“Allah, kocası hakkında seninle
tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin
sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir.
İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların
anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır.
Şüphesiz onlar (zıhar yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz
söylüyorlar. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek
olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler.
İşte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla
haberdardır.
Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda
iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır.
Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar
Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır.”[1] (Mücadele 58/1-4)
Kur’an’ın hayatın içine indiği ve yaşanan olaylara muvazi olarak
geldiği gerçeğine en güzel örneklerden biri de Zıhâr kefareti ile ilgili
ayetlerin nüzulüdür.
Surenin adı Mücadele veya Mücadile’dir. Bir kadının ısrarlı hak arayışı
sonucunda gelmiştir. Bu kadın Havle bt. Sa’lebe’dir. Olay şöyle gelişmiştir.
Kocası Ensâr’dan Ubâde b.
Sâbit’in kardeşi Evs b. Sâbit idi. Havle, güzel vücutlu bir kadın idi. Kocası
onu secde halinde gördü; ona baktı, hoşuna
gitti ve arzuladı. Namazı bitirince onunla bir olmak istedi. Havle de
yanaşmadı. Evs kızdı. Evs’in arada bir
cinleri tepesine çıkardı. Gene öyle oldu, tepesi attı ve o öfkeyle “Sen bana
anamın sırtı gibisin!” deyiverdi.
Gerek îlâ (kişinin karısına
yanaşmama yemini) ve gerekse zıhâr cahiliye döneminde boşama sayılmaktaydı.
Havle doğruca Hz. Peygamber’e
vardı ve durumu ona anlattı. “Ya Rasûlallah!” dedi. “Gençliğimi yedi tüketti,
oysa ben ona her şeyimi vermiştim, ona çocuklar doğurmuş, emzirip büyütmüştüm.
Şimdi ise kocadım, ana halinden kesildim. Bana zıhâr yaptı. Şu yaptığı şeye bak!”
diye şikayetçi oldu.
Hz. Peygamber: “Sen ona
haram olmuşsun!” dedi.
Havle “Allah’a yemin ederim
ki talak’tan söz etmedi, beni boşamadı”
dedi.
Hz. Peygamber ona gene
“Sen ona haram olmuşsun!” dedi.
Kadın “Ya Rasûlallah!
Allah cahiliye dönemi adetlerini ortadan kaldırdı. Bu da öyle değil mi? Dedi.
Hz. Peygamber: “Allah, bu
konuda bana bir şey indirmedi?” diye karşılık verdi.
Kadın: “Allah her şeyi
indiriyor da benim durumumu mu görmeyecek.” dedi.
Hz. Peygamber: “Durum sana
söylediğim gibi” dedi.
Kadın gitti geldi ve
şikayetini sürdürmeye devam etti. Sonunda Hz. Peygamber’den umudunu kesen
kadın: “Ben bundan kerli sana değil, durumumu, çaresizliğimi, yalnızlığımı ve
içinde bulunduğum şu zor durumu, kocam ve amca oğlumdan ayrı düşüşümü bizzat Allah’a
şikayet ediyorum.” dedi.
Sonunda Mücadele adıyla bu
sure geldi ve baş tarafındaki âyetler zıhârı bir talak olmadan çıkardı ve
kefaret hükmüne dönüştürmüş oldu.
Hz. Aişe validemiz,
“Kendisine yükselen sesleri duyan Allah’a hamd olsun” diyerek bu kadının
mücadelesi sonunda bu surenin indiğini belirtmiştir. (Rivayetler harmanlanarak
verilmiştir. bk. Kurtubî, XVII, 270)
Birinde Hz. Ömer halifeliği sırasında ona uğramıştı. İnsanlar beraberinde
idi. O merkep üzerinde bulunuyordu. Kadın onu uzun süre bekletti ve ona öğütte bulundu.
“Ey Ömer! Sen daha önce Umeyr (Ömercik) idin Ömer oldun. Şimdi ise sana Mü’minlerin Emiri diyorlar. Bu itibarla Allah’tan kork ey Ömer. Ölümün
hak olduğuna inanan fırsatların elden kaçmasından korkar. Hesaba inanan
kimse azaptan korkar…” diyordu. O
ise bekliyor ve kadının sözlerini
dinliyordu. Kendisine “Ey Mü’minlerin
Emiri, maiyetinle birlikte bu kadar bekleyişin şu yaşlı kadın için mi?”
dediler. Hz. Ömer: Allah’a yemin ederim ki bu kadın beni günün başından sonuna
kadar tutacak olsa sadece farz olan namazlar
için hariç onu dinlerdim. Siz onun kim olduğunu biliyor musunuz. O bizzat Allah’ın
yedi kat göklerin ötesinden sözünü dinlediği Havle’dir! Yüceler yücesi Allah
onu dinleyecek de Ömer mi dinlemeyecek” dedi.
Havle işte öyle bir kadın.
Adını değilse de sanını Kur’an’a yazdırmış bir kadın.
Mevcut kurallara başkaldırmış bir kadın. Hz. Peygamber’den umudunu
kesince şikayetini Allah’a arz etmesini bilmiş bir kadın.
Vicdanının sesine kulak vermiş ve insanlık fıtratının yanılmayacağına,
duyduğu sese göre ortada bir haksızlık olduğuna ve bu yanlış hesabın Bağdat’tan,
daha olmadı Arş-ı A’lâ’dan döneceğine inanmış bir kadın. Ve vermiş olduğu haklı
mücadele sonucunda herkesin azametinden tir tir titrediği Koca Ömer’i
maiyetiyle birlikte dakikalarca bekletmiş bir kadın.
İyi, güzel! Bu örnek Kur’an’ın hayata muvazi, hayatın içinden ve
problem çözücü bir biçimde dinamik ve etkin olduğunu gösteriyor.
Sorun şu ki artık sorunlarımıza hazır reçete mahiyetinde Kur’an
gelmeyecek. Kur’an ise iki kapak arasına alındı ve hayatımıza yeni lafızlarla
yeni nüzulleri mümkün değil. Sorunlar ise sonsuz. Üstelik modernite ile özelde
de merkezde kadın olmak üzere sorunlar adeta boca edilmiş vaziyette.
Bu durumda Kur’an’ın bizim kendi hayatımıza yeni inzallerini kim ve
nasıl yapacak? İşte asıl mesele bu!
Bizim Kur’an’ın ilk ve esas nüzulünün çağına gitmemizin imkânı yok. O
zaman onu bizim hayatımıza getirmekten başka şans ve seçim de yok. Bu nasıl ve ne şekilde olacak?
Ulema, Hz. Peygamber’in varisleridir. el-Emr’in kıyamete kadar bir
süreç halinde açılımını ve sürdürülmesini artık nebiler gelmeyeceğine göre ululemr
yani çözüm itibariyle ulema ve uygulayıcı olarak da ümera sağlayacak.
Peki, ulema nerede?!
Yeni Havleler çıkarsa ve mücadelesini verirse belki ilk defasında
duymayabilirler. Ama yılmaz ve mücadelesini sürdürürse er geç duymak zorunda
olacaklardır. Hz. Ömer gibi de olsalar karşısında durup dinlemek zorunda
olacaklardır.
Kimse oturup da kıyameti beklemesin. Herkes işini yapsın. Ulema ise
ulemalığını bilsin, sorumluluk alsın ve çözüm üretsin. Mevcut çözümlerde
ısrarcı olmak, yeni durumlara sebep sorunları çözmüyor. Çözülmeyen problemler
ise giderek daha da muakkad hale geliyor ve sorunlar, sorunsala, düğümler
kördüğüme dönüşüyor.
Havleleri dinlemeyen, problem çözmeyen ulema otoritesini kaybediyor ve
onların kıyameti işte o zaman kopuyor.
Havlelere selam olsun!
Onlara kıyam duran Ömerlere de!
Ve selam ile birlikte Rasûlullah’a, hamd olsun yedi kat arşın üzerinden
onların sesini duyan Yüce Allah’a.
23.12.2012
GARİBCE
[1] قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ
فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا إِنَّ
اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ (1) الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَائِهِمْ مَا
هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ
لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
(2) وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ
رَقَبَةٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا ذَلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ
خَبِيرٌ (3) فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ
أَنْ يَتَمَاسَّا فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا
بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
[المجادلة : 1 - 4]
güzel bir paylaşım teşekkürler.
YanıtlaSil