Galiba rüyasını gördüm. Herhalde bir savunmada idik. Aday bilginin üretilmesinden falan bahsediyordu, derinleşmeden söz ediyordu. Ben de sanki bu fikre pek katılmıyordum. Kendimce bir argüman ile karşılık veriyordum.
Hem soruyordum.
Bilginin teknolojiye dönüşmemesi ile ilmin amele dönüşmemesi
arasında ne fark vardır? diye.
Bilgiyi ürettik ürettik ama teknolojiye dönüştürmedik, bütün
insanlığın hizmetine sunmadık. Yahut teknolojiye dönüştürdük ama kendi
tekelimizde tuttuk, karşılığında insanların dünyalarını istedik. Ya aldılar
dünyalarından oldular ya da melül mahzun bakakaldılar. Biz ise semirdikçe
semirdik.
Dinde de böyle derinleştikçe derinleştik. Çok ilmimiz oldu.
Ancak bunun ne bize ne de insanlarımıza faydası oldu?
Ürettiğimiz dini bilgi bizi derin etti lakin bizi daha iyi
insan etmedi. Bizi insanlığa hayırlı insan da etmedi. İnsanların en hayırlısı
insanlara faydası dokunandı. Bizim ilmimiz derindi, kuyu dibine indirdi.
Yukarılarda, gerçek dünyada ne var ne yok bilemez kıldı.
Hem ekonomide de durum aynı idi. Bir ülkede para hacmi az
olsa ama hepsi tedavülde olsa, herkes durmadan ihtiyaç duyduğu şeyi alsa, ihtiyaç
duymadığını satsa mı daha iyi idi? Yoksa para çok ama birkaç kişinin kasasında mı
(kenz) olsa daha iyi idi?
Suyu içmek miydi iyi olan? Suyun analizini ve ilmini yapmak
mı?
Sonra Garibce’nin deyişleri geldi aklıma:
Kaynağından soğura
Hikmet ile yoğura
İlim amel doğura
Kısır kalası değil! diyordu.
Allah da şöyle buyuruyordu:
“İleyhi yas’adu el-kelimü’t-tayyib ve’l-‘amelu’s-sâlih yerfe‘uh.
Kelime-i tayyibe O’na ağar, ne ki katına ulaşmasını amel-i
sâlih sağlar!”
Dua ile!
11.07.2021
GARİBCE
Etiketler: İlim-amel, bilgi-teknoloji
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder