18 Eylül 2018 Salı

HAK



Karganın  gâk demesi haktır.
Eşeğin anırması, atın kişnemesi, bülbülün ötmesi de.
Örümceğin ağ örmesi de arının bal yapması da.
Hak, öz gerçekliktir.
Hak, her şeyin yerli yerinde olmasıdır.
Hak, özün pak, yüzün ak olmasıdır.
Hak, ancak Hakk’ın hak dediğidir.
Hak ölçütlerine vurulduğunda hak çıkandır hak.
Kimi hak vardır, özdedir. Hak bahşetmiştir. Yaratılış itibariyle insanlığımızda içkindir. Onlara sahip olmak için kimseye minnet borcumuz yoktur.
İnsan olmak hasebiyle bir takım haklara sahip oluşumuz buna sebeptir. İnsaniyetliğimize kimsenin dokunması hak değildir.
Emanete riayet ettiğimiz sürece bu hakkı bizden kimse alamaz.
Emanet ise insan olmanın bilinci ve sorumluluğudur.
Bu kabil Hakk’ın bahşettiği haklara sahip olmak için ne imana ne de emana ihtiyaç vardır.
Yaratıp var eden Hallâk’tır. Rızık verip yaşatan Rezzak’tır; hem Rahîm’dir hem Rahmân’dır. Ve daha nice esmayı hüsnanın tecellileri vardır. Hepsi haktır.
Bir takım haklar da vardır ki, ancak hak etmişlikle elde edilir.
Kazanç, kazanılan şeyin adıdır.
Ücret emeğin karşılığıdır.
Kâr, yatırım ve risk karşılığıdır.
Bağda izi olanın yemeğe yüzü olur.
Sofrada tuzu olanın yemeğe yüzü olur.
Buna mukabil, tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz.
“İnsan için ancak çalıştığı vardır.  Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.”[1]
"Şu halde kim mü'min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız."[2]
“el-Câlib merzûk ve’l-muhtekir melun!” buyrulmuştur. Yani üreten, taşıyan, katma değer oluşturan Rezzâk olan Allah’ın kefaletinde rızıklandırılmış kimselerdir. İhtikarcı, karaborsacı, rantçı, köşe dönücü, spekülatif işlemlerle kan emici ne kadar kimse varsa onlar da melundur. Allah’ın laneti onların üzerinedir.
Dünya bir oyundur ve burada herkes oyuncudur. Oyununun hakkını veren kazanır, alkış alır, oyununun hakkını vermeyen de yuhalanır; sahneden alaşağı edilir.
Varsıl da oyuncudur, yoksul da. Biri varlıkla sınanır, diğeri yoklukla. Kimisi açlıkla kimisi toklukla. Kimisi bollukla kimisi yoklukla. Herkes bir şekilde sınanır.
Oyunun hakkı, Hak tarafından belirlenen ölçütlerle hak bir şekilde belirlenir.
Oyuncuların kendilerine biçilen rolü oynamamak, rol değiştirmek, rol çalmak ve hatta istifa etmek gibi bir şansları yoktur. Senaryoyu değiştirmeye kalkışmaları da mümkün değildir.
İnsan için o zaman Hak olan belli: Üzerine binen rolün hakkını vermek. Ne eksik ne fazla! O kadar.
Ey insan! Taşkınlık yapma!
Kendini müstağni sanıp da Firavunlaşma, Hamanlaşma, Karunlaşma!
Hak et, hakkını ara ve hakkına razı ol.
Kimsenin hakkına tecavüz etme!
Hatta emrine amade kılınan doğaya bile!
İhtiyacın kadar ye iç ve tüket! İsraf etme. İsraf, hakkı tecavüzdür. Ben kazandım, parasını verdim deme. Senin verdiğin para elde ettiğin şeyin sadece sana ulaşmasında aracı olanların emeklerinin karşılığıdır. Nimetin kendisi ise her zaman bedavadır. Sana sunulan bir lütuftur. İnsan olarak diğer insanlardan üstünlüğün yoktur. Bu itibarla nimetlerden sadece ihtiyacın kadar yararlan.
İhtiyaç derken de sakın ihtiraslarını ihtiyaç gibi görme.
İhtiyaç dediğin ne ki: Belini doğrultacak bir lokma, ayıbını örtecek bir hırka. O zaman bunca tamah, bunca hırs niye?
Yetimin malını yedin mi? Belki hayır diyeceksin. Peki, kamu malını tırtıkladığın oldu mu? Aradaki farkı bildin mi?!
Unutma, hakkın hakkındır.
Kimisi mahza lütfu ihsandır. Kimisi ise ancak hak etmişliğin karşılığıdır. Hakkın ölçütleri sende değildir. Hakkım dediğin her şeyi Hakk’ın hak ölçütlerine vur! Hak etmişliğin varsa onu al! Ama hak etmişliğin yoksa sakın alma. Aldığın şeyin nimet değil, nikmet/ azap olduğunu, yediğinin “ateş tıkınmak”[3] olduğunu asla unutma!
Kızım sana söyledim. Gelinim kendim üstüme alındım.
Dua ile!
18.09.2018
GARİBCE




[1]  وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ﴿٣٩﴾  وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ ﴿٤٠﴾  ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ ﴿٤١﴾  Necm 53/39 – 41.
[2] فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ Enbiyâ 21/94.
[3] اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْماً اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَاراًۜ وَسَيَصْلَوْنَ سَع۪يراً۟
"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş tıkınmış olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir."  (Nisâ 4/10)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...