Acırsanız acınırsınız!
Rahman ve Rahim olan
Allah adına/ adıyla!
Geçenlerde bir
arkadaş sanki bir kaziyyeyi muhkeme imiş gibi “Acırsanız acınırsınız!” dedi.
Ben de “Sadakallahulazîm!”
deyiverdim.
“Yok ya ayet
değil!” dedi.
Dedim: Öyle ise
“Sadaka rasulullah!”
Dedi: “Hadis de
değil.”
Dedim: “Ne o
zaman?”
“Bilmem! Bugünlerde
herkes söylüyor ben de söylüyorum” dedi.
Garibce olarak bu
sözü düşündüm, düşündüm, tarttım, ölçtüm, biçtim. Ne kitapta ne Sünnette yerini
bulamadım. Bu söz bana Müslümanca gelmedi.
Bir kere
gelenekte adaletten öte ihsan diye bir mertebe var.
Affetme var.
Hoşgörü ve
bağışlama var.
Peki, kimi hoş görüp,
kimi bağışlayacaksınız?
Elbette size
kötülük edenleri bağışlayıp, size iyi davranmayanlara karşı hoş görülü
olacaksınız.
Dostlarınıza ve
size iyilik edenlere değil herhalde. Onlara karşılığınız olsa olsa teşekkür ve mükâfat
olur.
Hem gelenekte
şefaat diye bir şey var. “Peki, kime?” denilecek olursa cevabı da hazırdır: “Ümmetimden
büyük günah işleyenlere!”[1]
Ya şefaat yok, ya
da şefaat iyi bir şey değil!
Eğer var ve iyi
bir şey ise yukarıdaki söz Müslümanca değil.
Siz Uhud’da
canlarını size siper edenleri bağışlamayacaksınız. Bağışlayacaksanız sizin
canınıza kastedenleri, Can Hamzaların karınlarını deşen Vahşileri affedip
bağışlayacaksınız. Bağışlayacaksınız ki sizin için erdem olsun, ihsan olsun,
davanız izzet bulsun.
Kimse İslam adına
suçluyu, suçu miktarınca cezalandırmayın, diyemez. Çünkü bu adalet olur.
Cezalandırmaz, kayırır, geciktirir, sümenaltı ederseniz adaletsizlik olur.
Ama bu tecziye,
suçun tam teşekküllü olarak işlendiğinin ispatı halindedir. Bu durumda yani
suçun kesin olarak ispatı halinde cezalandırma gereklidir ve sınır çizgileri
mesabesinde olan Allah’ın hadlerinin uygulanmasında kimsenin acıyacağı da
tutmamalıdır. Bu konuda ayırdım yapılmaksızın herkese karşı kesin bir tavır ve
kararlılık gösterilmelidir. Muhammed’in kızı Fatıma da olsa hak eden, hak
ettiği cezayı hem bilmeli hem de bulmalıdır. Bu Allah’ın bir emridir[2].
Buna mukabil suçun
ispatı öncesi Müslümanca tavır olabildiğince örtücü ve şek ile (% 50’lik bir
bilgi olması halinde) hadlerin defedilmesi tavrıdır.
Müslümanca tavır:
“Affetmede edeceğiniz hatanın, cezalandırmada edeceğiniz hatadan daha hayırlı
olduğuna”[3]
inanmanız ve gereğini yapmanızdır.
Hem siz
yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökteki de size merhamet etsin.[4]
Bu itibarla yukarıdaki
sözü her kim telkin ve terviç ediyorsa yanlış yapıyor.
Allah’ın doksan
dokuz güzel ismi var; bunlardan kimi cemal kimi celal tecellisi içindir. Ama Müslümanın
hayatının her anında ve her davranışında şiarı ona besmele yani Rahman ve Rahîm
olan Allah’ın adıyla/ adına başlamasıdır.
Kuşatıcı olan
budur.
“Müntakim” ismini
bile Rahman ve Rahîm Olan’ın ismi bilmektir.
Müslümanca olan tavır
budur.
Garibce bir
avazdır.
Duyan duyar, uyan
uyar.
Duyanlara,
uyanlara selam olsun!
Dua ile!
04.03.2018
GARİBCE
[2] اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ
وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي
د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ
وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
"Zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine
yüz sopa vurun. Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini
uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın." (Nûr; 2)
[3] ادرؤوا الحدودَ
عن المسلمين ما استطعتم ، فإن كان له مخرجٌ فخلوا سبيلَه ، فإن الإمامَ إن
يُخْطِئْ في العفوِ خيرٌ من أن يخطئَ في العقوبةِ
[2] اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ
وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي
د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ
وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
"Zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine
yüz sopa vurun. Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini
uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın." (Nûr; 2)
[3] ادرؤوا الحدودَ
عن المسلمين ما استطعتم ، فإن كان له مخرجٌ فخلوا سبيلَه ، فإن الإمامَ إن
يُخْطِئْ في العفوِ خيرٌ من أن يخطئَ في العقوبةِ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder