10 Haziran 2017 Cumartesi

Hikayelerimizin ahlakiliği: “Arkadaş mı, Dost mu?”


Baba ve oğul konuşuyorlarmış. Babası oğluna sormuş, “Senin kaç tane dostun var?”

Oğlan cevap vermiş: “Ohooo yüzlerce…”
Babası oğluna açıklamış.
“Bak oğlum” demiş insanın bir sürü arkadaşı olabilir ama yüzlerce dostu olamaz. Dost dediğin diğer arkadaşlara benzemez. İnsanın hayatı boyunca ancak bir ya da iki tane dostu olabilir.
Oğlan saçma demiş. Benim bir sürü dostum var ve hepsi beni sever ve her zaman bana yardıma koşacaklarına eminim.
“Öyle mi?!” demiş babası? “O zaman gel seninle bir test yapalım.”
Adam birkaç tane tavuk kesmiş ve başka birkaç ıvır zıvırla birlikte bir çuvala doldurmuş. Çuvaldan kanlar akıyormuş. Şimdi git demiş bu çuvalı arkadaşlarına götür ve onlardan yardım iste. Çuvalı birlikte bir yerlere gömün.
Çocuk çıkmış yola, bir arkadaşının kapısını çalmış, arkadaşı elindeki kanlı çuvalı görünce çocuğun yüzüne kapıyı kapatmış, başka arkadaşları bir daha kendileriyle konuşmamalarını görüşmemelerini rica etmişler, çünkü hepsi çuvalın içinde bir ceset olduğunu sanmış.
Oğlan yüzü allak bullak babasına dönmüş olanları anlatmış. Babası demiş; “İşte senin arkadaşlarının dostluğu bu kadar. Şimdi al bu çuvalı benim dostuma götür.”
Oğlan tekrar sırtlamış çuvalı düşmüş yola. Babasının dostu kapıyı açıp, oğlanı ter içinde, elinde kanlı bir çuvalla görür görmez etrafa şöyle bir bakmış ve hemen almış içeriye. “Sen Ahmet’in oğlusun değil mi?” demiş? “Evet!” demiş çocuk. “Ver elindekini!” diyerek çuvalı almış. Arka bahçeye çıkarmış, arka bahçede bir çukur kazıp çuvalı gömmüş. Çocuğa su ikram etmiş. Bu arada yetmemiş, gömdüğü yer belli olmasın diye sarımsak ekmiş oraya.
Çocuk “Ben artık gideyim!” demiş. Adam da “Babana söyle sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum!” demiş.
Çocuk gitmiş babasına durumu anlatmış, “Gerçekten senin dostun varmış benim ise sadece sıradan arkadaşlarım!” demiş. “Yooo! Bitmedi!” demiş babası, “Şimdi tekrar git dostumun kapısını çal ve açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat yapıştır.” Çocuk “Olur mu hiç öyle şey?” demiş. “Olur olur, ancak o zaman anlayacaksın dostluğun ne demek olduğunu” demiş babası.
Çocuk çaresiz utana sıkıla tekrar düşmüş yola. Kapıyı çalmış. Babasının dostu kapıya çıkar çıkmaz da “Babamın size iletmek istediği bir şey var!” demiş. Nedir o demeye kalmadan çocuk okkalı bir tokat yapıştırmış babasının dostunun suratına. Üzülmüş bir yandan da nasıl vurdum diye.
Babasının dostu demiş ki, “Benim de babana iletmek istediğim bir şey var… Söyle o babana “biz bir tokada satmayız koskoca sarımsak tarlasını!”
İşte böyle. Çocuk o zaman anlamış dostluğun değerini ve babasının yüzlerce arkadaşın olacağına bir dostun olsun yeter derken ne demek istediğini…
Sen gülerken yanındakiler de güler.
Ama ağlarken yalnız ağlarsın.
Onun için öyle bir ağaca yaslan ki, asla yıkılmasın. Öyle bir dost edin ki asla bırakmasın!
oo0oo
Hikaye güzel, çıkarılan sonuç da güzel: “Öyle bir ağaca yaslan ki asla yıkılmasın. Öyle bir dost edin ki asla bırakmasın.”
Benim hoşuma giden bu hikaye nedense Garibce’nin pek hoşuna gitmedi, hatta rahatsız bile oldu.
-“Neden?” dedim.
-“Çünkü” dedi “bu hikaye Cahiliye asabiyeti içeriyor.”
-“Ne demek yani?”
-“Unsur ehake zalimen ev mazlumen!” şeklinde cahiliye dönemine ait bir söz var: “Haklı da olsa haksız da olsa kardeşine yardım et!” diye. Bu sözü peygamberimiz de tevarüs etti ama içeriğini değiştirdi: “Kardeşin mazlum ise yardım et, ona müzahir ol; haksız olduğunda ise ona zulmüne mani olmak suretiyle yardım et!” şekline çevirdi.
İmdi bu hikaye bize diyor ki “Dostun her ne yaparsa yapsın, ona sahip çık, cinayet bile işlemiş olsa ona yataklık etmekten çekinme ve onu kendisinden kötülük bile görsen  asla satma!” Oysa İslam’ın aziz peygamberi diyordu ki “Dostun seni tasdik eden değil sana doğruyu söyleyendir, hakikati gösterendir!” “Dostumdur, ne yapsa yeridir. Bana düşen her halükarda onu kollamak, korumak ve savunmaktır” şeklinde bir anlayış bizim değerlerimize uymaz.
Biz insani ilişkilerimizde ölçüt olarak aşkın değerleri esas almalıydık.
Sevdiğimizi Allah için sevmeli, yerdiğimizi Allah için yermeliydik.
Dostluğumuzun ölçütü mücerred anlamda dostumuzu dostumuz olduğu için sevmek ve onu korumak, kollamak, onun her yaptığını aklamak değil, onun Allah katında felaha ermesi, mutlak gerçeklik yanında yer alması için müzahir olmamız idi.
Dostluğun esası sadakatti.
Sadakat ise evvel emirde aşkın değerlere sadakatten beslenirdi. Aşkın değerlere sadakati olmayanın sadakati/ dostluğu zaten olmazdı, olamazdı.
O yüzdendir ki sevgili peygamberimiz birini seveceğiniz zaman ölçülü sevin diyor, olur ya bir gün gelir onu sevmemeniz gerekebilir. İşte o demde aşkınız/ sadakatiniz gözlerinizi kör etmemeli. Gerçeklik her ne ise siz ona müzahir olmalısınız. Bunun bedeli dostluğunuzu kaybetmek bile olsa da.
Zor değil mi?
Her zaman  diyorum ya: Müslümanlık gerçekten zor zenaat!
Dua ile!
10.06.2017

GARİBCE 


1 yorum: