28 Ocak 2014 Salı

Yoksa iman netsin Kur’an!


De ki: “O (Kur’an), inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara körlük olur. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”[1] (Fussilet 41/44)
Aslında açıklamaya ne hacet!
Yüce Allah, insanlığa olan eşsiz rahmetinin sonucu onlara hidayet etmiş, içlerinden bir peygamber seçmiş ve onlara kendi dillerinden bir Kitab indirmiş. Elbette bizim bildiğimiz anlamda bir kitap değildi bu. Kelamullahtı ve hayata bir cevaptı.
Ne var ki yağmurun her yere aynı şekilde ve eşit biçimde yağmasına rağmen  istifadenin yerin durumuna göre farklı olması gibi, ilahî hidayet karşısında da durum aynı idi. Herkes kendi durduğu yerden ona bakıyordu.  Ve herkes ona verdiği değer kadar istifade ediyordu.
Onun O’ndan bir lütuf, bir hidayet, bir nur ve ışık olduğuna inanmayanlar için o sıradan bir kitaptı hatta  o kadar bile değildi, çünkü bilindik anlamda bir kitaba zaten benzemiyordu. Söze kulak vermesi için insanların her şeyden önce onu bir söz olarak görmeleri gerekiyor. Kulak versin ki eğer varsa büyüsü işte o zaman kapılsın.
Ya da gözlerini üzerine doğru diksin, gözün hakkını versin de gördüklerinin sonucunda ona  bu bakışının gereği doğrultusunda değer versin.
Demek ki evvel emirde sorun insanların  bu eşsiz hidayete bakışlarında.
Eğer onun bize Allah tarafından yeryüzüne salınan kopmaz bir ip, tutunacağımız ve bizi kendisine götürecek bir kulp olarak görmezsek Kur’an bize hiçbir şey söylemeyecek gibi.
En güzel musikiler, sağır bir kulağa şimdiye dek ne etkide bulundu ki.
En güzel manzaralar görmeyen bir göze ne verdi ki.
Madem öyle, özellikle biz inananlar için eğer Kur’an’dan istifademiz konusunda bir sorun varsa, ondan  yeterince bir  fayda hasıl edemiyorsak o takdirde evvelemirde ona olan imanımızı, ona olan bakışımızı yeniden bir gözden geçirmeliyiz.
“İman öyle bir güçtür ki inanılan kimsenin elinde nice mucizeler nice kerametler yaratır diyor”  Ömer Rıza Doğrul.
Bu söz elhak doğrudur. Hem de aslı itibariyle uydurma, değersiz şeyler için bile bu böyledir. Gerçek bir elmas yerine çakma bir taklidi en nadide bir sanat eseri gibi boyunlarında taşıyan ve onun kendince hazzını yaşayan nice insanlar/ zavallılar vardır.
Marifet odur ki gerçek elması elde etmek ve onun hayatımıza ruh verecek değerini bilmektir.
Şu halde Kur’an, tek başına bizi etkilemiyor.
Etkileşim için önce bizim tüm alıcılarımızı harekete geçirmemiz ve ona  eşsiz bir değer atfetmemiz gerekiyor.
İşte o zaman bu hidayet, en nadide bir tohumun en verimli bir toprağa düşmesi ve ilahi rahmetle buluşması sonucunda  filizlenmesi ve  çok geçmeden de meyve veren bir “şecere-i tayyibe”ye yani kökü sabit, dalları göğe ağmış ve her an yemiş veren görkemli bir ağaca dönüşmesi gibi, etkisini ortaya koyacaktır.
Bu etki sonucu  sağlam bir inanç yapısı, dürüst ve istikamet sahibi örnek bir yaşantı ve risaletin nihaî amacı erdemler ortaya çıkacaktır.
Şu halde bakmak, ama görmek için bakmak lazımdır.
Kulağımızı da dinlemek ve anlamak için kullanmak lazımdır.
Gördük, etkilendik. Kulak verdik, dinledik ve anladık.  Bundan sonrası artık sanki daha kolay gibi. Sizi bir şekilde etkileyen bir mana gözünüzden, kulağınızdan geçip kalbinize ulaştıysa, toprak ve su ile buluşan tohumu orada öyle tutamadığınız gibi, o manayı da kalbinizde tutamazsınız. İlla ki oradan filizlenir ve  onlarca sürgün şeklinde dışa vurur ve her biri bir erdem olur meyve verir.
Bu sürgünlerin en âlâsı içinizdeki inancı dil ile de dışa vurmak ve âleme haykırmaktır, en alt mertebesi de yolda giderken gördüğünüz insanları rahatsız edici bir nesneyi oradan ırak etmektir.
Dua ile!
28.01.2014
GARİBCE



[1] قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُولَئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ [فصلت : 44]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder