29 Aralık 2013 Pazar

Kenger özü mü, soğanın cücüğü mü?



Dün sanki bir şeyin farkına daha iyi vardım.
Yüce Allah nimetlerini dağıtırken, en mübarek, en nefis ve en lezzetli olanlarını sanki fukara kulları da yararlansın diye en mebzul bir biçimde yaratmış.
Nimetlerin şahı ekmek, doyumsuz bir lezzet ve bir o kadar da besleyici en ucuzu ve e mebzul olanı. Öpüp başımıza koyacak kadar da mübarek.
Bir de yanında soğanın cücüğü olduğunu düşün.
Ya bulgur pilavına ne demeli? Bulgur çorbası çorbaların en lezzetlisi, pilavı pilavların. Lapası var, kısırı var, sıkmanı var, içine biraz iç bulduysan içli köftesi var. Bir de bayramlık seyranlık çiğ köftesi.
Tarhana çorbasına gel. Üzerinde hafif tereyağı gezdirilmiş, bol naneli. Sıcacık, duman duman hasret ve özlem kokar. Sanki bir içim lezzet.
Patatese ne demeli?!
Hani birkaç sene oluyor bir çocuğa çok paran olsa ne yerdin?” diye sormuşlardı da çocuk büyük bir iştiha ile “Patates!” demişti ve medya onun bu özlemini haber konusu yapmıştı.
Patates deyip geçmeyin, cilbirinden kumpirine, haşlamasından kızartmasına bir sürü çeşidi var. Hem soğanla da çok iyi arkadaşlar. Birbirine lezzet katarlar. Çuval çuval alırsın, çocukların gözlerine dayarsın. Gözü doyan çocuk neden acıksın.
Ya kuru fasulye ve nohut gibi tahıllara ne demeli. Eti netcen, al sana onun yerine fasulye ya da nohut. Yanında bir de turşu oldu mu, Allah dersin, afiyetle yersin.
Pastırma senin neyine. Çaman ekmek yetmez mi garibime.
Biz Kayseri’de talebe iken çeyrek ekmek arası çaman ekmek yirmi beş kuruştu ve Eminönü’ndeki balık ekmek neyse o da öyle bir şeydi.
Bol soğanlı çaman, üzerine kır bir iki yumurta, aman da aman.
Balık dedim de, mevsiminde en ucuz ve en besleyici bir yemek. Ama ister biraz emek. Fakir fukaradan sen onu ister yeter ki. Diyecek neden esirgeyek. Aman bir lezzet bir lezzet. Hem biliyor muydunuz içinde bol miktarda fosfor bile varmış. Beyine ışık saçıyormuş.
Sebze mevsimi her türden biraz biraz alcan, güvece dolduracan, kısık ateşte pişirecen. İşte sana bir başka lezzet.
Baharda dağlardan göbelek (mantar) toplayacan.
Yılan pancarından tırşık kuracan.
Ekşimen, yemlik toplayacan.
İmdi bütün bu lezzetlere baktım da çoğu fakir fukaranın ha deyince ulaşabileceği türden. Böylesine lezzetler var iken, adını bile bilmediğimiz bol hesaplı yemekler için neden özlem çekelim ki?
Nereden aklıma geldi bilmem ama bu Garibce açısından önemli bir keşifti.
Ve buna sebep Allah’ıma şükrettim.
Ya Rabbi, bu fakir fukara da senin kulların. Belli ki sen onları hep kolladın.
Dün Halit agamla eski günlerimizi yadettik. Biz öğrenci idik ve o da evin geçimini temin etmek için gurbete çıkmış ve Kayseri’de sıvacılık yapıyordu. Onun yanına varmıştım. Öğle molasında ekmek, helva ve taze yeşil soğan yedik. Ben hala onun lezzetini unutamadım. Büyüsü bozulmasın diye bir daha da denemedim. Gerçekten helva ile yeşil soğan birbirini sarar mıydı, yoksa biz asıl açlığı mı onların yanına katık etmiştik, bilemiyorum.
Bana biri sormuştu, en sevdiğin lezzet nedir, diye ben hiç düşünmeden taze kenger deyivermiştim. Onun özsuyunun damakta bıraktığı lezzetin yerine daha iyisini henüz koyamadım.
Kenger, bahar mevsimiyle en fazla fakir fukaranın ulaşabileceği bir şey. Hatta bir konferans vesilesiyle Mardin’e ve onun ilçesi Nusaybin’e gittiğimde dört tekerlekli arabalar üzerinde öbek öbek yığılmış ve satılmakta olduğunu gördüm. Bana göre kenger en büyük lezzetti ve de böylesine mebzuldu.
Aynı şeyi soğanın cücüğü için söyleyenler olacak.
Hal böyle iken haydi gel de bu ikramı lütfeden kerem sahibi yüce Alalh’a şükretme.
Şükürler olsun.
Hem de binlerle!
Zenginlere gelince, onlar da ağızlarının tatlı olmasını istiyorlarsa, yanlarına aç insanları alsınlar ve onları doyursunlar. Onların nimetlere karşı açlıklarını ve nimetin hakkını nasıl verdiklerini seyretsinler.
Eminim ki, yemelerinden daha çok lezzet alacaklardır.
Dua ile!
29.12.2013
GARİBCE



1 yorum:

  1. herdogan38@
    Al benden de bir o kadar... Lokmasını paylaşan insanlar, dertlerini de paylaşırdı... Dağlardan gurup gurup kadınlar kenger,yemlik, ekşimen toplarken streslerini,gam ve kederlerini toprağa gömerler, yorgun belki ama mutlu dönerlerdi evlerine... Ayakta delik lastik, sırtta yırtık işlik vardı belki, ama sahtekarlık, ihanet, dalkavukluk, içten pazarlılık, iftira ve başkalarının sırtından tırmanmak yoktu.... Hayvanlarla ortak bir dünyada yaşanırdı, ama insan belli, hayvan belliydi...Ah be Garibce, ne kadar isterdim o akşamki sohbet/ yad günleri zikrinde aranızda olmayı...

    YanıtlaSil