İmam Ebu Hanife ve namazda Kur'an’ın Farsça (Türkçe vb.)
okunması meselesi.
Malum namazda Kur'an okumak rükündür, yani namazın olmazsa
olmazlarındandır.
Peki, Kur'an nedir?
Buna verilecek cevap da “nazım ve mana” bütünlüğüdür, yani
Arapça olması Kur'an’ı Kur'an yapan iki temel rükünden biridir. Diğeri de nazmın içerdiği mana olmaktadır.
Hal böyle iken İmam Ebu Hanife, namazda Kur'an’ın Farsça
(Türkçe vb.) okunmasına nasıl olur da cevaz verebilir?
Buna şöyle cevap verilir: Kur'an’ın bu iki rüknü imanın kalp
ile tasdik ve dil ile ikrar şeklindeki iki rüknüne benzer. Bunlardan birinci
olanı aslî rükündür, her halde bulunması gerekir. Dil ile ikrar ise tâlî/zâid
rükündür. Zaruret halinde düşse de iman gene var olmaya devam eder. Nitekim
zaruret halinde kelime-i küfür söylemek caizdir.
İmdi İmam’ın görüşünü nasıl izah edeceğiz: Nesefî Şârihi Mevlânâ
Hâfız Ahmed (ö.1130) diyor ki: İmamın hükmünün gerekçesi “hükmî bir
özür/mazeret” olmasıdır. Çünkü namaz Allah ile münacaat yani O’nunla hemhal olma
halidir. Arabî nazım son derece yüksek belagati haiz mu’ciz[1]
bir özellik taşır. Kişi belki bunu ifaya muktedir olamaz, o yüzden İmam bu
rüknü ondan düşürmüş olmalıdır. Yahut da şöyle düşünmüş olabilir: Namaz kılan
Arabî olarak okuduğu zaman zihni okuduğu Kur'an’ın üstün belagat ve parlak
üslubunun güzelliğine takılır, kendisini onun secileri ve fasılları arasındaki
uyuma kaptırır, musikisinden zevk alır, bu halde iken de kendisini tam olarak Allah’a
veremez. Dolayısıyla Kur’anî nazım namaz kılan kişi ile Yüce Allah arasına bir
perde olur. İmam Ebu Hanife ise -Rahmetullahi aleyh- Tevhid ve müşahade denizinde
istiğrak halinde, zattan başkasına iltifat etmez bir makamda idi. Hal böyle
iken onun, kişi Kur'an’ı Arabi olarak okumaya muktedir iken Farsça olarak kıraatte
bulunabileceğini söylemesi onun açısından ayıplamayı gerektirecek bir durum
değildir[2]
Zaten sonrakiler ağız birliği ederek İmam’ı bu görüşünden
döndürürler. Sonra ayıp olur koskoca İmam’a öylesi bir görüşün isnat edilmiş
olması. Üstelik de kendini bilmez ulusalcı dincilere malzeme verilmiş olmaz mı?
Garibce olarak bu tür izahlara bayılıyorum.
Sonrakilerin vazifesi İmam da olsa hâlihazırdaki yerleşik
inanca/paradigmaya uymayan görüşleri uydurmak olmalıdır.
Hoş biz ne için varız ki zaten!
Dua ile!
26.03.2020
GARİBCE
Etiketler: Halef selefi düzeltmeli değil mi?!, İmam Ebu
Hanife, namazda Kur'an’ın Farsça (Türkçe vb.)okunabilmesi, Nesefî Şârihi Mevlânâ
Hâfız Ahmed (ö.1130)
[1]
Mu‘ciz: Kur'an’ın meydan okuyucu ve muhataplarını bir benzerini getirmekten acz
içinde bırakıcı özelliği.
[2]
Mevlânâ Hâfız Ahmed (ö.1130), Şerhu nûri’l-envâr ale’l-Menâr, (Nesefî
(ö. 710) Keşfu’l-esrâr Şerhu’l-Musannif ale’l-Menâr, , Beyrut 1986
içinde) s. 20.
Millet Allah’ı arapça konuşuyor sandığı için...
YanıtlaSilKuran ayetleri sihirli sözcükler zannedildiği için...
Allah’a en içtenlikli dua, anladığın dille yapılır.
Dinde, ezbercilik değil, anlamak esastır; hikmet...
Ama FAKİH “Namazda okuduğun Kuran’ı anlarsan huşuun kaçar!” diyebiliyor.
Yani Kuran kıraati farz; tamam da
neden farz acaba?
Okuyup anlamak için;
kafayı KURAN ile formatlamak için.
Çoğu, okuduğu KURAN’ı anlamıyor;
Sağdan soldan okudukları, anladıkları ise -genelde- KURAN’a uymuyor.
Varnalı