Allah’ın af
ve mağfiretinin sonsuzluğu karşısında günahlarımızın hükmü mü olur?
O,
affedicidir, affetmeyi sever ve umulur ki bizleri de affeder.
Lakin umulan böyle
olmakla birlikte gerçek her zaman öyle değildir.
Bir takım
günahlar vardır ki onların kefareti yoktur.
Kefaret K-F-R
kökünden gelir ve kök anlamı örtmek demektir. Mutlak gerçekliği örttüğü için inkârcıya
kafir denir. Geceye de karanlığı ile her şeyi bürüdüğü için kafir denir. Çiftçi
de tohumu örttüğü için öyledir.
Günahları
örten, onu imha edip yok eden şeye mübalağa siygasıyla kefaret denilmektedir.
Söz gelimi
bir kötülük işlense hemen arkasından yapılan bir iyilik o günahı örter, ona kefaret
olur.
Namaz kefarettir.
Cuma haftalık
bir kefarettir.
Oruç öyledir.
Umre kefarettir.
Hac keza
öyledir.
Bir namaz,
vaktinde bir manie sebep ya da unutulma yüzünden kılınamadı. Onun kefareti
hatırlayınca ya da mani ortadan kalkınca hemen kılıvermektir.
Hal böyle
olunca acaba bile bile kılınmayan bir namazın kefareti var mıdır?
Allah’a ortak
koşmanın günahı asla affedilmeyecektir. Belli ki kefareti yoktur.
Allah’ın
kendi hukuku ile birlikte zikrettiği anne
ve baba hukukuna riayet etmeyerek onlara isyan etmenin vebali ne olacak?
Ya da bile
bile yalan yere yapılan bir yeminin günahını hangi şey yok edecek? Mukabilinde
elde ettiği menfaat kendisini kurtaracak mı?
Bir kişiyi
haksız yere öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibi iken kasten adam öldürmenin
telafisi nasıl mümkün olacaktır?
Ve savaş
meydanından kaçmanın günahını ne telafi edecektir.
Bu saydığımız
hadis olarak zikredilen metinlerde geçen örnekler[1]
olmaktadır.
Belli ki bazı
şeylerin günahı, yerine ikame edilebilecek başka bir şeyle, ya da üzerine
çekilecek bir şal ile yok edilemiyor. Ona son çare olarak bir ömür boyu
duyulacak pişmanlık kalıyor.
Bir de eline
beline diline sahip olup işinde gücünde olmak.
Bir hadiste
şöyle rivayet ediliyor: “Öyle günahlar vardır ki onlara ne namaz, ne oruç, ne hac
ne de umre kefaret olabilir?!” Dediler
ki: “Peki onlara ne kefaret olur? Ya Rasulallah!” Buyurdu ki: “Maişet temininde
çekeceğiniz sıkıntılar!”[2]
Bir de başımıza gelen her bir musibetin, üzüntü ve
kederin, ayağımıza değen bir taşın bile birtakım günahlarımız için kefaret
olabileceği[3]
müjdesi var.
Öyle olunca
ümitvar olmak lazım.
Ama “günahın
büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakmamak lazım, onun kime karşı işlendiğine
bakmak lazım” diye bir söz vardır.
Belli ki hata
yoluyla, unutarak, insan olmanın verdiği zaaflarımıza, şehvani arzularımıza
yenik düşerek içine düştüğümüz günahların tevbesi bir hayli kolay; Allah’ın sonsuz
lütuf ve kereminden onların affını umabiliriz.
Ama bile bile
işlediğimiz günahların ağırlığı belimizi bükecek gibi, işte onlardan çok daha
fazla korkmalıyız.
Başkalarının
hakkı söz konusu ise helallik almadan tevbe de mümkün değil.
Tevbe ise
gerçek anlamda bir nedamettir. Aynı şartlar yeniden oluştuğunda bir daha
yapılmayacağına söz verilen şeyin asla
işlenmemesidir ve haliyle zordur.
Allah’a
sığınmak gerekir.
Eskiler dualarında
derlerdi ya hani: “Bir an bile olsa bizi bize koma Ya Rabbi!” diye.
Biz de aynı
duaya amin diyoruz.
Bizi eşsiz
merhametinle bürü ve bizi kendi halimize bırakma Ya Rabbi!
Biliyoruz biz
günahkârız ve günahlarımız çok büyük. Ama senin rahmetinin yanında sözü mü
olur. Biz senin kullarınız ve Sen bizim rabbimizsin. Azap edersen adlinle
edersin ve biz kulların ona müstahakızdır, ama bağışlarsan lütfun ve keremin
olur. Ve biz ona çok muhtacızdır.
Dua ile!
04.01.2015
GARİBCE
[1] الاختيار لتعليل
المختار (4/ 47) قَالَ - عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ -:
«خَمْسٌ مِنَ الْكَبَائِرِ لَا كَفَّارَةَ فِيهِنَّ: الشِّرْكُ بِاللَّهِ،
وَعُقُوقُ الْوَالِدَيْنِ، وَبَهْتُ الْمُسْلِمِ، وَالْفِرَارُ مِنَ الزَّحْفِ،
وَالْيَمِينُ الْغَمُوسُ»
[2] حلية الأولياء وطبقات
الأصفياء (6/ 335)
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ: «إِنَّ مِنَ الذُّنُوبِ ذُنُوبًا لَا يُكَفِّرُهَا الصَّلَاةُ وَلَا
الصِّيَامُ وَلَا الْحَجُّ وَلَا الْعُمْرَةُ» قَالُوا: فَمَا يُكَفِّرُهَا يَا
رَسُولَ اللهِ قَالَ: «الْهُمُومُ فِي طَلَبِ الْمَعِيشَةِ»
[3] سنن الترمذي ت شاكر
(3/ 289) عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الخُدْرِيِّ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَا مِنْ شَيْءٍ يُصِيبُ المُؤْمِنَ مِنْ
نَصَبٍ، وَلَا حَزَنٍ، وَلَا وَصَبٍ حَتَّى الهَمُّ يَهُمُّهُ إِلَّا يُكَفِّرُ
اللَّهُ بِهِ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ»
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder