19 Nisan 2014 Cumartesi

Kutlu Doğum Kutlamaları Kutluyor mu?!


Geçenlerde (14.04.2014) Kıbrıs’ta Kutlu Doğum gecesinde din hizmetleri müşaviri Ahmet Durmuş anlatmıştı:
Adamın birisi Nasrettin Hoca’ya:
“-Hocam! Bir rüya gördüm yorumlayabilir misin?” demiş. Hoca da :
“-Anlat hele bakalım!” deyince adam başlamış anlatmaya.
“-Rüyamda su gördüm; havuz mu desem göl mü desem, deniz mi desem okyanus mu desem.”
“-Eee!”
“-Bir de ağaç gördüm, çam mı desem ardıç mı desem, köknar mı desem ladin mi desem…
“-Eee!”
-“Rüyamda bir de ev gördüm, villa mı desem, köşk mü desem, dubleks mi desem tripleks mi desem…!
Hocanın sabrı taşmış ve iyice canı sıkılmış:
“-Tamam tamam. Yorumluyorum bak!” demiş:
“-Allah senin belanı verecek. Ama bugün mü desem, yarın mı desem, yarından da yakın mı desem…”
Bir rüya anlatmasını bile beceremiyoruz.
Bu hafta Kutlu Doğum haftası ve her yerde kutlamalarımız var.
Hz. Peygamber’i ve onun aziz hatırasını yad ediyoruz. Ama becerebiliyor muyuz?
“Alemlere rahmet” olan bu aziz peygamberi anma toplantısına gelenler acaba rahmete gark olarak en azından rahmetle hoşça bir tanışma ile dönebiliyorlar mı?
Bir intibaı sizlerle paylaşmak istedim:
Kutlu doğum haftası programına katılacağı için “çok sevinçli” olduğunu söyleyen bir Garibce okuyucusu program sonrasında intibalarını şöyle ifade etmiş:
“Kutlu doğum programındaydım ama çok uykum geldi,  her an uyuyabilirdim. Allah'ım beni affetsin! Çok sıkıldım.
Aslında bence, insan yaşarsa ve bundan lezzet alırsa anlatımı güzel olur, hissiz duygusuz şu şöyle yapmış bu böyle yapmış, böyle yapın şöyle yapın diye sadece sözle anlatılan bir İslam’dan ne bekleyebilirsiniz ki…
Hayatımda ilk defa bir müftü gördüm mesela, hep mi böyledir müftüler bilmem, üç adam mağarada kalmış taşın açılması için dua etmişler diye başladı, çok özür dilerim ama adamdan utanmasam bildiğini hayata geçirmek bu mudur diye soracaktım, İslam’ın her şeyi sevgiyle kuşatan varlığı nasıl oluyor da bu kadar yüzeysel ifade edilebiliyor bilemiyorum, İslâm’ı anlatmak değil yaşamak lazım. Anlatılanlar hikâyeler yumağı gibiydi sanki…
Ana baba dini dedikleri bu olsa gerek, bu yüzden birçok insan belki de dinlerinden uzaklaşıyor dinini tanımıyor ve anlamıyor.
Aslını isterseniz dört öğretmen arkadaşımı daha götürdüm. Onlar dersten kaçmak için geldiler biliyorum ama yine de belki hoşlarına gider diye düşünmüştüm ama hiç de düşündüğüm gibi olmadı, tersine dinine bu denli aşık biri olarak ortamdan ve icra edilen programdan oldukça utandım, Program çıkışı konuşmalarından anladığım o ki bir kez daha İslâm’a karşı zafer kazanmış gibiydiler, hele de bir tanesi, çok utandım çok, beni en çok üzen şey bu. Bu konuda insanlık adına yapmamız gereken çok daha sistemli mücadelelere ihtiyacımız var. Bir kez daha anladım, insanların gönlüne İslâm aşkını nakşetmenin tek yolu İslâm’ı yaşamak bununda ötesinde Rabbimin inayet ve Keremine ihtiyacımız var.
Ama İslâm’ı eleştirerek değil, ne kadar çok icabet edersek o kadar çok Rabbimizin lütfuna ve muhabbetine kavuşuruz…”
Evet! Etkinliğe çok sevinçli olarak katılan arkadaşımızın ayrıldıktan sonraki intibaları böyle.
Umarım bütün kutlamalar böyle değildir.
Salat olsun İslam’ın rahmet peygamberine.
Baş tacı olsun “Din samimiyettir!” buyruğu ile bize bir özeleştiri yapma gereğini hatırlatan Kutlu Nebi’ye.
Ve teşekkürler bu vesile ile Kutlu Doğum etkinliklerini başlatan Diyanet’e!
Dua ile!
19.04.2014
GARİBCE


(Not: Aslında bu yazı hafta başında yazılmıştı ama. Cuma Gecesi benim dahi Kutlu Doğum vesilesiyle konferansım vardı. Yazıda anlatılanlar benim başıma da gelebilir korkusuyla yayınlayamamıştım. Ama canların duasıyla çok şükür korktuğumuz başımıza gelmedi. Üstelik hoş, güzel bir konuşma olduğunu söylediler. Benim açımdan hoş olmayan bir şey vardı: Sahnede gezinerek konuşmuştum ve bitirirken fark ettim ki pantolonumun sağ paçası hafiften yukarı kıvrık imiş. Dostlar, yüze bakarlar ya, o yüzden onlar da fark etmemişler! Kimseyi kınamayacaksın vesselam!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...