Türkçemizin
yeterince zengin olduğuna inanırım. Yeri geldiği zaman yeni kelimeler türetmeye
de uygun olduğunu bilirim. Kendi yöreme ait Öztürkçemizde bile bunun
imkânlarını gözlerim. Değirmeni durdurmak için kullanılan aygıta “Bağlak/ bağlağı”
derdik. Bağlamak mastarından türetilmiş bir alet ismi. Kağnının ok kısmının ve
boyunduruğun yükü öküzün boynuna binmesin diye durduğu zaman okun altına
konulan sırığa da “dayamak” fiilinden türetilen “dayak” kelimesini kullanırdık.
Daha nice bunun gibi kelimeler var pek çoğumuzun bilmediği.
Bir
medeniyete mal olmuş kitap, kalem, defter… gibi kelimelerden kurtulmaya
çalışmak için insanın akılla arasının güzel olması gerekir.
Kurtulmaya
çalıştığımız kelimelerden biri de “iktibas” olmuştur. Şimdilerde iktibas yerine
“alıntı” kullanılmaktadır. Bu da güzel bir Türkçe; alıntı, çalıntı, salıntı, yoluntu,
kalıntı, buluntu, ışıltı… gibi bu kalıpta türetilmiş örneklerini çoğaltmak
mümkün.
Gerçekten
alıntı, iktibas yerini tutuyor mu? Tabii bunun ayırımını yapabilmek için her
iki kelimenin kök anlamlarını karşılaştırmak gerekir.
Alıntı
malum almak fiilinden türetilmiş bir isim olmaktadır. Almak fiilinin özünde bir
olumluluk ya da olumsuzluk yoktur, hatta vermek fiiline göre erdemlilik
açısından nisbî bir olumsuzluk içerdiği de söylenebilir. O yüzden eski
dilimizde almak yerine daha çok vermek eklemeli ifadeler kullanılır ve
geliverilir, gidiverilir ve hatta alıverilirdi. Şimdi buna mukabil kahve, çay,
yemek ve hatta banyo ne varsa alınır olmuştur.
Oysa
iktibas mastarı, “Kabes” kökünden türetilmiştir. Kabes Türkçemizdeki “Eskâ”
yani ucu yalımlı olan odun parçası demektir. Herkesin anlayabileceği bir dille
ifade edecek olursak meşale ile ifade edilebilir. Nitekim yağmurlu zifiri
karanlık bir gecede Hz.Musa ve doğum sancıcı çekmekte olan eşi çaresiz bir
halde oldukları bir sırada uzakta bir ateş belirmişti ve Musa ailesine “Siz
burada bekleyin ben bir ateş görür gibi oldum. Onun yanına gideyim “Belki size ondan
bir kabes (eskâ) getiririm yahut üzerinde bir kılavuz bulurum” demişti. (Tâhâ
20/10)
Türkçe
meallerin çoğunda buradaki kabese “kor” anlamı verilmiş. Elmalı “Yalım” demiş. En
yakın anlam bu olsa gerek. Belli ki “eskâ” kelimesi bilinmediği için onu
kullanan olmamış. Her ne ise bu kelime ucunda yalımlı ateş olan ve elle
tutularak taşınabilen bir nesnenin adı olmakta ve elinde tutan onu kendi
ateşini yakmada veya çevresini aydınlatmada kullanmaktadır.
İşte
bu kelimeden türetilen iktibas, bir yalım gibi etrafını aydınlatıcı bir sözü
alıp kendi sözüne ışık katmak, yahut başkasına ait olan yalımlı bir sözü alıp
kendi öz ateşini yakmak üzere ortaya konulan bilimsel çabanın adı olmuştur.
İmdi,
“alıntı” bu kavramı karşılıyor mu karşılamıyor mu? Kararı okucu vermeli.
Bu
kavramı karşılamak üzere ben olsaydım “IŞILTI”, fiil olarak da “IŞILTILAMAK”
kelimesini önerirdim. İktibas’ı sanırım daha iyi karşılardı. Ya da ona hiç
dokunmazdım, tüm bir medeniyetin ortak kavramlarından biri olarak kullanılmaya
devam ederdi.
18.05.2012
Garibce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder