25 Eylül 2013 Çarşamba

Aman da yandım trend elinden


 

Ey fitnesi çok kavli yalan yandım elinden
Bir nâz ile bin gönlüm alan yandım elinden

Ahmed Paşa ne için söylemiş bilmem ama  fitnesi çok kavli yalan nitelemesi içinde yaşadığımız ve girdabında kaybolduğumuz trendleri ifadeye çok uyuyor.

Hayatın tabii bir seyri var. Dünya kurulalıdan beri  bir şekilde  o seyrini sürdürüyor.

İnsanlar medeniyyü’t-tab’ imiş, şimdiki ifadesi ile sosyal varlıklar. Bir arada yaşamaya mahkum ve mecburlar. Birbirlerine destek olmasını bilirler. Ama birbirlerine köstek olmada üzerlerine daha yoktur.

Dün Eyüb Sabri Kaya arkadaşımızın jüri esnasında bir benzetmesi hoşuma gitmişti. İslam’la ilgili modern yorumların ya da akımların “çocukluk hastalıkları gibi” olduğunu söylemişti.

Hani kızamık gibi, çiçek gibi çocukluk döneminde maruz kalınan hastalıklar vardır. Bunlar geçicidir, fakat ciddiye alınmaz ve önlem alınmazsa kalıcı izler de bırakabilirler.

Bu akımlar ya da anlayışlar çoğu saman alevi gibi parlayıp geçiyor. Kalıcı olan yine tabii seyrinde devam eden anlayışlar oluyor.

Günümüzde benzer şekilde trendler var.

Kimliğimizi bazen bunların belirlediği zehabına kapılarak ihtiyaçlarımızı ihtiraslarımıza kurban edebiliyoruz.

Müstakil evlerimizden, apartmanlara buna sebep taşındık. Orada apartman sakinleriyle henüz daha yeni yeni tanışmaya başlamıştık ki yeni bir trendle sitelere çekildik.

Yazlıksız olmaz dedik.

Bari devre mülkümüz olmalı diye düşündük.

Aramızda henüz bir ünsiyet peydahlamadan, yeterli bir alışkanlık doğmadan  ev eşyalarımızın miadı dolmuş, yenilememiz gerekmiş.

Telefonumuzun akıllı olması icap etmiş.

Arabamızın “yeni” kokusu kaybolmuş.

İyi de bütün bunların bir bedeli var.

Bu bedeli kim ve nasıl ödeyecek?

Bedel ödemeye kimse yanaşmıyor, ama talepler sahici bir ihtiyacı dile getiriyor gibi sıralanıyor.

Evleniyor. Çocuk yapmak istemiyor. Bu kez çocuğu olmuyor, kimsesiz bir çocuğa kucak açmayı da istemiyor, isteğini elde etmek için şartları ve imkanları zorluyor. İlle de benim olmalı diyor.

İmdi bu örnekler üzerinde sağlıklı bir şekilde düşündüğümüzde burada belirleyici olan şey acaba nedir diye kendimize sorduğumuzda, cevabın “Elbette ihtiyaçlar!” olduğunu söyleyebilir miyiz?

Ben cevabın böyle olmasını çok isterdim. Fakat öyle olmadığını ve bu taleplerde trendin belirleyici olduğunu görüyorum.

Bu trend dediğimiz şey sağanak gibi hepimizi etkiliyor. “Ama efendim adam Müslüman o da öyle yapıyor ya da o da öyle düşünüyor” demenin çok da anlamı yok. Çünkü Müslümanlık ya da başka bir değer yüklü aidiyet bu akımlara nispetle eldeki şemsiye gibi bir şeydir. Normal yağmurlu havalarda şemsiye işe yarayabilir, sizi ıslanmaktan koruyabilir. Ama sağanak halinde etrafı tutan ve her yeri suların sellerin bastığı bir ortamda elinizde şemseyi olmanın çok bir faydası olmaz.

İşte bu yüzdendir ki mesela bizim İlahiyatta okuyan kızlarımız bile feminist tavırlar gösterebiliyor. Tarikatlarımız bile bir hırka bir lokma söylemi yerine zikirlerini Kırbaşoğlu hocanın tekerlemesiyle lisan-ı halleriyle “masa kasa nisa” şekline getirebiliyorlar. Cemaatler holdingleşebiliyor. Markasız giysiler giymekten utanıyoruz. Bir ömür sürdüğümüz mahallemizi, ilk fırsatta terk edip, bir siteye geçmeye can atıyoruz.

Özgürlük anlayışı, bir trend olarak her bağı koparmayı bir erdem olarak takdim ediyor. Koparılan bağlar arasında kulluk bağları, göbek bağları, aile bağları var.

Elbette çocukluk dönemi hastalıkları gibi bunlar da geçer.

Hayat tabii mecrasında yine ilerler.

Sahici ihtiyaçlar, ihtirasların yerini alır.

Ben, biz öğrenci iken sevgili hocamın giymekte olduğu ceketi yine üzerinde gördüğümde “İşte bu!” derim.

Volvo’suyla beş milyon kilometre yol yapmış Amerikalı’nın hikayesini okuduğumda normal bir davranış gibi “Bunda ‘Vay be!’ diyecek ne var ki?” haber konusu yapmışlar diye tepkimi ifade ederim.

Niye olmasın!

Dua ile!

25.09.2013

GARİBCE

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder