21 Mart 2013 Perşembe

Din dili ve çevirinin zorluğu: “Neces” örneği


 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ إِنْ شَاءَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ  [التوبة: 28]

 

Garibce olarak Berâe /Tevbe suresinde geçen “Müşriklerin neces olduğu” ifadesi nasıl anlaşılmıştır? diye merakımızı mucip olmuştur.

Hasenât programını yapanlardan Allah razı olsun. Bize bütün mealleri karşılaştırma imkanı veriyorlar; sa’yleri meşkur olsun.

İşte ilgili ayetin mealleri:

 

Diyanet Meali: 9.28 – “Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Ey o bütün iyman edenler, müşrikler bir pislikten ıbarettirler.

Ömer Nasuhi Bilmen Meali: Şüphe yok ki, müşrikler nâpâk kimselerdir.

Hasan Basri Cantay Meali: - Müşrikler ancak bir necisdir.

Ali Bulaç Meali: Müşrikler ancak bir pisliktirler.

Celal Yıldırım Meali: Müşrikler (Allah'a ortak koşanlar) ancak murdardırlar.

Muhammed Esed Meali: Bilin ki, Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlar düpedüz kirlenmiş kimselerdir.

Ali Fikri Yavuz Meali: Müşrikler, ancak bir pisliktirler.

Süleyman Ateş Meali: (Allah'a) ortak koşanlar pisliktir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali: Müşrikler bir pisliktir. .

Suat Yıldırım Meali: Müşrikler bir pislikten ibarettir. ..

Abdulbaki Gölpınarlı Meali: Müşrikler, mutlaka pis insanlardır.

Şaban Piriş Meali: Doğrusu müşrikler pistir. .

Diyanet Vakfı Meali: Müşrikler ancak bir pisliktir.

Fizilalil Kuran Meali: Allah'a ortak koşanlar birer somut pisliktirler.

Abdullah Yusuf Ali (İngilizce): O ye who believe truly the Pagans are unclean…

Muhammed Marmaduke Pickthall (İngilizce): O ye who believe! The idolaters only are unclean…

Muhammad Habib Shakir (Ingilizce): "O you who believe! the idolaters are nothing but unclean...

__oOo__

Bu sure Berâe suresidir. Berae ültimatom demektir. Müşriklere bir nota verilmiş ve ileriye doğru atılacak adımlar ve bu yoldaki kararlılık en açık ve kesin bir tarzda kendilerine iletilmiştir. Hatta bunun için bizzat Hz. Peygamber kendi ailesinden biri olan Hz. Ali’yi sadece bu notayı vermek üzere Hac Emiri’nden ayrı vazifeli olarak göndermiştir.

İmdi burada söz konusu edilen Neces ne anlama gelmektedir ve bundan ne gibi sonuçlar çıkarılmıştır:

Meallerde  bu kelimeye yukarıda da görüldüğü gibi “Pislik, nâpâk, necis, murdar, düpedüz kirlenmiş kimseler, pis insanlar, somut pislik”;  İngilizcede de “unclean” kelimeleri karşılık olarak verilmiştir.

“Necis/ necaset” kelimelerinin sözlük anlamının dışkı, idrar gibi “pis, pislik” olduğunu biliyoruz. Ancak bu kelimenin din diline nakli halinde  herhangi bir anlam değişikliğine uğramış mıdır? Yoksa maddî anlamda pislik şeklindeki manası bu yeni düzlemde de aynen sürdürülmüş müdür?

Bu gibi konuların tespiti önem arzetmektedir. Çünkü üzerine duruma göre farklı hükümler terettüp edebilmektedir.

Tefsirlere baktığımızda şunları görebiliyoruz:

Taberî, şöyle diyor (XIV, 192): Ehl-i tevil (yorumcular)  müşriklere “neces” denmesi konusunda ihtilaf etmişler ve bir kısmı şöyle demişlerdir: Kur’an onlar hakkında neces demiştir, çünkü onlar cenabet olurlar ama gusül abdesti almazlar. Cünüp gezerler. O yüzden onlara cenabet anlamında neces dedi ve onların Mescid-i Haram’a yaklaşmamalarını emretti. Zira cünüp olanlar mescide giremezler. Nitekim Katade buradaki neces halini “cenabetlik” olarak tefsir etmiştir.

Buna mukabil başka bir kısım ise  müşriklerin neces olmasını “domuz ve köpeğin pis olması gibi pislik” şeklinde izah etmişlerdir. Bu izah şekli de İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

Yine Taberî’nin aldığı bir rivayete göre Ömer b. Abdülaziz, gönderdiği bir genelgede Yahudi ve Hristiyanların Müslümanların mescidlerine sokulmamalarını emretmiş ve yasağın arkasına da “Müşriklerin neces olduğu”nu ifade eden ayeti eklemiştir.

Yine onun rivayetine göre el-Hasen, bu ayeti tefsir sadedinde “Onlarla tokalaşmayın! Kim tokalaşırsa abdest alsın!” demiştir.

Bu ikinci anlayışa göre müşrikler cenabetlik gibi manevî anlamda değil, necaset = pislik gibi maddî anlamda necis olmaktadırlar ve onlara dokunanın da abdest alması gerektiği belirtilmektedir.

El-insaf! Haydi diyelim ki bunlar pislik, o takdirde sadece onlara  dokunan yerlerin yıkanması yeterli olmaz mıydı? Belli ki bakış açısının şiddeti hükmü de ağırlaştırmış ve hiçbir necasete dokunmak abdest almayı gerektiren bir hal olmaz iken, müşrike dokunmak abdesti de gerektiren bir durum sayılmıştır.

Bizce de hüküm kafirin “cenabetlik” gibi manevî yönden öyle olması şeklinde belirlenmeliydi.

Peki, cenabetlik maddî anlamda bir pislik hali midir? Hayır. Nitekim Hz. Peygamber Ebu Hüreyre, Huzeyfe gibi sahabîlere cünüplüğün maddî anlamda bir pislik olmadığını söylemiştir. Birinde Hz. Peygamber Huzeyfe ile karşılaştığında onun elini sıkmak istemiş, Huzeyfe: “Ya Rasûlallah! Ben cünübüm!” dediğinde Hz. Peygamber: “Mü’min necis (pis) olmaz” buyurmuştur.[1]

İnsan, saygın yaratılmıştır. Küfür maddî anlamda bir necasetlik sebebi olmayacağı için İbn Kudâme’nin de belirttiği gibi  “Müslüman olsun kâfir olsun insanın artığı temizdir.”[2] Buna göre herhangi bir kâfir kimsenin artığı su ile abdest de alınabilir, o su içilebilir de. Çünkü söz konusu edilen necasetlik onun etinde kemiğinde, kanında, tükürüğünde, sütünde… değil, inançsızlığındadır. Dolayısıyla necasetlik bir gerçeklik hükmü olmayıp, ona yüklenen bir değer hükmüdür.

Sütü bozukluk, gerçekten sütün bozuk olduğundan değil, ona yüklenen değerdendir.

Şu halde insanın bedeni temizdir. Bunda Müslüman ya da kafir olmanın bir etkisi yoktur. Nitekim Hz. Peygamber Benî Sakîf heyetini bizzat Mescidde kabul etmiştir. Eğer gerçekten onların bedenleri pislik olsaydı, onları mescide alması düşünülemezdi[3].

Fıkıh kitaplarımız Müslüman bir kimsenin kâfir olan yakınını öldüğü zaman yıkayıp, kefenleyip, defnetmesi gerektiğini söyler. Fakat aynı kaynaklarımız bu yıkama işini “pis çamaşırların yıkanması gibi” diye kayıtlamayı da ihmal etmez.[4]

Keza “Kâfir ölüsü, yıkandıktan önce de sonra da necistir” der[5].

Bu örneklere bakıldığı zaman bir karmaşa var gibi gözükmektedir.

Evet, küfür ve nifak en onulmaz pisliklerdir. Ancak bunlar inanç yönünden, manevî anlamda böyledir. Yoksa bir insan her kim olursa olsun bizzat Yüce Yaratıcının kudret eliyle yaratılmış ve aynı Ruh’tan bir nefha taşımaktadır. Tüm insanların kan yapısı, et, kemik, kas dokusu, sütü kısaca maddî anlamda vücut yapısı aynıdır ve hepsi de aynı imzayı taşımaktadır. Bunlar arasında bir ayrım mümkün değildir.

Hal böyle olunca bir kan nakli durumunda kanın Müslüman mı ya da kâfir mi olduğuna değil, kan grubunun aynı mı değil mi olduğuna bakılmaktadır. Keza doku naklinde ve hatta daha ileri düzeyde organ nakli durumunda keza organların Müslüman mı kâfir mi olduklarına değil, uyuşup uyuşmadıklarına bakılmaktadır.

İman ve inkar meselesi bir irade ve inanç meselesidir. İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran da bu özelliğidir. Yoksa haddine mi bir hücrenin ya da bir dokunun kendisine kodlanmış kaderini yırtıp da hoyrat bir biçimde davranması. Bu özellik sadece irade sahibi olduğu için insanda vardır.

Ölümle birlikte irade de yok olur, teklif (yükümlülük) biter ve insan bedenlerinin birbirinden farkı kalmaz. Artık o bir insan ölüsüdür. Hayatında Müslüman ya da kafir olması ve buna göre farklı muameleye tabi olması o ölü beden için değil, onun geride kalan yakınları ve hayatında iken mensubu olduğu milletler içindir.

Hal böyle olunca hayatında kâfir olan birine de ait olsa ölü ölüdür ve bir insan ölüsü olması hasebiyle saygıyı hak eder. Bu açıdan ölüler arasında  maddî açıdan mahiyet farkı yoktur. Müslümanın ölüsü ne ise, bir başkasının ölüsü de odur.  Saygıyı hak etmek için insan ölüsü olması yeterlidir.

Hal böyle iken “pis çamaşır yıkar gibi yıkar”, yahut mürtedler için “it ölüsü sürür gibi bir çukura atar” gibi ifadeler, bizim en esaslı anlayışımıza uygun düşmez.

İnternet ortamında bazı cesetlerin hakaret sözcükleriyle birlikte teşhir edildiğine her zaman rastlayabiliyoruz.

Iraklı için bir Amerikan ölüsü, Amerikalılar için bir Iraklı ölüsü hakareti hak etmemeli.

“Bir gruba, bir millete olan kin ve düşmanlığımız bizi adaletten ayırmamalı”. Adalet her şeye hak ettiğini vermektir. Savaş hukuku gereği askerler birbirlerini öldürebilirler. Fakat hiçbir asker, düşman askerinin karnını deşip, müsle yapamaz, onun cesedine hakaret edemez, tekme atamaz, boynuna ip takıp “it ölüsü sürür gibi” sürüyemez.

Bunu kini ve nefreti ile yapabilir, ama İslam adına asla.

Allah bizi insaflı kılsın ve adaletten ayırmasın.

Dua ile!

 

21.03.2013

GARİBCE



[1] ، سنن أبي داود ـ محقق وبتعليق الألباني - (1 / 92) 230 - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ مِسْعَرٍ عَنْ وَاصِلٍ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ حُذَيْفَةَ أَنَّ النَّبِىَّ -صلى الله عليه وسلم- لَقِيَهُ فَأَهْوَى إِلَيْهِ فَقَالَ إِنِّى جُنُبٌ. فَقَالَ « إِنَّ الْمُسْلِمَ لاَ يَنْجُسُ ».
صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري - (1 / 79)   283- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَبْدِ اللهِ ، قَالَ : حَدَّثَنَا يَحْيَى قَالَ : حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ قَالَ : حَدَّثَنَا بَكْرٌ ، عَنْ أَبِي رَافِعٍ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم لَقِيَهُ فِي بَعْضِ طَرِيقِ الْمَدِينَةِ وَهْوَ جُنُبٌ فَانْخَنَسْتُ مِنْهُ فَذَهَبَ فَاغْتَسَلَ ثُمَّ جَاءَ فَقَالَ أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ : كُنْتُ جُنُبًا فَكَرِهْتُ أَنْ أُجَالِسَكَ وَأَنَا عَلَى غَيْرِ طَهَارَةٍ فَقَالَ سُبْحَانَ اللهِ إِنَّ الْمُؤْمِنَ لاَ يَنْجُسُ.
[2] الموطأ - رواية محمد بن الحسن - (2 / 46)
قال ابن قدامة : سؤر الآدمي طاهر سواء كان مسلما أو كافرا عند عامة أهل العلم
[3] الاختيار لتعليل المختار - (1 / 22)
لأن بدن الإنسان طاهر مسلما كان أو كافرا ، فإن النبي ( صلى الله عليه وسلم ) أنزل وفد ثقيف في المسجد ، ولو كانت أبدانهم نجسة لم ينزلهم فيه تنزيها له
[4] البحر الرائق شرح كنز الدقائق ـ مشكول - (5 / 361)
( قَوْلُهُ وَيُغَسِّلُ وَلِيُّ مُسْلِمٍ الْكَافِرَ وَيُكَفِّنُهُ وَيَدْفِنُهُ ) بِذَلِكَ أَمَرَ عَلِيٌّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنْ يُفْعَلَ بِأَبِيهِ حِينَ مَاتَ وَهَذِهِ عِبَارَةٌ مَعِيبَةٌ غَيْرُ مُحَرَّرَةٍ أَمَّا الْأَوَّلُ فَلِأَنَّ الْمُسْلِمَ لَيْسَ بِوَلِيِّ الْكَافِرِ ، وَمَا فِي الْعِنَايَةِ مِنْ أَنَّهُ أَرَادَ بِهِ الْقَرِيبَ فَغَيْرُ مُفِيدٍ ؛ لِأَنَّ الْمُؤَاخَذَةَ عَلَى نَفْسِ التَّعْبِيرِ بِهِ بَعْدَ إرَادَةِ الْقَرِيبِ بِهِ وَأَطْلَقَهُ فَشَمَلَ ذَوِي الْأَرْحَامِ كَالْأُخْتِ وَالْخَالِ وَالْخَالَةِ ، وَأَمَّا الثَّانِي فَلِأَنَّهُ أَطْلَقَ فِي الْغُسْلِ وَالتَّكْفِينِ وَالدَّفْنِ فَيَنْصَرِفُ إلَى مَا قَدَّمَهُ مِنْ تَجْهِيزِ الْمُسْلِمِ وَلَيْسَ كَذَلِكَ ، وَإِنَّمَا يُغَسَّلُ غُسْلَ الثَّوْبِ النَّجِسِ مِنْ غَيْرِ وُضُوءٍ ، وَلَا بُدَاءَةٍ بِالْمَيَامِنِ ، وَلَا يَكُونُ الْغُسْلُ طَهَارَةً لَهُ حَتَّى لَوْ حَمَلَهُ إنْسَانٌ وَصَلَّى لَمْ تَجُزْ صَلَاتُهُ وَيُلَفُّ فِي خِرْقَةٍ بِلَا اعْتِبَارِ عَدَدٍ ، وَلَا حَنُوطٍ ، وَلَا كَافُورٍ وَيُحْفَرُ لَهُ حَفِيرَةٌ مِنْ غَيْرِ مُرَاعَاةِ سُنَّةِ اللَّحْدِ وَلِأَنَّهُ أَطْلَقَ فِي الْكَافِرِ ، وَهُوَ مُقَيَّدٌ بِغَيْرِ الْمُرْتَدِّ أَمَّا الْمُرْتَدُّ فَلَا يُغَسَّلُ ، وَلَا يُكَفَّنُ ، وَإِنَّمَا يُلْقَى فِي حَفِيرَةٍ كَالْكَلْبِ ، وَلَا يُدْفَعُ إلَى مَنْ انْتَقَلَ إلَى دِينِهِمْ كَمَا فِي فَتْحِ الْقَدِيرِ.
[5] البحر الرائق شرح كنز الدقائق ـ مشكول - (2 / 406)  الْكَافِرُ الْمَيِّتُ نَجَسٌ قَبْلَ الْغُسْلِ وَبَعْدَهُ.
 

1 yorum:

  1. herdogan38@.
    Çizdiğiniz açıdan bakış melekesine sahip olmaya cidden ne kadar muhtaç olunduğu giderek daha da anlaşılmaktadır...

    YanıtlaSil