Nedense içinde bulunduğumuz ve hep birlikte yaşamakta
olduğumuz güncel olaylar bana Tevbe
Sûresinin 120-122. ayetlerini hatırlattı:
مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَد۪ينَةِ
وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ
وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه۪ۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا
يُص۪يبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا
يَطَؤُ۫نَ مَوْطِئاً يَغ۪يظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلاً
اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه۪ عَمَلٌ صَالِحٌۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ
الْمُحْسِن۪ينَۙ ﴿١٢٠﴾
Diyanet: “Medine ahalisi ve çevresinde bulunan bedevîler
Resûlullah’a katılmaktan geri kalamaz ve onu bırakıp kendi canlarının derdine
düşemezler. Çünkü onlar Allah yolunda ne zaman bir susuzluk, yorgunluk ve
açlığa mâruz kalsalar, kâfirleri öfkelendirecek biçimde bir yere ayak bassalar
veya düşmana karşı bir başarı elde etseler, bunların her biri mutlaka onlar
için iyi birer amel olarak yazılır. Allah iyilerin emeğini asla boşa çıkarmaz.”
(et-Tevbe 9/120)
Öbür ayet ise şöyle:
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ
لِيَنْفِرُوا كَٓافَّةًۜ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَٓائِفَةٌ
لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدّ۪ينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ اِذَا رَجَعُٓوا
اِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ۟ ﴿١٢٢﴾
Diyanet: “Bununla beraber müminlerin hepsinin toptan
savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grup dinde yeterli
bilgi sahibi olmaya çalışmak ve seferden dönen topluluklarını uyarmak üzere
geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.” (et-Tevbe 9/122)
Bu ayet yaygın bir şekilde böyle anlaşılmıştır. Ancak Taberî’nin
(XIV/ 566) naklettiği bağlam
dikkate alındığında daha uygun olan çevirinin şöyle olması gerekmektedir:
M. Öztürk: “Medine dışında yaşayan ve tevhid/İslam inancını
yeni benimsemiş olan müminlerin [dini bizzat Peygamber'den öğrenmek maksadıyla)
topyekûn bir şekilde Medine'ye akın etmeleri doğru olmaz. Nitekim her kabileden
küçük bir grubun Medine'ye gelip dini iyice öğrenmesi, sonra gidip kendi
kabilesine öğretmesi ve böylece o kabilenin dini şuur ve hassasiyet kazanması
daha doğru değil midir?”
Garibce olarak benim bu ayetlerden güncel çıkarımım şudur:
Birinci ayette istenilen şudur: Haklı yolda olduğunuzda, yolda olma ve yolda
yol alma davası hepinizin davasıdır. Bu itibarla davanızı sadece onu sahiplenmiş olanların ya
da tevkil ettiklerinizin omuzlarına bırakmayın. Gerektiğinde hep birlikte kıyam
edin ve gereğini yapın.
Türk milleti 15 Temmuz gecesi bunu yaptı. Ülkenin meşru
iktidarının bir kalkışma ile devrilmesi girişiminde bizzat kendisinin yetkili
kıldığı yöneticilerinin yanında yer aldı ve destansı bir kıyamla kalkışmacıları
başarısız kıldı. Maşerî duygular yeniden coştu, milli birlik ve beraberlik ruhu
canlandı. Bu dost düşman herkese bir ders oldu.
İkincisi ise dini bilgi ve şuuru elde etmek için de olsa bu
arzunuz topyekûn işinizi gücünüzü bırakmanıza da sebep olmasın. Yapılması
gerekli olanı yapın, hem dini hem hayatı birlikte yürütün.
Dengeyi birinin lehine diğerinin aleyhine bozmayın. Süreci kin
ve nefretle değil, adalet ve hikmetle yürütün.
Hem Bedir’de can pazarında olanlarla Fetihten sonra
kendilerini en önde göstermeye çabalayanları da bir tutmayın.
Dua ile!
15.07.2017
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder