12 Şubat 2013 Salı

Benim imandan Kur’an’dan zorum yok, men ehmek yiyemirem!


 
Akşam Papa’nın istifa kararıyla ilgili bir yazı okudum.

Papa dünyayı “hızlı değişimler ve inanç dünyası ile yakından alakalı sorularla örülü” olmakla nitelemiş ve artık bu yükü taşımaya gücü kalmadığını söylemiş ve istifa kararı almış.

Bunun üzerine ben de şöyle bir not düştüm:

“Değişim, çok şeyi değiştirdi. Eskiyle gitmeyeceğini galiba Papa da gördü. Biz ise hala Bina okuyoruz.”

Hemen alttaki muhabbet hasıl oldu:
 

ZA –Üstelik de marifetmiş gibi dönüp dönüp okuyoruz Hocam...

Mehmet Erdoğan -et-Tekraru ahsen!

ZA- ولو كان 180 :))

ÖC -Peki okumayalım, toplatıp yakalım bütün Bina kitaplarını .!

ZA -O kadar da değil...

ÖC -Biz Sarf Nahv okuduğumuz için değil, elimizden bıraktığımız için Batı kompleksine girdik!

ZA -Bina cepte dursun lazım olur her daim...

Mehmet Erdoğan -Bizim oğlan bina okuru ben söylemedim dedemden duydum. O da dedesinden duymuş…

ÖC -Ben de sizden duydum hocam, iyi ravi zincirinde kopukluk yok.

ZA -Tevarüs yoluyla bize kadar gelmiş...

ZA -Harika...

Mehmet Erdoğan -Yani mesele odur ki bina bir kez okunur geçilir, ama biz hep yeniden yeniden aynı şeyi okumuşuz.

ZA -Her yaz küçük çocukların elifbâ’yı yeniden okuması, öğrenmesi gibi aslında...

Mehmet Erdoğan -Armut dibine düşer babası bina okuyanın çocuğu elifbâ okur…

ZA -Sonra o büyüyünce binaya geçer onun çocuğu da elifbâ okur...

ZA -Veee bu iş kıyamete kadar böyle devam edeeeerrrr, gideeerrrr...

Mehmet Erdoğan -Ve yüz seksen defa… Dünyanın etrafı 360 derece, 180 eder yarısı, yarısı gece yarısı gündüz, demek tüm gündüzler öyle, eh ne diyelim şimdi biz...

ÖC -Neyse Hocam ve ZA şimdi demek istediğinizi anladım, yanlış anlamışım .. Afven..

 Muhabbet böyle!

Garibce bu günlerde üst üste Arapçanın öğrenilmesi ve Temel İslam Bilimleri tahsil edenler için olmazsa olmaz olduğu konusunda yazılar yazdı. Orada naklettiği Kasım Efendiye ölümcül hastanın vermiş olduğu cevap da oldukça manidardı:

“-Hoca efendi benim imandan Kur’an’dan zorum yok, ben ehmek yiyemirem!”

Bu söz tam da bizlik bir cevaptı.

Garibce’nin sorunu sistemlerle değildir. En kötü sistem bile hakkı verildiği zaman er ya da geç insanı maksadına ulaştırır.

Ben şahsen eski usul ile okumadım. Birkaç hocaya gittiğim oldu, İzzî’den birkaç sayfa bir hocadan, Kâfi’ye’den birkaç sayfa başka bir hocadan ve tabi aralıklarla okumaya çalıştım. Ama bunlar beni sarmadı.

Fakültede Reşîd Şertûnî’nin Mebâdiü’l-Arabiyye adlı serisinden bir miktar okuduk. O güzel bir kitaptı. Bir papazın yazması idi ama Gavur icadı arabaların sözde yerli olanlardan daha iyi olabilmesi gibi dil öğretiminde çok yararlanılabilecek bir kitaptır. Bol örneklidir. Temrinleri çoktur. Dil, ancak temrinlerle (alıştırma) öğrenilir. Nitekim bizim Mehmet Zihni Efendi’nin Müntahab ve Muktadab adlı kitapları da bol örnekli ve iddialı kitaplardır.

Sonra Haseki’de hızlı bir şekilde bunların bir kısmını okuduk. O sırada artık biz Arapçayı biliyor sayılırdık.  Bir hevesli hoca efendiye Izhar okuttum. Ve gördüm ki Izhar, müthiş bir özet kitap. Ama dili bilenler için. Dili öğrenmek için değil.

Eski sistemler kısa metinler şeklindedir ve bunların ezberlenmesi amaçlanır. Sonra sonra bunların kendiliğinden çözüleceği ve içindeki saklı bütün sırların ortaya saçılacağı varsayılır. Bizim Bina okuyanlar bunun hakkını vermezler ama ancak hakkı verildiği zaman ortaya çıkabilecek olan semereleri hak etmeden beklerler. Öyle olunca da semere bir türlü ortaya çıkmaz. Ara soğur işe yeniden başlarlar.

Hani emme basma tulumba ile su çıkarmak için bir tas ödünç su tedarik edilir (hoca unsuru), onun yardımıyla suyun memba ile irtibatı sağlanır ve ondan sonra da pompaya basıldığı sürece su çıkmaya devam eder.

Bizim bina okuyucusu ne yapıyor zora ki  ondan bundan tedarik ettiği suyu israf ediyor, o suyu tulumbaya dökmesiyle birlikte canhıraş pompaya asılması gerektiğini unutuyor, oyuna eğlenceye dalıyor sonunda kaynak ile temasa geçemeden elindeki su (imkân) tükeniyor. Olmadı hadi bir daha ve tabi ki gene sıfırdan başlayarak. Gene bir maşrapa ödünç su tedariki (bu kez belki başka bir hoca) yeniden bir heves, yine pompanın başına geçip öykünmeler ve azim yok, gayret yok, himmet kısa… gene kaynağa ulaşamadan eldeki imkanı tüketiyor ve bu hep böyle devam edip gidiyor.

İlk okuduğunu ikinciye basamak, ikinciyi üçüncüye bir türlü basamak edemiyor. Her defasında sıfırdan ve yeniden başlıyor…

Bütün bu olup bitenleri seyreden atası da ne yapsın hayıfla “Bizim oğlan Bina okur, döner döner gene okur!” diye söyleniyor ve israf edilip, tüketilen imkânlara yanıyor.

ZA kızımızın çok yerinde tespiti ile onun çocukları da her yaz Elifbâ cüzü okuyor, Kur’an’a geçiyor. Ertesi yaz geldiğinde bir de bakmış ki her şey unutulmuş, yeniden baştan ve sıfırdan başlanıyor…

Yahu bu atalarımız yaman adamlarmış ve gözlerinden hiçbir şey kaçmazmış. Müthiş gözlemcilermiş. Nasıl da yerine koymuşlar sözü, taşı gediğine koyar gibi.

“Bizim oğlan Bina okur,

Döner döner yine okur.”

Garibce’m de ne yapsın bakar ahvale o da yazar, sonra bakar yok bir değişiklik, döner gene yazar.

 

Dua ile!

12.02.2013

GARİBCE

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder