Din İşleri Yüksek Kurulu’nun istişare
toplantısı sebebiyle Afyon’da idik (30.11.2012-02.12.2012). Oradaki havayı
görünce fırsat bulursam söyleyeyim dediğim ama fırsatını bulamadığım bir
benzetme aklıma geldi. Sizlerle paylaşmak istedim.
Dışarıdan bir gözlemci olarak benim
görüşümce Kurul, koruma güdüsüyle olsa gerek dinin üzerine fazla kapanıyor. Bu
kapanma koruma güdüsüyle de olsa zararlı sonuçlar verebilir. Belki dışarıdan
gelen tesirlerden korursunuz, onlara kendinizi siper edersiniz, fakat bu kez o,
üzerine gereğinden fazla abanma yüzünden boğulma tehlikesi geçirebilir, hayatın
dışına itilebilir ve bu suretle helak olabilir. İçine kapanma, eğer tırtılın
kendine koza örmesi, Hz. Muhammed’in risalet öncesi Hıra’ya çekilmesi gibi yeni
bir doğuşa hazırlık olmak üzere değilse, hep yok oluşla sonuçlanmıştır.
O yüzden de oldukça dengeli bir
siyaset izlenmeli, toplum ve hayat yönlendirilmeli ama asla onlara karşı
durulmamalıdır. Tüm insanlığı kuşatıcılık ve kolaylıklardan yararlanmak asıl
olmalı, ihtiyat yahut başka adlarla insanlar sıkboğaz edilmemeli, hayat yokuşa
sürülmemeli, söylenilen her şeyin gerçek hayatta bir mütekabiliyeti olmalı,
kitaplarda böyle yazıyor diye, bugünün hayatında artık karşılığı bulunmayan
hükümler insanların yaşamlarında yeniden yer alması için zorlamalara
gidilmemeli. Aksi takdirde din, başkalarının saldırısı sonucu değil ama bizim
onu koruma güdüsüyle üzerine kapanmamız sonucu ölebilir, hayatın dışına itilir.
Oturumların yapıldığı geniş ve ferah
salonun giriş kapısından başka bir de önde ve en dipte bir başka kapısı daha
vardı. Hıyn-i hacette oradan giriş ve çıkışlar da mümkün oluyordu. Şimdi nizam
ve düzen bozuluyor, konuşmacıların ve müzakerecilerin dikkatleri dağılıyor
düşüncesiyle o kapıyı kapatmak makul sayılabilir. Buna sedden li zerîa
kabilinden işlem diyoruz. Ama işi sıkı tutmak adına o kapıdan hiç kimse velev
ki görevliler de olsa girip çıkmasın diye çiviliyoruz. Hafif bir omuz vermeyle
açılabilecek türden olan bu çivileme işini abartıp, kolay kolay açılamayacak
şekilde kullebi tutturulan iserilerle çiviliyoruz. Kapı artık öyle bir hale
geliyor ki alet edevat olmadan omuz gücüyle bile açılması imkansızlaşıyor.
Fakat bu da kesmiyor, madem orada bir kapı var, insanların oradan çıkışlarıyla
ilgili düşünceleri de var, bunu dahi yok etmek lazım, öyleyse kapıyı tümden
söküp yerine duvar örmek lazım, diyorsunuz. İşte bu tümden yanlış oluyor.
Zemin katlarda oturanların hırsız
korkusuyla kimse giremesin diye yaptırdıkları demir kafeslerin yangın ve su
baskını gibi felaketlerde içeridekilerin ölümüne sebep olduğunu nice keredir
haberlerden öğrenmişizdir.
Koruma tedbirlerinin ölüm sebebi
olabileceğinin örnekleri hiç de az değildir.
Garibce diyor ki: Gelin insanların
hayatlarını kırk katır ile kırk satır arasına sıkıştırmayalım. Dinin her
düzenleme alanında mutlaka giriş kapısı yanında bir de çıkış yolu olsun. Zararı
yok açık olmasın. Ama hiç olmazsa açılabilir imkânı bulunsun. Kapı hele hele
hiçbir zaman duvar olmasın.
Bu türden duvar olmuş ve olmakta ve
olabilecek hükümler üzerinde lütfen bir daha düşünelim.
Söz gelimi bir insan Müslüman olmak
istiyor ve bir şekilde içeri giriyor. Fakat oldu ya çıkmak istedi, hayır
diyoruz buradan ancak ölün çıkar. Bu anlayış insanları korkutuyor, ürkütüyor.
İnsanı cennete koydunuz fakat o orada daraldı ve “Ben ille de buradan çıkmak
istiyorum!” diyorsa, “Eh ne yapalım madem öyle, çık o zaman, cehenneme kadar
yolun var!” denilebilmeli eğil midir?
Oturumlardan biri de kürtaj
hakkındaydı. Kürtaj konusunda bir iki çatlak ses müstesna edilirse tüm ilahiyatçılar
ve diyanetçiler caiz olmadığı ve bunun bir cinayet olduğu konusunda fikir
birliği halindedirler. Tamam, iyi de ne olduk var ne olmadık var, olur ya
mübrem bir ihtiyaç çıkar ve buna mecbur kalabiliriz. O yüzden gelin bu kapıyı
en azından kapı olarak bırakalım, örtük olsun hatta bir iki çivi ile de
tutturulsun, ama ne olur duvar haline getirilmesin. Nitekim Kurul kendi
tarihinde hiç umulmadık bir biçimde Bosna Hersek savaşları sırasında Sırplar
tarafından sistematik bir şekilde tecavüze uğrayan Müslüman kadınların kürtaj
yoluyla rahim tahliyesinde bulunabilecekleri doğrultusunda -sadece Haydar
Hatiboğlu’nun muhalefet şerhiyle- karar alabilmişti.
Kurul, şimdi o kararın arkasında
gözükmüyor ve onun “siyasi bir karar” olduğunu söylüyor. Bir anlamda hiçbir
durumda ve hiçbir şekilde bir çıkış yolu olmadığını, kapının duvar olduğunu
söylemiş oluyor.
Bunu yaparken de ben eminim ki mahza
dini koruma güdüsüyle yapıyor. Ama ne yazık ki iyi niyetli olmak yetmiyor.
İnsanları dinin içinde tutabilmek için zaman zaman gevşetmek de gerekiyor.
Avuçta tutulan bir kor gibi benzetmesi var din için. Bıraksan sönecek
bırakmasan eli yakacak. Garibce’de de başka bir benzetme var. Şeker pancarını
haşlayıp da elinize aldığınız zaman, onu elde tutmak için ne sıkmalı ne de
avucunuzu tümden serbest bırakmalısınız. Eğer gereğinden fazla sıkarsanız,
pancar elinizden pörtler çıkar ve elinizde sadece derisi (kabuk kısmı) kalır.
İnsanlar da böyledir. Çok sıkmaya da gelmezler, tümden başıboş bırakmaya da.
Hem tüm insanlar Ebu Bekir, Ömer (r.a.) gibi değiller ki. Bütün insanları
kucaklama gibi bir iddiamız varsa din ile bağlantısı ancak bir pamuk ipliği ile
olanları da hesaba katmak zorundayız. Elbette bu zordur ve hikmet işte bu zor
olanı başarmaktır.
Kurul, en azından “İlke olarak biz
buna karşıyız, ama…” diye en azından bir kapının olduğunu insanlarımıza ihsas
etmeli ve her bir durumun kendine özel hükmü olabileceğini söyleyerek, bu
konudaki duruma özel hükmü sorunla birebir muhatap olan müftülere vermelidir
şeklinde düşünmekteyiz.
İşte böyle, Garibce çatlak bir ses
olmaya devam ediyor.
Allah’ım! Dinimizi avuçta bir kor
kılma!
Biz onun içinde hayat bulalım.
O da hayatımızda kendine yer bulsun.
Bu hayat öyle bir şey ki ne din ile
oluyor ne de tümden dinsiz.
Yemeğin tuzu gibi. Yemek hayat, din
tuz. Tuz yemeğe tat veriyor ama ayrı ve tek başına yenmiyor. Tuzun tadı, ancak
yemeğin içinde anlam kazanıyor. Din de öyle. Ancak hayatın içinde ise bir anlam
ifade ediyor. Raflarda, kitaplarda, hayatın dışında kalan bir din hiç bir anlam ifade etmiyor.
Dua ile!
07.12.2012
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder