Kur’an tertibine göre beşinci suremizin ilk ayeti şöyle başlıyor:
يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَوْفُوا بِالْعُقُودِ …
“Ey iman edenler! Verdiğiniz sözleri yerine getirin...!” (Mâide 5/1)
“Verilen sözler” diye çevirdiğimiz “ukûd” kelimesi “akd”in çoğuludur.
Sözcük anlamı “düğüm” demektir.
Düğüm nasıl atılır?
İki ipin/ ipliğin uçları bir araya getirilir ve yapılan maharetli bir işlemle bunların birbirine bağlanması sağlanır.
Türkçemizde akit kelimesi sözleşme anlamında kullanılır.
Bir sözleşme ya da akit için iki tarafın olması ve bunların iradelerini özgür bir biçimde aynı şey üzerinde ortaya koymaları gerekir.
Ayetteki العقد atılan düğüm gibi pekiştirilmiş olarak verilen söz, vaat ve ahit demektir.
Zemahşerî’ye göre burada sözü edilen ahitlerden maksat, Allah Teala’nın kulları üzerine yüklediği ve gereği ile onları sorumlu tuttuğu yükümlülüklerdir.
Bu ahitlerden maksadın insanların kendi aralarında yapmış oldukları güven esasına dayalı karşılıklı teminatlar içeren sözleşmeler olduğu da belirtilir.
Ayetin genel bir ifade ile sevkinden her iki anlamın da kastedilmiş olması mümkündür.
İnsanlar arasında yapılan sözleşmelerin düğüm temsili üzerinden ifadesi açıktır. İki insan bir araya gelir ve almak ya da vermek istediği şey ile ilgili iradesini ortaya koyar –ki buna icap denir-, karşı taraf da ona uygun bir şekilde iradesini ortaya koyarsa –ki buna da kabul denir- düğüm atılmış dolayısıyla akit yapılmış olur. Artık her iki tarafa da düşen bu akdin, sözleşmenin gereğini yerine getirmektir.
Peki, Allah’a verilen söz, ahit anlamında bu düğüm işi nasıl gerçekleşmiş olur.
Bunun izahını esasen emanet ayetinde[1] bulmamız mümkün. Hani Allah, emaneti göklere, yere ve dağlara arz etmişti de onlar kaçınmışlardı, onu insan yüklenmişti.!!
Koca koca göklerin, yerin ve dağların kaçınıp da minnacık varlığı ile insanın yüklenmesi “yatkınlık” anlamındadır.
Yani emanet öyle bir şeydi ki onu yüklenmeye ne gökler, ne de yer ve ne de başka bir cesim varlık yatkın değildi. Ona yatkın olan yegâne varlık insandı. O yüzden de İnsan onu üstlendi, daha doğru ifade ile emanet onun üzerinde kaldı.
Yüce Allah varlık âlemini var etmeyi, insanlık âlemini de halife kılmayı irade buyurunca hilafetin gereği olan sorumluluğu kime tevdi etmeliydi. Ey insan dedi, bak seni öyle bir donanımla yaratacağım ki, bu işe liyakatli olan yegane varlık sen olacaksın. Bu itibarla bundan kerli emanet denilen şey yani yeryüzünde Allah’a hilafet etme, O’nun her bir esmasının tecellilerini gerçekleştirme yetki ve sorumluluğu senin boynuna binecek, istesen de istemesen de… Çünkü varlık alemine çıkarken ki donanımın (fıtratın) bunu iktiza edecek. İnsan da fıtrat diliyle “Evet!” dedi böylece ahit tamamlanmış oldu.
Ve şimdi sen ey insan! Vaktiyle fıtrat diliyle vermiş olduğun ahdin, yapılan sözleşmenin gereğini yerine getir.
Unutma ki sadece sana öğretilen esmâ’nın tecellileri sende ve seninle olacaktır.
O büyük ahde vefasızlıkla kafir olma. Kafirlik, mutlak gerçekliğin üzerini örtme çabasıdır.
Büyük ahdin gereğini yerine getirdiğin gibi, kendi aranızda gerçekleştirmiş olduğunuz ahitlerin, sözleşmelerin gereğini de yerine getir.
İslam’ın gerçek ederi işte bu ahlakilik ilkeleri iledir.
Namaz, oruç, hac, zekat gibi şeyler ise İslam’ın sadece şartlarıdır. Yani bunların varlığı İslamlık için gereklidir lakin varlıkları İslamlığın kendisi değildir; asıl İslamlık için verilen sözlere vefa gibi ilke ve esaslara ihtiyacımız vardır.
Dua ile!
15.11.2014
GARİBCE
[1] {إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا } [الأحزاب: 72]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder