Biz şeriatımızı
kaybetmedik ki yeni bir şeriat arayışı içinde olalım. Ne var ki bizim
şeriatımız artık bize hayat vermez olmuş. Hatta itici hal almış, o yüzden de
insanlar ve hatta inananlar bile ona sırt dönmüş. Mutluluğu başka yerlerde
aramışlar. Ne yazık ki bulamamışlar. Bulamazlar da. Çünkü aradıkları şeyi
kaybettikleri yerde değil, başka yerlerde aramaktadırlar.
Yapılacak şey
nedir o zaman?
Bir kere hayat membaı
olan bu şeriat neden bu hali aldı? Neden içinde her türlü pislik var?
Su özünde hem tahir
hem de mutahhirdir, yani hem temizdir hem de temizleyicidir. İyi ama -vaktiyle
Haliç örneğinde olduğu gibi- neden pislik adalarının oluştuğu bir batağa
dönüşmüştür.
Cevabı basit:
Çevrenin bütün pislikleri Haliç’e boca edilmiş, kanalizasyonlar oraya
boşaltılmış da ondan.
İmdi yegâne
hayat membaı olan şeriatımız da benzer şekilde kirletilmiştir.
Evvela bütün âleme verilmek istenen evrensel mesaj
arabî form içine hapsedilmiş, bu şeriatı garradan yararlanabilmesi için bütün
insanların kültürde sanki Araplaşması istenmiştir. Hz. Ömer, İmam Azam gibi onun
mevcut arabî kalıplar ve çerçeve içerisinden çıkarılıp bütün insanlığa
ulaştırılması gibi bir kaygı taşıyan fıkıh dehası sahibi insanlarımız az
olmuştur.
Saniyen
kendimize ait olanı şeriatımıza onaylatmak ve onu İslam’ın bir parçası haline getirmek
gibi baskın tavırlarımız hep olagelmiştir.
Bütün canlı organizmalar
gibi İslam da dışarıdan aldıklarıyla gelişmiştir ve bunun böyle olması
tabiidir. Ancak bunun tek bir şartı vardır: O da dışarıdan alınanın
hazmedilmesi ve bünyeye dâhil edilmesidir. Dışarıdan vücuda eklemlenen ama hep
yabancı kalan, sülük gibi İslam’ın kanını emen, onu zayıf düşüren, ökse otu
gibi İslam’ın şecere-i tayyibesine bir asalak olarak tutunan ve onunla hiçbir
genetik ortak özellik taşımayan fikirler, kurumlar, yapılar, uygulamalar İslam
şeriatını zayıflatmış, kirletmiştir. Hayat kaynağı olan şeriat-ı garramız bu
haliyle insanlarımıza ab-ı hayat sunamamış, hatta yer yer tiksinti verici hale
gelmiştir.
Şu halde bizim
yapmamız gereken şey, yeni şeriatlar arama, yahut şeriata yeni şekiller verme (reform)
yerine yeniden bir arınma sürecine girmemiz olacaktır.
Evvela kendi özümüzü
ve düşüncemizi arındırmadan başlayacağız. Allah’ın bize bahşetmiş olduğu
hidayetin birinci ayağı olan aklı devreye sokup, vahyin ışığı altında yola
çıkacağız. Aklı bir tercihte kullanırken ihtiyaç duyacağı değer ölçütlerini
teşriden alacağız. Temel referanslarımız kitap ve sünnetten elde edeceğimiz
küllî esaslar olacaktır. Bütün faaliyetlerimizi
umdelerden hareketle, ilkelerin ışığında ve gayeleri gerçekleştirecek
şekilde sürdüreceğiz.
Şeriat membaımıza
hariçten karışan her türlü kanalizasyon vb. gibi atık kanallarını kapatıp, dini
dinî olandan, dini kültürden, âlemî olanı arabî olandan, makâsıdı vesâilden,
zarfı mazruftan… ayırıp ayıklayacağız. Her şeyi kendi yerine koyacağız.
Şeriatımızın
yeniden hayat kaynağı ab-ı hayat sunan saf, berrak bir hal alması için bu
faaliyetimizi sabırla nesiller boyu sürdüreceğiz.
Haliç örneği bu
konuda bize ışık tutucu olabilir. Vaktiyle pis kokudan üstündeki köprüden
geçemiyorduk. Şimdi ise aynı haliçte envaı çeşit balık ve diğer canlılar
yaşıyor. Aynı Haliç yeniden hayat kaynağı halini aldı. Ancak kabul etmek gerekir ki bunun için çok
çalışıldı, büyük emek ve mesai harcandı, imkânlar seferber edildi.
Biz de benzer
bir çabaya mecburuz. İki asırdır mutluluğu başka yerde aradık olmadı. Özümüze
dönmemizin gereği anlaşıldı. Ama bu kez de şeriat diye karşımıza sümük-i şerif
çıktı, DAİŞ çıktı, mesihler, mehdiler, kahtaniler çıktı… Kerameti kendinden
menkul şeyhler çıktı… Bizleri gemilere dolduran ama marifet hakikat diye
holdinglere taşıyan tarikatlar çıktı.
Allah’ım! Bize
yeniden rahmet et! Rahmet yağmurlarını üzerimize öyle gönder ki şeriat gözemiz
yeniden eşlensin, arınsın, kaynağında ve yatağında ne kadar kir, hır hış varsa
silip süpürsün ve yeniden ab-ı hayat
olarak Müslümanlığımıza can versin.
Amin!
Dua ile!
17.11.2016
GARİBCE
Amin amin
YanıtlaSil