Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Evet, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Rahmete, şefkate, sevgi ve
saygıya, hak ve hukuka riayete ne kadar
çok ihtiyacımız var.
Allah insanları yaşasın diye yarattı. Yaşamak, var olmamızın bir gereği.
Bu itibarla insanlar ölmek için yaşamazlar. Ne var ki ölüm mukadderdir ve
herkes erinde geçinde ölür. Ölmek hiçbir zaman amaç değildir; sonuçtur. Şehadet de olsa ölüm istenilen, beklenilen,
özlenen şey olmamalı. Çünkü var oluşumuzla yaşamak aynı şeydir. Varlığımızın
amacı da sonsuz bir hayata evrilmeyi sağlamaktır; cennetiyle cehennemiyle.
Bize yurt olarak tayin edilen işte burada yaşarken, yaşantımıza engeller
çıkarma, hayatımıza kastetme gibi saldırılar olabilir. Herkesin huzur içinde
yaşantısını sürdürmesi ve asıl amacı gerçekleştirmek doğrultusunda çaba sarf
etmesi asıl olmakla birlikte bu yolda saldırılara maruz kalmak her zaman için
söz konusu olabilmektedir. İşte bu türden saldırıları defetme ve ortak yaşam
için bir huzur iklimi oluşturma tüm insanlığın aynı zamanda vazifesidir. Can ve
mal güvenliği, din ve vicdan özgürlüğü, insanlık onur ve haysiyeti, neslin
bekası, insanın varlık amacı doğrultusunda kendisini gerçekleştirebilmesinin
imkanları vb. gibi insan yaşantısı için olmazsa olmaz kabilinden insanlık
ufkunda yer alan bir takım değerlerin her bir şahıs için aynı derecede var
edilmesi ve korunması gerekir. Bütün bunlar insanca yaşamak içindir. Lakin yeri
ve zamanı geldiğinde bu değerler için yaşamın bizzat kendisi de feda edilmeyi
gerektirebilmektedir.
Uğrunda feda edebileceğimiz yüce değerler yoksa ve yaşantımız insanca bir
yaşantı değilse yaşamın da ne anlamı
olabilir ki? İşte şehadet bu fedayı cana denir ve ancak hiçbir zaman amaç
değildir. Şehadeti insanlık için bir amaç gibi takdim etmek yanlıştır ve yanlış
sonuçlar doğurmaktadır. Haydin ben ölmeye gidiyorum, demek başka, ben yaşamın
önüne çıkarılan engelleri kaldırmaya gidiyorum, gerekirse bu uğurda ölürüm ve
bu ölüm benim için yanlış gidişata müdahil olduğumun tanıklığı olur, demek
başkadır. Bu inançla mücadele edip ölmem halinde kaybedeceğim bir şey de
yoktur. Zira ölüm yeni bir hayatın eşiğidir. Varlığım insanlığın varlığına,
insanlık değerlerinin ikamesine adanmıştır. Bu itibarla zararda ziyanda da
değilim. Naçiz varlığım insanlığın değerler dünyasında yaşamaya devam edecek,
ufukta parlayan meşaleler gibi insanlık dünyasını aydınlatacaktır. Bu itibarla
bu sonuç övülen, takdir edilen ve ödüllendirilen bir sonuçtur. Allah yolunda
öldürülenler “ölüler” değillerdir. Onlar, insanlık tarihi boyunca hep diri
olarak varlıklarını sürdürecekler ve insanlık dünyasının parlayan yıldızları
olarak ufkumuzu aydınlatacaklardır. Onlara selam olsun!
Çok zor bir süreçten geçiyoruz.
Bizi bu hale sürükleyen sebepler nelerdi? Şimdi bunları irdelemenin ve
suçlu aramanın çok bir anlamı da yoktur. Şu anda çok tehlikeli bir yuvarlanma
hali var gibi gözüküyor. Heyelan bölgelerinde tek bir taşın yuvarlanması büyük
felaketlerin oluşması için yeterlidir. Sathı mailde yuvarlayacağınız bir kar
topunun çığa dönüşmesi ve ardından korkunç yıkımları getirmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir.
Şimdilerde korkunç bir kin ve hınç dalgasının giderek büyüyen bir şekilde
toplumu sardığı ve istikrarı kökünden sarstığı gözükmektedir.
Böylesi bir ortamda herkese etkin bir rol düşmektedir. İnsan olarak
amacımız yaşamak ve yaşatmak olmalıdır. Ortak değerlere sahip çıkıp onların
egemen olacağı huzur ve sükun ortamının oluşması için hepimizin çaba göstermesi
lazımdır.
İnsan olarak hepimiz birbirimizin eşi olmaktayız. Ama Müslümanlar olarak
ayrıca kardeş bulunuyoruz. Dolayısıyla insan olan herkese karşı yerine
getirmemiz gereken bir hukukumuz olduğu gibi, ayrıca Müslüman olan kardeşlerimize
karşı daha da özel bir hukukumuz olmaktadır.
Adil olmak zorundayız ve “bir kavme olan hıncımız, kin ve öfkemiz bizi
adaletten ayırmamalı”dır. Adalet herkese hak ettiğini vermektir. Ne eksik ne
fazla. Dolayısıyla bir kimse bir suç işlemişse onun işlediği suça denk bir ceza
ile cezalandırılması adaletin gereğidir. Ancak iyi semereler verecekse cezalandırma yerine affetme yoluna da
gidilebilmelidir ve buna “ihsan” denilmektedir. Karşısındakini bende edecek bir
erdemdir.
Suç ve cezada şahsilik ilkesi esastır. Benim işlediğim bir cinayet
yüzünden hiç ilgisi olmayan, tamamen masum bulunan bir yakınımın
cezalandırılması adaletle bağdaşmaz. Bu tutum, kin ve intikam yumağının giderek
büyümesi ve toplumu tümüyle sarmalına alması gibi sonuçlar doğurur.
Genel huzurun bozulduğu ortamlarda suçluların affedilmesi, kayırılıyor
gözükmesi toplumda infiallere sebep olabilir. Bu itibarla mekanizmaların
gecikmeden devreye girerek adaleti tesis etmesi bir zorunluluk olarak arz eder.
Ateşin düştüğü yerde anında söndürülmemesi, giderek büyümesine ve sonuçta
kontrolden çıkan yangınlara döner. Toplum adaletin yerine getirilmesi için
yardımcı olmalıdır. Ancak kendiliğinden ihkakı hakka kalkışması, linç
girişimlerine ve sonuç itibariyle işin tamamen çığırından çıkmasına sebep olur.
Her konuda teenni ile hareket etmek, aceleci davranmamak önemli bir
erdemdir. Ancak fitnelerin körüklendiği ortamlarda fevri hareketlerde bulunmak
ve şüyuu vukuundan beter olan haberlere inanarak, tahkik etmeden eylemlere
kalkışmak, hiçbir zaman telafisi mümkün olmayan zarar ve mefsedetlere sebebiyet
verir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’sinde bile münafıkların en zor ve kritik
dönemlerde toplumun maneviyatını nasıl sarstığı malumdur. Dolayısıyla bu
hastalıklı tipler ve provokatörler her zaman ve toplumda var olurlar ve
bunların en çok sevdiği ortamlar da muhataralı ortamlardır, puslu havalardır.
Bunlara prim vermemek, onlara verilecek en güzel cevaptır. Yangın yerine dönmüş
ortamlara odun taşımak, yangını büyütmekten başka bir işe yaramaz. Bir de ateşe körükle gitmeye ne demeli?
Bir de ulu orta insan cesetlerinin teşhir edilmesi vicdanları çok
acıtıyor. Düşmanınız dahi olsa, savaş hukuku gereği öldürdüğünüz bir düşman
askeri dahi olsa, onların cesetleri Allah’ın
birer emanetleridir. “Bir çukur hafriyle ilâ cehenneme zümera” da olsa onlara
karşı saygılı olmak insanlık gereğidir. Kabil’in kin ve öfkesi Habil’i öldürttü
ama onu sırtında taşımasına ve nihayetinde gömmesine de engel olmadı.
Dua ile!
10.09.2015
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder