18 Mayıs 2012 Cuma

İktibas mı alıntı mı?



Türkçemizin yeterince zengin olduğuna inanırım. Yeri geldiği zaman yeni kelimeler türetmeye de uygun olduğunu bilirim. Kendi yöreme ait Öztürkçemizde bile bunun imkânlarını gözlerim. Değirmeni durdurmak için kullanılan aygıta “Bağlak/ bağlağı” derdik. Bağlamak mastarından türetilmiş bir alet ismi. Kağnının ok kısmının ve boyunduruğun yükü öküzün boynuna binmesin diye durduğu zaman okun altına konulan sırığa da “dayamak” fiilinden türetilen “dayak” kelimesini kullanırdık. Daha nice bunun gibi kelimeler var pek çoğumuzun bilmediği.

Bir medeniyete mal olmuş kitap, kalem, defter… gibi kelimelerden kurtulmaya çalışmak için insanın akılla arasının güzel olması gerekir.

Kurtulmaya çalıştığımız kelimelerden biri de “iktibas” olmuştur. Şimdilerde iktibas yerine “alıntı” kullanılmaktadır. Bu da güzel bir Türkçe; alıntı, çalıntı, salıntı, yoluntu, kalıntı, buluntu, ışıltı… gibi bu kalıpta türetilmiş örneklerini çoğaltmak mümkün.

Gerçekten alıntı, iktibas yerini tutuyor mu? Tabii bunun ayırımını yapabilmek için her iki kelimenin kök anlamlarını karşılaştırmak gerekir.

Alıntı malum almak fiilinden türetilmiş bir isim olmaktadır. Almak fiilinin özünde bir olumluluk ya da olumsuzluk yoktur, hatta vermek fiiline göre erdemlilik açısından nisbî bir olumsuzluk içerdiği de söylenebilir. O yüzden eski dilimizde almak yerine daha çok vermek eklemeli ifadeler kullanılır ve geliverilir, gidiverilir ve hatta alıverilirdi. Şimdi buna mukabil kahve, çay, yemek ve hatta banyo ne varsa alınır olmuştur.

Oysa iktibas mastarı, “Kabes” kökünden türetilmiştir. Kabes Türkçemizdeki “Eskâ” yani ucu yalımlı olan odun parçası demektir. Herkesin anlayabileceği bir dille ifade edecek olursak meşale ile ifade edilebilir. Nitekim yağmurlu zifiri karanlık bir gecede Hz.Musa ve doğum sancıcı çekmekte olan eşi çaresiz bir halde oldukları bir sırada uzakta bir ateş belirmişti ve Musa ailesine “Siz burada bekleyin ben bir ateş görür gibi oldum. Onun yanına gideyim “Belki size ondan bir kabes (eskâ) getiririm yahut üzerinde bir kılavuz bulurum” demişti. (Tâhâ 20/10)
Türkçe meallerin çoğunda buradaki kabese “kor” anlamı verilmiş. Elmalı “Yalım” demiş. En yakın anlam bu olsa gerek. Belli ki “eskâ” kelimesi bilinmediği için onu kullanan olmamış. Her ne ise bu kelime ucunda yalımlı ateş olan ve elle tutularak taşınabilen bir nesnenin adı olmakta ve elinde tutan onu kendi ateşini yakmada veya çevresini aydınlatmada kullanmaktadır.

İşte bu kelimeden türetilen iktibas, bir yalım gibi etrafını aydınlatıcı bir sözü alıp kendi sözüne ışık katmak, yahut başkasına ait olan yalımlı bir sözü alıp kendi öz ateşini yakmak üzere ortaya konulan bilimsel çabanın adı olmuştur.

İmdi, “alıntı” bu kavramı karşılıyor mu karşılamıyor mu? Kararı okucu vermeli.

Bu kavramı karşılamak üzere ben olsaydım “IŞILTI”, fiil olarak da “IŞILTILAMAK” kelimesini önerirdim. İktibas’ı sanırım daha iyi karşılardı. Ya da ona hiç dokunmazdım, tüm bir medeniyetin ortak kavramlarından biri olarak kullanılmaya devam ederdi.



18.05.2012

Garibce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder