11 Ocak 2014 Cumartesi

İnsanlık Dünyasına Hoş Geldin Ey Kutlu Nebi!



İnsanlık rahminde doğum sancıları başlamıştı ve sana halvet sevdirilmişti. Hatice’ne veda eder ve Hıra’ya çekilirdin. Günler günleri, geceler geceleri kovalardı. Azığın bitince döner ve Hatice’n seni gene uğurlardı. “Neden bizi kendi halimize bırakıp gidersin” demezdi.
Doğum anı gelmişti ve gök kapılarını sana açmıştı.
İkra emri ile yüzleşmiştin. Rabbin adına insanları Hakk’a okumak ile görevlendirilmiştin.
Hatice’ne geldin. “Beni örtün!” dedin.
O sevgisiyle, şefkatiyle bürüdüğü gibi seni örttü ve teskin etti. Olup bitenlerden kaygılıydın. O, “Allah seni asla darda bırakmaz. Çünkü sen  akrabalık haklarını gözetir, sılayı rahimde bulunursun, kimsesizin sığınağısın, yoksulun yanındasın, misafir ağırlarsın, darda kalanların imdadına koşarsın…”  dedi ve bir bir meziyetlerini saydı.
Böylesi kutlu bir insanı Rab sahipsiz bırakmazdı ve terk etmezdi.
Seni Amcasının oğlu Varaka’ya götürdü.
O seni dinledi ve senin bu ümmetin peygamberi olduğunun müjdesini verdi. Tabi aynı zamanda karşılaşacağın sıkıntıların da habercisiydi bu.
Seni yüreklendiren ve görevlendiren her buyrukla birlikte görevinin ağırlığı arttı ve yerine getirmek uğruna her şeyini feda ettin. Hatice’n hep yanındaydı. O kadar yanındaydı ki o öldükten sonra dahi hiçbir zaman ona karşı duyduğun vefa ve minnet duygusunu unutmadın ve Ayşe’n gibi eşsiz biri bile ömrü billah hep onu kıskandı senden.
Müslüman olması için nice kereler Allah’a yalvardığın ama bir türlü nasibdar olmayan amcan Ebu Talib de bu yolda sana çok müzahir oldu. Ehl-i Beyt’inden olan Ali de onun sana bir armağanı idi.
Her bir müslümanın bu uğurda ortaya koyduğu bir çilesi vardı. Kimi canıyla, kimi malıyla, kimi sevdiği yurdunu terk suretiyle bu yola baş koyduklarını ispat etmişlerdi.
Ne arayışlara girdin ya Rasulallah!
Sonunda katline ferman çıkmıştı Kureyş’in elinden. İşte böyle bir can pazarında sana açılan bir kucak olan Yesrib’e bütün inanlarını gönderdin ve arkalarından da sen gittin.
Onlar beklemedelerdi seni, üzerlerine bir dolunay gibi doğdun Veda tepelerinden.
İlk işin tüm inanların için mihver olacak mescidin inşası idi.
Davrandın ve 186 haneyi tek bir hamlede Medineli hane sahipleriyle kardeş yaptın,  hiçbir şeyi olmayan, her şeylerini arkada Kureyş’e terk ederek canlarını kurtarma pahasına avuçlarında kor ateş gibi taşıdıkları dinlerini söndürmemek için sığındıkları bu yeni yurtlarında onları çaresizlikten ve kimsesizlikten kurtardın. Onlar da öyle büyüklerdi ki kendiler fakr u zaruret içinde olsalar bile kardeşlerini kendi özlerine tercihi üzerlerine konmuş bir talih kuşu bilirlerdi. Hem evlerini, hem aşlarını paylaştılar. Böylesi kadirşinas insanlara Allah Ensar adını koydu ve kitabında Muhacirinden sonra kıyamete kadar saygı ile anılacak bir mevkiye onları yerleştirdi.
İmdi bir muhacirinimiz vardı ve bir de onları bağırlarına basan ensarımız. Ve biz de oların izlerinden gelenler olarak Yüce Rabbimizin rahmetinden ümitvarız.
Seni bu yeni yurdunda da kendi haline bırakmadılar. Sen önce barış dedin, herkesi etrafında toplamaya çalıştın. Lakin Kureyş’in azıtmaları sonucu kimi münafık oldu, seni hızlana sürüklemek istedi, kimisi hıyanet edip seni arkandan vurmayı diledi.
Hele Kureyş müşrikleri vardı ya sizi kovmaları yetmezmiş gibi birde sizden geride kalan her ne varsa onları satıp parasıyla sizin üstünüze yürüyecek ve sizi tümden yok edecek bir ordu kurmak üzere bir kervan oluşturmuşlardı. Sen bunların dönüşünü gözettin ve vurmak istedin lakin  ilahi yazgı seni kervanla değil, üzerinize gelen azgın müşrik ordusuyla karşılaşmanızı çoktan yazmıştı bile.
Bir avuç kendini Allah’a adamış müminlerinle kendilerinden üç kat daha fazla bir orduyu o gün dize getirdiniz ve ne kadar küfrün elebaşısı varsa hepsini Bedir’in kör kuyularına doldurdunuz.
Bundan sonra savaş talii saatin sarkacı gibiydi, bir kazandın bir kaybettin. Ama Allah sonunda sana öyle bir fetih nasip etti ki artık bir devir kapanmış, yeni bir devir başlamıştı. Artık hicret yoktu, Hak yolda, hakikat uğruna baş koymak ve bir de İslamlığın gereğini yaşamak ve yaşatmak vardı.
Ve final muhteşemdi. Veda haccında 120 bin sahabene ilan ettiğin ilkeleri bugün bile hala insanlık ufkumuza konulan en yüce değerler görüyoruz.  O gün senin kutlu ayakların altına aldığın insanlık ayıbı davranışlardan hâlâ kurtulamamış olmaktan utanç duyuyoruz. Senin o sağıltıcı soluğuna bugün de en az o günkü gibi öylesine muhtacız ki!
Ya Rasûlallah! Sen, bir peygamberdin ve ümmetine şahit tutuldun. O demde sen ümmetinden hazır olanların gaib olanlara şahit olmalarını istiyordun. Ve bu görev halka halka ta bize kadar gelmiş bulunuyor. Biliyoruz ki şu anda biz şahidiz ve senin emanetini elimizden geldiğince eksiksiz olarak ulaştırmayı varlık amacımız olarak görüyoruz. Lakin kusurumuz çoktur, liyakatimiz yoktur. Bunu da biliyoruz.
Sen, devlet istememiştin ama devlet kendi gelmişti.
Arkandan nice halifelerin geldi. İkilinin ikincisi ve üçlünün üçüncüsü. Yollarını yolun saydığın Râşid halifelerin…
Bize gelince en büyük devlet sana ümmet olmak ve bunun nasıl bir şeref olduğunu idrak etmekti.
Senin bu hayata veda ederken son sözün “İla’r-Rafîki’l-a’lâ” demekti.
Bize de senin civarın olsun ya Rasûlallah!

11.01.2014

GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...