapılmayan, duygularına yenik düşmeyen kimse için de mutedil sıfatı kullanılır, onun itidali elden bırakmadığından söz edilir.

Denklik anlamından hareketle A D L kökünden türetilen fiil, “Allah’a başka şeyleri denk tutma” anlamında şirk koşma manasında da kullanılır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ

 
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar.” (el-En’âm 6/1)

 
Tabii bu kelimenin en yaygın anlamı adaletli olmaktır.

Adalet” her hakkı sahibine vermek, her şeye layık olduğu değeri atfetmek demektir. TDK şöyle tanımlar: “Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe”.

Diğer bir tanımı da “Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı vermektir” şeklindedir. Bu tanım kök anlamına daha uygundur.

Bütün bu anlamlarda görüldüğü gibi adaletin tanımında da kök anlamı ile ilişki sürdürülmektedir. Buna göre insana insan, hayvana da hayvan muamelesi etmek adalettir. İnsana hayvan, hayvana insan muamelesi ise adaletsizliktir. Kula kul, Allah’a Rab muamelesi adalettir. Kul olduğu halde sözgelimi Hz. İsa’yı tanrı görmek, Hz. Ali’yi insanüstü özelliklerle nitelemek adalet değildir.

Adaletin yaygın kullanılan zıt anlamı zulümdür. Zulüm, hakkı sahibinden alıkoymak, bir şeyi hak etmediği muameleye tabi tutmaktır. Şirk (Allah’a ortak koşmak) o yüzden büyük bir zulümdür:

 
وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ (13) [لقمان]

 
Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman 31/13)

 
Aslanın karnını doyurmak için ceylanı avlaması, ceylanın taze çiçeği koparması… zulüm diye nitelenemez. Yaratılış düzeninde besin zinciri böyle oluşturulmuştur. Aslanın ceylanı avlaması, ceylanın otu koparması onların varlık amaçları doğrultusunda hareket etmeleri demektir. Ama aslana ot, ceylana et yedirmeye kalkışırsak işte o zaman adaletten sapmış oluruz.

Doğada, kendi haline bırakılması halinde tabii bir denge bulunmaktadır. Bu denge gizli bir el tarafından yürütülmektedir. Bu denge sadece insanî müdahaleler sonucu bozulmakta, denizde ve karada fesâd ortaya çıkmakta[1] ve sonuç müdahalenin büyüklüğüne göre tam bir zulme dönüşmekte, dengelerin bozulması sonucu büyük felaketler söz konusu olabilmektedir. Bir fidanın kesilmesi zulüm, yeterince büyümüş bir ağacın kesilmesi ise haktır. Yeterince büyümemiş bir avın avlanması zulüm, ihtiyaç miktarı ve mevsiminde yapılan av haktır. Körpe bir kuzunun, döl vermekte olan bir koyunun kesimi zulüm, ihtiyaç fazlası erkek sığır ve koyunların, üremeden kesilmiş olanların kesilmesi haktır. Gerekli ve yeterli bir miktarda suyun kullanımı hak, fazlası israf dolayısıyla doğaya karşı işlenmiş bir zulümdür.

İnsan, doğadaki bu muvazene doğrultusunda hareket ederse, mevcudu korur, bozulmuş olanları düzeltir ve böylece dengenin sürdürülmesine bir insan olarak katkıda bulunursa, varlık amacı doğrultusunda hareket etmiş ve bir halife olarak kendisinden beklenen –meleklerin dahi akıl edemediği- işlevini yerine getirmiş; varlık amacını gerçekleştirmiş olur. Aksi takdirde zulüm ortaya çıkar. Zulüm ile ise âbâd olunmaz.
 
Dua ile!
15.11.2012
GARİBCE



[1] ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ [الروم : 41]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder