Dün
sanki bir şeyin farkına daha iyi vardım.
Yüce
Allah nimetlerini dağıtırken, en mübarek, en nefis ve en lezzetli olanlarını
sanki fukara kulları da yararlansın diye en mebzul bir biçimde yaratmış.
Nimetlerin
şahı ekmek, doyumsuz bir lezzet ve bir o kadar da besleyici en ucuzu ve e
mebzul olanı. Öpüp başımıza koyacak kadar da mübarek.
Bir
de yanında soğanın cücüğü olduğunu düşün.
Ya
bulgur pilavına ne demeli? Bulgur çorbası çorbaların en lezzetlisi, pilavı
pilavların. Lapası var, kısırı var, sıkmanı var, içine biraz iç bulduysan içli
köftesi var. Bir de bayramlık seyranlık çiğ köftesi.
Tarhana
çorbasına gel. Üzerinde hafif tereyağı gezdirilmiş, bol naneli. Sıcacık, duman
duman hasret ve özlem kokar. Sanki bir içim lezzet.
Patatese
ne demeli?!
Hani
birkaç sene oluyor bir çocuğa çok paran olsa ne yerdin?” diye sormuşlardı da
çocuk büyük bir iştiha ile “Patates!” demişti ve medya onun bu özlemini haber
konusu yapmıştı.
Patates
deyip geçmeyin, cilbirinden kumpirine, haşlamasından kızartmasına bir sürü
çeşidi var. Hem soğanla da çok iyi arkadaşlar. Birbirine lezzet katarlar. Çuval
çuval alırsın, çocukların gözlerine dayarsın. Gözü doyan çocuk neden acıksın.
Ya
kuru fasulye ve nohut gibi tahıllara ne demeli. Eti netcen, al sana onun yerine
fasulye ya da nohut. Yanında bir de turşu oldu mu, Allah dersin, afiyetle
yersin.
Pastırma
senin neyine. Çaman ekmek yetmez mi garibime.
Biz
Kayseri’de talebe iken çeyrek ekmek arası çaman ekmek yirmi beş kuruştu ve
Eminönü’ndeki balık ekmek neyse o da öyle bir şeydi.
Bol
soğanlı çaman, üzerine kır bir iki yumurta, aman da aman.
Balık
dedim de, mevsiminde en ucuz ve en besleyici bir yemek. Ama ister biraz emek. Fakir
fukaradan sen onu ister yeter ki. Diyecek neden esirgeyek. Aman bir lezzet bir
lezzet. Hem biliyor muydunuz içinde bol miktarda fosfor bile varmış. Beyine ışık
saçıyormuş.
Sebze
mevsimi her türden biraz biraz alcan, güvece dolduracan, kısık ateşte
pişirecen. İşte sana bir başka lezzet.
Baharda
dağlardan göbelek (mantar) toplayacan.
Yılan
pancarından tırşık kuracan.
Ekşimen,
yemlik toplayacan.
İmdi
bütün bu lezzetlere baktım da çoğu fakir fukaranın ha deyince ulaşabileceği
türden. Böylesine lezzetler var iken, adını bile bilmediğimiz bol hesaplı yemekler
için neden özlem çekelim ki?
Nereden
aklıma geldi bilmem ama bu Garibce açısından önemli bir keşifti.
Ve
buna sebep Allah’ıma şükrettim.
Ya
Rabbi, bu fakir fukara da senin kulların. Belli ki sen onları hep kolladın.
Dün
Halit agamla eski günlerimizi yadettik. Biz öğrenci idik ve o da evin geçimini
temin etmek için gurbete çıkmış ve Kayseri’de sıvacılık yapıyordu. Onun yanına
varmıştım. Öğle molasında ekmek, helva ve taze yeşil soğan yedik. Ben hala onun
lezzetini unutamadım. Büyüsü bozulmasın diye bir daha da denemedim. Gerçekten
helva ile yeşil soğan birbirini sarar mıydı, yoksa biz asıl açlığı mı onların
yanına katık etmiştik, bilemiyorum.
Bana
biri sormuştu, en sevdiğin lezzet nedir, diye ben hiç düşünmeden taze kenger deyivermiştim.
Onun özsuyunun damakta bıraktığı lezzetin yerine daha iyisini henüz koyamadım.
Kenger,
bahar mevsimiyle en fazla fakir fukaranın ulaşabileceği bir şey. Hatta bir
konferans vesilesiyle Mardin’e ve onun ilçesi Nusaybin’e gittiğimde dört tekerlekli
arabalar üzerinde öbek öbek yığılmış ve satılmakta olduğunu gördüm. Bana göre kenger
en büyük lezzetti ve de böylesine mebzuldu.
Aynı
şeyi soğanın cücüğü için söyleyenler olacak.
Hal
böyle iken haydi gel de bu ikramı lütfeden kerem sahibi yüce Alalh’a şükretme.
Şükürler
olsun.
Hem
de binlerle!
Zenginlere
gelince, onlar da ağızlarının tatlı olmasını istiyorlarsa, yanlarına aç insanları
alsınlar ve onları doyursunlar. Onların nimetlere karşı açlıklarını ve nimetin hakkını
nasıl verdiklerini seyretsinler.
Eminim
ki, yemelerinden daha çok lezzet alacaklardır.
Dua
ile!
29.12.2013
GARİBCE
herdogan38@
YanıtlaSilAl benden de bir o kadar... Lokmasını paylaşan insanlar, dertlerini de paylaşırdı... Dağlardan gurup gurup kadınlar kenger,yemlik, ekşimen toplarken streslerini,gam ve kederlerini toprağa gömerler, yorgun belki ama mutlu dönerlerdi evlerine... Ayakta delik lastik, sırtta yırtık işlik vardı belki, ama sahtekarlık, ihanet, dalkavukluk, içten pazarlılık, iftira ve başkalarının sırtından tırmanmak yoktu.... Hayvanlarla ortak bir dünyada yaşanırdı, ama insan belli, hayvan belliydi...Ah be Garibce, ne kadar isterdim o akşamki sohbet/ yad günleri zikrinde aranızda olmayı...