5 Ocak 2015 Pazartesi

Kefareti olmayan günah da olur mu?



Allah’ın af ve mağfiretinin sonsuzluğu karşısında günahlarımızın hükmü mü olur?
O, affedicidir, affetmeyi sever ve umulur ki bizleri de affeder.
Lakin umulan böyle olmakla birlikte gerçek her zaman öyle değildir.
Bir takım günahlar vardır ki onların kefareti yoktur.
Kefaret K-F-R kökünden gelir ve kök anlamı örtmek demektir. Mutlak gerçekliği örttüğü için inkârcıya kafir denir. Geceye de karanlığı ile her şeyi bürüdüğü için kafir denir. Çiftçi de tohumu örttüğü için öyledir.
Günahları örten, onu imha edip yok eden şeye mübalağa siygasıyla kefaret denilmektedir.
Söz gelimi bir kötülük işlense hemen arkasından yapılan bir iyilik o günahı örter, ona kefaret olur.
Namaz kefarettir.
Cuma haftalık bir kefarettir.
Oruç öyledir.
Umre kefarettir.
Hac keza öyledir.
Bir namaz, vaktinde bir manie sebep ya da unutulma yüzünden kılınamadı. Onun kefareti hatırlayınca ya da mani ortadan kalkınca hemen kılıvermektir.
Hal böyle olunca acaba bile bile kılınmayan bir namazın kefareti var mıdır?
Allah’a ortak koşmanın günahı asla affedilmeyecektir. Belli ki kefareti yoktur.
Allah’ın kendi hukuku ile birlikte  zikrettiği anne ve baba hukukuna riayet etmeyerek onlara isyan etmenin vebali ne olacak?
Ya da bile bile yalan yere yapılan bir yeminin günahını hangi şey yok edecek? Mukabilinde elde ettiği menfaat kendisini kurtaracak mı?
Bir kişiyi haksız yere öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibi iken kasten adam öldürmenin telafisi nasıl mümkün olacaktır?
Ve savaş meydanından kaçmanın günahını ne telafi edecektir.
Bu saydığımız hadis olarak zikredilen metinlerde geçen örnekler[1] olmaktadır.
Belli ki bazı şeylerin günahı, yerine ikame edilebilecek başka bir şeyle, ya da üzerine çekilecek bir şal ile yok edilemiyor. Ona son çare olarak bir ömür boyu duyulacak pişmanlık kalıyor.
Bir de eline beline diline sahip olup işinde gücünde olmak.
Bir hadiste şöyle rivayet ediliyor: “Öyle günahlar vardır ki onlara ne namaz, ne oruç, ne hac ne de umre kefaret olabilir?!”  Dediler ki: “Peki onlara ne kefaret olur? Ya Rasulallah!” Buyurdu ki: “Maişet temininde çekeceğiniz sıkıntılar!”[2]
Bir de  başımıza gelen her bir musibetin, üzüntü ve kederin, ayağımıza değen bir taşın bile birtakım günahlarımız için kefaret olabileceği[3] müjdesi var.
Öyle olunca ümitvar olmak lazım.
Ama “günahın büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakmamak lazım, onun kime karşı işlendiğine bakmak lazım” diye bir söz vardır.
Belli ki hata yoluyla, unutarak, insan olmanın verdiği zaaflarımıza, şehvani arzularımıza yenik düşerek içine düştüğümüz günahların tevbesi bir hayli kolay; Allah’ın sonsuz lütuf ve kereminden onların affını umabiliriz.
Ama bile bile işlediğimiz günahların ağırlığı belimizi bükecek gibi, işte onlardan çok daha fazla korkmalıyız.
Başkalarının hakkı söz konusu ise helallik almadan tevbe de mümkün değil.
Tevbe ise gerçek anlamda bir nedamettir. Aynı şartlar yeniden oluştuğunda bir daha yapılmayacağına söz verilen şeyin  asla işlenmemesidir ve haliyle zordur.
Allah’a sığınmak gerekir.
Eskiler dualarında derlerdi ya hani: “Bir an bile olsa bizi bize koma Ya Rabbi!” diye.
Biz de aynı duaya amin diyoruz.
Bizi eşsiz merhametinle bürü ve bizi kendi halimize bırakma Ya Rabbi!
Biliyoruz biz günahkârız ve günahlarımız çok büyük. Ama senin rahmetinin yanında sözü mü olur. Biz senin kullarınız ve Sen bizim rabbimizsin. Azap edersen adlinle edersin ve biz kulların ona müstahakızdır, ama bağışlarsan lütfun ve keremin olur. Ve biz ona çok muhtacızdır.
Dua ile!
04.01.2015

GARİBCE



[1] الاختيار لتعليل المختار (4/ 47)  قَالَ - عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ -: «خَمْسٌ مِنَ الْكَبَائِرِ لَا كَفَّارَةَ فِيهِنَّ: الشِّرْكُ بِاللَّهِ، وَعُقُوقُ الْوَالِدَيْنِ، وَبَهْتُ الْمُسْلِمِ، وَالْفِرَارُ مِنَ الزَّحْفِ، وَالْيَمِينُ الْغَمُوسُ»
[2] حلية الأولياء وطبقات الأصفياء (6/ 335) عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «إِنَّ مِنَ الذُّنُوبِ ذُنُوبًا لَا يُكَفِّرُهَا الصَّلَاةُ وَلَا الصِّيَامُ وَلَا الْحَجُّ وَلَا الْعُمْرَةُ» قَالُوا: فَمَا يُكَفِّرُهَا يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ: «الْهُمُومُ فِي طَلَبِ الْمَعِيشَةِ»
[3] سنن الترمذي ت شاكر (3/ 289) عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الخُدْرِيِّ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَا مِنْ شَيْءٍ يُصِيبُ المُؤْمِنَ مِنْ نَصَبٍ، وَلَا حَزَنٍ، وَلَا وَصَبٍ حَتَّى الهَمُّ يَهُمُّهُ إِلَّا يُكَفِّرُ اللَّهُ بِهِ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ»

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...