“Ben de herkes gibi olacağım!”
“Herkesin geçtiği köprüden ben de geçeceğim.”
Bak bu doğru. Zaten bir köprü varmış ve herkesi o köprüye
vuruyorlarmış. İstesen de istemesen de.
Buraya kadarı iyi güzel de lakin herkes o köprüyü geçemiyormuş.
Birçoğunun ayağına işledikleri haltların ağırlıkları takılıp, aşağı aşağı
çekiyormuş ve aşağıda ağzından alevler saçan bir çukur varmış, içine düşünlerin
kesretine sebep korkunç bir girdap oluşuyormuş ve ağırlıkları ayaklarına
takılanlar adeta elektrik süpürgesinin kiri pası içine çekmesi gibi o ateş çukurunun
içine yutuluyorlarmış.
O köprüye sırat diyorlar, altındaki ateş çukuru da cehennem
oluyormuş. Ağırlıklar da günahlarımız her hal. Karşısı da selamet sahili.
Meryem 19/71-72 ayetlerinde[1]
anlatılan da buymuş. Allah takva sahiplerini kurtarır öbür tarafa geçirirmiş.
Orası da cennet oluyormuş. Zalimleri ise
tepetaklak kendi hallerine terk edermiş. Belli ki kurtuluş gene bizim
yapıp ettiklerimizle değil, lütuf ile olsa gerek. Ne var ki lütuf ve ihsanı
hareket geçiren de bizim takvamız ya da terke sebep bizim zalim oluşumuz
oluyor.
Zulüm, hakkı sahibine vermemek demektir. Her şeyin bir hakkı ve
yeri vardır. Hakkı verilmeyen, yerinde kullanılmayan her şey haksızlıktır ve
zulümdür. Zulüm ise cehennemdedir. Beddua etmek hoş değil ama öyle anlar olur
ki “Zalimler için yaşasın cehennem!” demek bir esinti gibi serinlik verir.
İnsanlık yürüyüşünde (sırata vurma) ayrı gayrı davranmanın imkânı
yok. İnsandan doğan insan sayılıyor ve başlangıç için bu kadarı yetiyor. Ama
sırat gibi kıldan ince kılıçtan keskin ve bir ömür boyu sürecek olan yolda,
tepetaklak ateş çukuruna düşmeden selamet sahiline ulaşmak ancak gerçek anlamda
insan olanların bir başarısı oluyor ve o da özel bir inayete sebep gibi
gözüküyor. Önemli olan da o özel inayeti kazanabilmek oluyor.
Çoğunluk (sevad-ı a’zam) bazı yönlerden bizi rahatlatsa da selamet
sahiline ulaşabilmenin yegâne güvencesi ve teminatı olmuyor. Sözgelimi bizde
(Fıkıh) cumhur kavli (çoğunluğun görüşü) bir delil sayılmıyor. Hakikat bazen tek
kalmış kimsenin tuttuğu yolda da olabilir. O halde yolun yol olduğuna, yoldaki
hallerin de o yola uygun haller olduğuna istidlal edecek ölçütler gerekiyor.
Aksi takdirde herkes gibi olmak bizi helak çukuruna yuvarlanma riski taşır. Ne
var ki kalabalığın oluşturduğu zihin konformizmi işin vahametini bizden
gizleyebilir. Başını sonunu, nereden
gelip nereye gitmekte olduğunu görmediğimiz bir sürünün içinde, kafamızı
önümüzdekilerin kıçına sokarak geviş getirme ve ara sıra da rahatsız edici
sineklere karşı en fazla kuyruk sallama biçiminde bir tepkiyle yok oluş
girdabına sürüklenmenin dahi keyfini çıkarma aymazlığı içinde olabiliriz.
Allah, “doğrulukla ve adaletle Rabbinin kelimesi tamam oldu”
dedikten sonra “Hal böyle iken eğer sen, yeryüzünde çoğunluğa uyarsan, onlar
seni Allah’ın yolundan saptırırlar”[2]
buyuruyor. (el-En’âm 6/115-116)
Evet, çoğunluğun dahi bizatihi kendisi Hak ve hakikatin ölçütü
değil. İlla ki aşkın ölçütlere ihtiyaç var: Doğruluk ve şaşmazlık olmalı ve bir
de adalet olmalı.
Doğru yerde isen tek başına da olsan Hakikat senin yanında
demektir. Adaleti sen temsil ediyorsan keza bütün dünya sana karşı da dursa,
kalabalığın sıkleti mutlak gerçekliği değiştirmeyecek, hak ve hakikat er geç
yerini bulacaktır, demektir.
Bütün dünya, hayır dese bile dünya dönmeye devam ediyor.
Ve aslında dünya ile birlikte bütün dünya da dönüyor.
Ben de herkes gibi olacağım derken, aslında ne demiş oluyorsun.
Seni rahatlatan şey gerçekte bir canın deyişiyle
“kötülüğün yarasına merhem çalmak” olmasın.
Demokrasi güzel bir şey. Yeni yeni keşfediyoruz. Ancak
sıdk ve adalet gibi şaşmaz ölçütleri olmadığı zaman, çoğunluğun hegemonyası
haline dönüşüveriyor ve tüm dünyayı inim inim inleten zulümler işte bu hegemonik
çoğunluklar tarafından işlenebiliyor.
Daha öğreneceğimiz çok şey var. Vesselam.
Dua ile!
20.08.2014
GARİBCE
[1] وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا
(71) ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا )مريم(
[2] وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًا لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ
وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (115) وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ
عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
(الأنعام)