Öyle
anlaşılıyor ki insanlar, öteden beri kendi kabına sığmak istemiyor ve dünyaya
açılmayı eskiden beri arzu ediyor ve küresel ölçekte eskiden de dolaşıyorlardı.
Ulusdevletler ve onların çıkarmış oldukları pasaport yoktu. Ne var ki yollar
uzak ve tehlikeliydi. Haberleşme çok yavaş ve muhataralıydı. İki alet çıktı.
Biri telefondu, iletişim teknolojisini temsil ediyordu. Diğeri de bilişim
teknolojisinin temsilcisi bilgisayardı; bilgi saymak, bilgi üretmek de onun
işiydi. Çok kısa zaman içinde, bir insan havsalasının alamayacağı kadar işlem
artık hatasız olarak yapılabiliyordu. Sonunda bu iki teknoloji harikası evlendirildi
ve bu evlilikten internet adlı çocuk doğdu.
Epey bir
zamandır çatılardaki boynuzları ile damlardaki güzelliklerden eser bırakmayan,
Çamlıca tepeleri gibi en nadide yerlerdeki asıl büyük boynuzlarla gerçek
anlamda bir çevre felaketini doğuran deccalin (televizyon) bütün evleri bütün
zamanları istilasının ardından şimdi de bu çıkmıştı.
Eskilerin
ecit mecit (Yecûc Me’cûc) dedikleri kıyamet alâmeti herhalde bu olmalıydı.
Çünkü nasıl kıyametle dünyamız öbür dünyaya evrilecekse, medya ve özellikle de
internetle geleneksel koca dünya, Aladdin’in dev cininin küçük lambasının içine
konulması gibi sanal bir ağın içine sığdırılabilmişti. Çağa damgasını vuran
internet, telefonu ve bilgisayarı olan herkesi yekpare bir mekan içine aldı ve
böylece zaman ve mekanı ortadan kaldırmış ve dünyayı gerçekten küçük bir köye
çevirmişti. Hatta köy bile büyüktü, şimdilerde koca dünya ancak bir alışveriş
merkezi kadardı.
Ve biz canlı
yayından Amerika Büyük Devletleri’nin başkanının golf oynamasını, köpeği
ile dolaşmasını, Moniko’ya sarılmasını, kraker yerken boğulacak hale gelmesini,
Ebru Gündeş’in herkesin gözü önünde gözlerinin ışığının sönüp, yanındaki
kişinin üzerine yığılmasını -bir öbür tarafa gidiş provası yapar gibi-
izlerken, yılbaşı tâ Avustralya’dan başlayarak saat saat bütün dünyayı
dolaşırken ve hep birlikte onlarca kez yeni yıla girerken… İspanyol boğaların
önüne düşmüş çılgınlar gibi çığlıklar atarken, arenada Oley! Oley! diye haykırırken,
Brezilya karnavalında anadan uryan insanlık kaçkınlarını evimizde ağırlarken,
evet dünya ile hop oturup hop kalkarken giderek artan bir dozda burnumuza çalan
pis kokunun, apartman komşumuz kimsesiz falanca insanımıza ait üç günlük, beş
günlük cesetten geldiğini öğreniyoruz. Ah bu rüzgarlar, ah bu hava, hâlâ
dünyanın değiştiğinden haberi yok, uzakların yakın edildiğinin aksine yakının
uzaklaştırıldığının farkında değil. Sırası mıydı şimdi, ne güzel global bir
alışkanlık olarak globla beraber, global içki ve meşrubatlarımızla,
globalleşmiş zevklerimizle global başkanı, global yıldızı, global futbolu,
global karnavalı seyrediyorduk. Artık sadece George Orwel’in Büyük Birader’i
gözetlemiyor, hep birlikte Biri Bizi Gözetliyor’da anahtar deliği haline
getirdiğimiz televizyon ve bilgisayar ekranından gözetlemenin keyfini
çıkarıyorduk.
(Eski bir yazı,
her şey biraz fazlasıyla aynı, güncellenmesi için sadece oyuncuların ismi değişecek).
Sevgiyle ve
saygıyla kalın!
09.07.2012
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder