Karganın gâk demesi haktır.
Eşeğin anırması, atın
kişnemesi, bülbülün ötmesi de.
Örümceğin ağ örmesi de
arının bal yapması da.
Hak, öz gerçekliktir.
Hak, her şeyin yerli
yerinde olmasıdır.
Hak, özün pak, yüzün ak
olmasıdır.
Hak, ancak Hakk’ın hak
dediğidir.
Hak ölçütlerine
vurulduğunda hak çıkandır hak.
Kimi hak vardır, özdedir. Hak bahşetmiştir. Yaratılış itibariyle insanlığımızda içkindir. Onlara sahip olmak için kimseye minnet borcumuz yoktur.
Kimi hak vardır, özdedir. Hak bahşetmiştir. Yaratılış itibariyle insanlığımızda içkindir. Onlara sahip olmak için kimseye minnet borcumuz yoktur.
İnsan olmak hasebiyle bir
takım haklara sahip oluşumuz buna sebeptir. İnsaniyetliğimize kimsenin
dokunması hak değildir.
Emanete riayet ettiğimiz
sürece bu hakkı bizden kimse alamaz.
Emanet ise insan olmanın
bilinci ve sorumluluğudur.
Bu kabil Hakk’ın
bahşettiği haklara sahip olmak için ne imana ne de emana ihtiyaç vardır.
Yaratıp var eden
Hallâk’tır. Rızık verip yaşatan Rezzak’tır; hem Rahîm’dir hem Rahmân’dır. Ve
daha nice esmayı hüsnanın tecellileri vardır. Hepsi haktır.
Bir takım haklar da
vardır ki, ancak hak etmişlikle elde edilir.
Kazanç, kazanılan şeyin
adıdır.
Ücret emeğin
karşılığıdır.
Kâr, yatırım ve risk
karşılığıdır.
Bağda izi olanın yemeğe
yüzü olur.
Sofrada tuzu olanın
yemeğe yüzü olur.
Buna mukabil, tarlada izi
olmayanın harmanda yüzü olmaz.
“İnsan için ancak
çalıştığı vardır. Şüphesiz onun
çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam
verilecektir.”[1]
"Şu halde kim mü'min
olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu
yazmaktayız."[2]
“el-Câlib merzûk ve’l-muhtekir
melun!” buyrulmuştur. Yani üreten, taşıyan, katma değer oluşturan Rezzâk olan Allah’ın
kefaletinde rızıklandırılmış kimselerdir. İhtikarcı, karaborsacı, rantçı, köşe
dönücü, spekülatif işlemlerle kan emici ne kadar kimse varsa onlar da melundur.
Allah’ın laneti onların üzerinedir.
Dünya bir oyundur ve
burada herkes oyuncudur. Oyununun hakkını veren kazanır, alkış alır, oyununun
hakkını vermeyen de yuhalanır; sahneden alaşağı edilir.
Varsıl da oyuncudur, yoksul
da. Biri varlıkla sınanır, diğeri yoklukla. Kimisi açlıkla kimisi toklukla.
Kimisi bollukla kimisi yoklukla. Herkes bir şekilde sınanır.
Oyunun hakkı, Hak
tarafından belirlenen ölçütlerle hak bir şekilde belirlenir.
Oyuncuların kendilerine
biçilen rolü oynamamak, rol değiştirmek, rol çalmak ve hatta istifa etmek gibi
bir şansları yoktur. Senaryoyu değiştirmeye kalkışmaları da mümkün değildir.
İnsan için o zaman Hak
olan belli: Üzerine binen rolün hakkını vermek. Ne eksik ne fazla! O kadar.
Ey insan! Taşkınlık yapma!
Kendini müstağni sanıp da
Firavunlaşma, Hamanlaşma, Karunlaşma!
Hak et, hakkını ara ve hakkına
razı ol.
Kimsenin hakkına tecavüz
etme!
Hatta emrine amade
kılınan doğaya bile!
İhtiyacın kadar ye iç ve
tüket! İsraf etme. İsraf, hakkı tecavüzdür. Ben kazandım, parasını verdim deme.
Senin verdiğin para elde ettiğin şeyin sadece sana ulaşmasında aracı olanların
emeklerinin karşılığıdır. Nimetin kendisi ise her zaman bedavadır. Sana sunulan
bir lütuftur. İnsan olarak diğer insanlardan üstünlüğün yoktur. Bu itibarla
nimetlerden sadece ihtiyacın kadar yararlan.
İhtiyaç derken de sakın
ihtiraslarını ihtiyaç gibi görme.
İhtiyaç dediğin ne ki: Belini
doğrultacak bir lokma, ayıbını örtecek bir hırka. O zaman bunca tamah, bunca
hırs niye?
Yetimin malını yedin mi?
Belki hayır diyeceksin. Peki, kamu malını tırtıkladığın oldu mu? Aradaki farkı
bildin mi?!
Unutma, hakkın hakkındır.
Kimisi mahza lütfu
ihsandır. Kimisi ise ancak hak etmişliğin karşılığıdır. Hakkın ölçütleri sende
değildir. Hakkım dediğin her şeyi Hakk’ın hak ölçütlerine vur! Hak etmişliğin varsa
onu al! Ama hak etmişliğin yoksa sakın alma. Aldığın şeyin nimet değil, nikmet/
azap olduğunu, yediğinin “ateş tıkınmak”[3] olduğunu asla unutma!
Kızım sana söyledim.
Gelinim kendim üstüme alındım.
Dua ile!
18.09.2018
GARİBCE
[1] وَاَنْ لَيْسَ
لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ﴿٣٩﴾
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ ﴿٤٠﴾
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ ﴿٤١﴾ Necm
53/39 – 41.
[2] فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ
مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ Enbiyâ 21/94.
[3] اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ
الْيَتَامٰى ظُلْماً اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَاراًۜ وَسَيَصْلَوْنَ
سَع۪يراً۟
"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak
ve ancak karınlarını doldurasıya ateş tıkınmış olurlar ve zaten onlar çılgın
bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir." (Nisâ 4/10)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder