يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ
فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً
فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ إِنْ شَاءَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
[التوبة: 28]
Garibce olarak Berâe /Tevbe suresinde geçen
“Müşriklerin neces olduğu” ifadesi nasıl anlaşılmıştır? diye merakımızı mucip
olmuştur.
Hasenât programını yapanlardan Allah razı olsun.
Bize bütün mealleri karşılaştırma imkanı veriyorlar; sa’yleri meşkur olsun.
İşte ilgili ayetin mealleri:
Diyanet Meali: 9.28 – “Ey iman edenler!
Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından
sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah
dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir”.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Ey o bütün iyman
edenler, müşrikler bir pislikten ıbarettirler.
Ömer Nasuhi Bilmen Meali: Şüphe yok ki,
müşrikler nâpâk kimselerdir.
Hasan Basri Cantay Meali: - Müşrikler ancak
bir necisdir.
Ali Bulaç Meali: Müşrikler ancak bir
pisliktirler.
Celal Yıldırım Meali: Müşrikler (Allah'a ortak
koşanlar) ancak murdardırlar.
Muhammed Esed Meali: Bilin ki, Allahtan
başkalarına tanrılık yakıştıranlar düpedüz kirlenmiş kimselerdir.
Ali Fikri Yavuz Meali: Müşrikler, ancak bir
pisliktirler.
Süleyman Ateş Meali: (Allah'a) ortak koşanlar
pisliktir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali: Müşrikler bir
pisliktir. .
Suat Yıldırım Meali: Müşrikler bir pislikten
ibarettir. ..
Abdulbaki Gölpınarlı Meali: Müşrikler, mutlaka
pis insanlardır.
Şaban Piriş Meali: Doğrusu müşrikler pistir. .
Diyanet Vakfı Meali: Müşrikler ancak bir
pisliktir.
Fizilalil Kuran Meali: Allah'a ortak koşanlar
birer somut pisliktirler.
Abdullah Yusuf Ali (İngilizce): O ye who
believe truly the Pagans are unclean…
Muhammed Marmaduke Pickthall (İngilizce): O ye
who believe! The idolaters only are unclean…
Muhammad Habib Shakir (Ingilizce): "O you
who believe! the idolaters are nothing but unclean...
__oOo__
Bu sure Berâe suresidir. Berae ültimatom demektir.
Müşriklere bir nota verilmiş ve ileriye doğru atılacak adımlar ve bu yoldaki
kararlılık en açık ve kesin bir tarzda kendilerine iletilmiştir. Hatta bunun
için bizzat Hz. Peygamber kendi ailesinden biri olan Hz. Ali’yi sadece bu
notayı vermek üzere Hac Emiri’nden ayrı vazifeli olarak göndermiştir.
İmdi burada söz konusu edilen Neces ne
anlama gelmektedir ve bundan ne gibi sonuçlar çıkarılmıştır:
Meallerde bu
kelimeye yukarıda da görüldüğü gibi “Pislik,
nâpâk, necis, murdar, düpedüz kirlenmiş kimseler, pis insanlar, somut
pislik”; İngilizcede de “unclean”
kelimeleri karşılık olarak verilmiştir.
“Necis/ necaset” kelimelerinin sözlük
anlamının dışkı, idrar gibi “pis, pislik” olduğunu biliyoruz. Ancak bu
kelimenin din diline nakli halinde
herhangi bir anlam değişikliğine uğramış mıdır? Yoksa maddî anlamda
pislik şeklindeki manası bu yeni düzlemde de aynen sürdürülmüş müdür?
Bu gibi konuların tespiti önem arzetmektedir.
Çünkü üzerine duruma göre farklı hükümler terettüp edebilmektedir.
Tefsirlere baktığımızda şunları görebiliyoruz:
Taberî, şöyle diyor (XIV, 192): Ehl-i tevil (yorumcular)
müşriklere “neces” denmesi konusunda
ihtilaf etmişler ve bir kısmı şöyle demişlerdir: Kur’an onlar hakkında neces demiştir,
çünkü onlar cenabet olurlar ama gusül abdesti almazlar. Cünüp gezerler. O
yüzden onlara cenabet anlamında neces dedi ve onların Mescid-i Haram’a
yaklaşmamalarını emretti. Zira cünüp olanlar mescide giremezler. Nitekim Katade
buradaki neces halini “cenabetlik” olarak tefsir etmiştir.
Buna mukabil başka bir kısım ise müşriklerin neces olmasını “domuz ve köpeğin
pis olması gibi pislik” şeklinde izah etmişlerdir. Bu izah şekli de İbn
Abbâs’tan rivayet edilmiştir.
Yine Taberî’nin aldığı bir rivayete göre Ömer b.
Abdülaziz, gönderdiği bir genelgede Yahudi ve Hristiyanların Müslümanların
mescidlerine sokulmamalarını emretmiş ve yasağın arkasına da “Müşriklerin neces
olduğu”nu ifade eden ayeti eklemiştir.
Yine onun rivayetine göre el-Hasen, bu ayeti tefsir
sadedinde “Onlarla tokalaşmayın! Kim tokalaşırsa abdest alsın!” demiştir.
Bu ikinci anlayışa göre müşrikler cenabetlik gibi
manevî anlamda değil, necaset = pislik gibi maddî anlamda necis olmaktadırlar
ve onlara dokunanın da abdest alması gerektiği belirtilmektedir.
El-insaf! Haydi diyelim ki bunlar pislik, o
takdirde sadece onlara dokunan yerlerin
yıkanması yeterli olmaz mıydı? Belli ki bakış açısının şiddeti hükmü de
ağırlaştırmış ve hiçbir necasete dokunmak abdest almayı gerektiren bir hal
olmaz iken, müşrike dokunmak abdesti de gerektiren bir durum sayılmıştır.
Bizce de hüküm kafirin “cenabetlik” gibi manevî
yönden öyle olması şeklinde belirlenmeliydi.
Peki, cenabetlik maddî anlamda bir pislik hali
midir? Hayır. Nitekim Hz. Peygamber Ebu Hüreyre, Huzeyfe gibi sahabîlere
cünüplüğün maddî anlamda bir pislik olmadığını söylemiştir. Birinde Hz.
Peygamber Huzeyfe ile karşılaştığında onun elini sıkmak istemiş, Huzeyfe: “Ya
Rasûlallah! Ben cünübüm!” dediğinde Hz. Peygamber: “Mü’min necis (pis) olmaz”
buyurmuştur.[1]
İnsan, saygın yaratılmıştır. Küfür maddî anlamda
bir necasetlik sebebi olmayacağı için İbn Kudâme’nin de belirttiği gibi “Müslüman olsun kâfir olsun insanın artığı
temizdir.”[2]
Buna göre herhangi bir kâfir kimsenin artığı su ile abdest de alınabilir, o su
içilebilir de. Çünkü söz konusu edilen necasetlik onun etinde kemiğinde,
kanında, tükürüğünde, sütünde… değil, inançsızlığındadır. Dolayısıyla
necasetlik bir gerçeklik hükmü olmayıp, ona yüklenen bir değer hükmüdür.
Sütü bozukluk, gerçekten sütün bozuk olduğundan
değil, ona yüklenen değerdendir.
Şu halde insanın bedeni temizdir. Bunda Müslüman ya
da kafir olmanın bir etkisi yoktur. Nitekim Hz. Peygamber Benî Sakîf heyetini
bizzat Mescidde kabul etmiştir. Eğer gerçekten onların bedenleri pislik
olsaydı, onları mescide alması düşünülemezdi[3].
Fıkıh kitaplarımız Müslüman bir kimsenin kâfir olan
yakınını öldüğü zaman yıkayıp, kefenleyip, defnetmesi gerektiğini söyler. Fakat
aynı kaynaklarımız bu yıkama işini “pis çamaşırların yıkanması gibi” diye kayıtlamayı
da ihmal etmez.[4]
Keza “Kâfir ölüsü, yıkandıktan önce de sonra da
necistir” der[5].
Bu örneklere bakıldığı zaman bir karmaşa var gibi
gözükmektedir.
Evet, küfür ve nifak en onulmaz pisliklerdir. Ancak
bunlar inanç yönünden, manevî anlamda böyledir. Yoksa bir insan her kim olursa
olsun bizzat Yüce Yaratıcının kudret eliyle yaratılmış ve aynı Ruh’tan bir
nefha taşımaktadır. Tüm insanların kan yapısı, et, kemik, kas dokusu, sütü
kısaca maddî anlamda vücut yapısı aynıdır ve hepsi de aynı imzayı taşımaktadır.
Bunlar arasında bir ayrım mümkün değildir.
Hal böyle olunca bir kan nakli durumunda kanın Müslüman
mı ya da kâfir mi olduğuna değil, kan grubunun aynı mı değil mi olduğuna
bakılmaktadır. Keza doku naklinde ve hatta daha ileri düzeyde organ nakli
durumunda keza organların Müslüman mı kâfir mi olduklarına değil, uyuşup
uyuşmadıklarına bakılmaktadır.
İman ve inkar meselesi bir irade ve inanç meselesidir.
İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran da bu özelliğidir. Yoksa haddine
mi bir hücrenin ya da bir dokunun kendisine kodlanmış kaderini yırtıp da hoyrat
bir biçimde davranması. Bu özellik sadece irade sahibi olduğu için insanda
vardır.
Ölümle birlikte irade de yok olur, teklif (yükümlülük)
biter ve insan bedenlerinin birbirinden farkı kalmaz. Artık o bir insan ölüsüdür.
Hayatında Müslüman ya da kafir olması ve buna göre farklı muameleye tabi olması
o ölü beden için değil, onun geride kalan yakınları ve hayatında iken mensubu
olduğu milletler içindir.
Hal böyle olunca hayatında kâfir olan birine de ait
olsa ölü ölüdür ve bir insan ölüsü olması hasebiyle saygıyı hak eder. Bu açıdan
ölüler arasında maddî açıdan mahiyet farkı
yoktur. Müslümanın ölüsü ne ise, bir başkasının ölüsü de odur. Saygıyı hak etmek için insan ölüsü olması
yeterlidir.
Hal böyle iken “pis çamaşır yıkar gibi yıkar”,
yahut mürtedler için “it ölüsü sürür gibi bir çukura atar” gibi ifadeler, bizim
en esaslı anlayışımıza uygun düşmez.
İnternet ortamında bazı cesetlerin hakaret
sözcükleriyle birlikte teşhir edildiğine her zaman rastlayabiliyoruz.
Iraklı için bir Amerikan ölüsü, Amerikalılar için
bir Iraklı ölüsü hakareti hak etmemeli.
“Bir gruba, bir millete olan kin ve düşmanlığımız bizi
adaletten ayırmamalı”. Adalet her şeye hak ettiğini vermektir. Savaş hukuku gereği
askerler birbirlerini öldürebilirler. Fakat hiçbir asker, düşman askerinin
karnını deşip, müsle yapamaz, onun cesedine hakaret edemez, tekme atamaz, boynuna
ip takıp “it ölüsü sürür gibi” sürüyemez.
Bunu kini ve nefreti ile yapabilir, ama İslam adına
asla.
Allah bizi insaflı kılsın ve adaletten ayırmasın.
Dua ile!
21.03.2013
GARİBCE
[1] ، سنن أبي داود ـ محقق وبتعليق الألباني - (1 / 92) 230 - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ مِسْعَرٍ عَنْ
وَاصِلٍ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ حُذَيْفَةَ أَنَّ النَّبِىَّ -صلى الله عليه وسلم-
لَقِيَهُ فَأَهْوَى إِلَيْهِ فَقَالَ إِنِّى جُنُبٌ. فَقَالَ « إِنَّ الْمُسْلِمَ لاَ
يَنْجُسُ ».
صحيح
البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري - (1 / 79) 283- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَبْدِ اللهِ ، قَالَ : حَدَّثَنَا يَحْيَى
قَالَ : حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ قَالَ : حَدَّثَنَا بَكْرٌ ، عَنْ أَبِي رَافِعٍ ، عَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم لَقِيَهُ فِي بَعْضِ طَرِيقِ
الْمَدِينَةِ وَهْوَ جُنُبٌ فَانْخَنَسْتُ مِنْهُ فَذَهَبَ فَاغْتَسَلَ ثُمَّ جَاءَ
فَقَالَ أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ : كُنْتُ جُنُبًا فَكَرِهْتُ أَنْ
أُجَالِسَكَ وَأَنَا عَلَى غَيْرِ طَهَارَةٍ فَقَالَ سُبْحَانَ اللهِ إِنَّ الْمُؤْمِنَ
لاَ يَنْجُسُ.
[2] الموطأ - رواية محمد
بن الحسن - (2 / 46)
قال
ابن قدامة : سؤر الآدمي طاهر سواء كان مسلما أو كافرا عند عامة أهل العلم
[3] الاختيار لتعليل المختار
- (1 / 22)
لأن
بدن الإنسان طاهر مسلما كان أو كافرا ، فإن النبي ( صلى الله عليه وسلم ) أنزل وفد
ثقيف في المسجد ، ولو كانت أبدانهم نجسة لم ينزلهم فيه تنزيها له
( قَوْلُهُ وَيُغَسِّلُ وَلِيُّ
مُسْلِمٍ الْكَافِرَ وَيُكَفِّنُهُ وَيَدْفِنُهُ ) بِذَلِكَ أَمَرَ عَلِيٌّ رَضِيَ
اللَّهُ عَنْهُ أَنْ يُفْعَلَ بِأَبِيهِ حِينَ مَاتَ وَهَذِهِ عِبَارَةٌ مَعِيبَةٌ
غَيْرُ مُحَرَّرَةٍ أَمَّا الْأَوَّلُ فَلِأَنَّ الْمُسْلِمَ لَيْسَ بِوَلِيِّ الْكَافِرِ
، وَمَا فِي الْعِنَايَةِ مِنْ أَنَّهُ أَرَادَ بِهِ الْقَرِيبَ فَغَيْرُ مُفِيدٍ ؛
لِأَنَّ الْمُؤَاخَذَةَ عَلَى نَفْسِ التَّعْبِيرِ بِهِ بَعْدَ إرَادَةِ الْقَرِيبِ
بِهِ وَأَطْلَقَهُ فَشَمَلَ ذَوِي الْأَرْحَامِ كَالْأُخْتِ وَالْخَالِ وَالْخَالَةِ
، وَأَمَّا الثَّانِي فَلِأَنَّهُ أَطْلَقَ فِي الْغُسْلِ وَالتَّكْفِينِ وَالدَّفْنِ
فَيَنْصَرِفُ إلَى مَا قَدَّمَهُ مِنْ تَجْهِيزِ الْمُسْلِمِ وَلَيْسَ كَذَلِكَ ، وَإِنَّمَا
يُغَسَّلُ غُسْلَ الثَّوْبِ النَّجِسِ مِنْ غَيْرِ وُضُوءٍ ، وَلَا بُدَاءَةٍ بِالْمَيَامِنِ
، وَلَا يَكُونُ الْغُسْلُ طَهَارَةً لَهُ حَتَّى لَوْ حَمَلَهُ إنْسَانٌ وَصَلَّى
لَمْ تَجُزْ صَلَاتُهُ وَيُلَفُّ فِي خِرْقَةٍ بِلَا اعْتِبَارِ عَدَدٍ ، وَلَا حَنُوطٍ
، وَلَا كَافُورٍ وَيُحْفَرُ لَهُ حَفِيرَةٌ مِنْ غَيْرِ مُرَاعَاةِ سُنَّةِ اللَّحْدِ
وَلِأَنَّهُ أَطْلَقَ فِي الْكَافِرِ ، وَهُوَ مُقَيَّدٌ بِغَيْرِ الْمُرْتَدِّ أَمَّا
الْمُرْتَدُّ فَلَا يُغَسَّلُ ، وَلَا يُكَفَّنُ ، وَإِنَّمَا يُلْقَى فِي حَفِيرَةٍ
كَالْكَلْبِ ، وَلَا يُدْفَعُ إلَى مَنْ انْتَقَلَ إلَى دِينِهِمْ كَمَا فِي فَتْحِ
الْقَدِيرِ.
[5] البحر
الرائق شرح كنز الدقائق ـ مشكول - (2 / 406) الْكَافِرُ الْمَيِّتُ نَجَسٌ قَبْلَ الْغُسْلِ وَبَعْدَهُ.
herdogan38@.
YanıtlaSilÇizdiğiniz açıdan bakış melekesine sahip olmaya cidden ne kadar muhtaç olunduğu giderek daha da anlaşılmaktadır...