Hafta sonu Bursa’da Günümüzde İslam’ı
Anlamak panelindeydik. Panelin koçu hepimizin de hocası Salih Tuğ idi.
Hocamızın latif katkılarından biri de akıl ile gönül ilişkisi üzerine idi.
Hoca vaktiyle Edebiyat Fakültesi
İslam Araştırmaları Enstitüsü Müdürü iken Cuma vakti yaklaşmış, abdest
alacaklarmış. Lavabolar genelde abdest almaya pek uygun değil, malum. Hüseyin
Atay Hoca da yanında. Salih Hoca ayaklarını yıkamak için uğraşıyor,
zorlanıyormuş. Hüseyin Atay:
“-Sen bilmiyor musun? Benim bu
konudaki görüşümü. Çorap üstüne de mesh etmek caizdir ve bunun dinde yeri
vardır. Hal böyle iken neden kendini zora koşuyorsun?” demiş.
Salih Hoca’nın cevabı:
“-Efendim, biliyorum bilmesine de,
lakin gönlüm yatmıyor…” demek olmuş.
Gel zaman git zaman aradan otuz kırk
sene geçmiş. Salih hocam maşallah yine dinç ve hala sportmen, lakin yaşın
icabını da takdir etmek ve kendisine saygıda kusur etmemek lazım. O yüzden hoca
birilerine dayanarak yürüyor ve merdivenlerden vb. tutunarak inip çıkıyor.
Salih Hoca panelin değerlendirme
oturumu konuşmacılarındandı. Vaktiyle Hüseyin Atay hoca ile olan bu hatırasını
naklettikten sonra ilk kez bugün Hocanın fetvasıyla amel edip, çoraplarına
meshettiğini söyledi. Yıllardır aklına yatan bir şeyin ancak otuz kırk sene
sonra da gönlüne yatması, bizim insan olduğumuzun bir göstergesi olmalı. Nitekim
Hz. Peygamber (s.a.v.), önündeki sofrada bulunan etin Keler olduğu
söylenince elini çekmişti. “-Haram mı Ya
Resullallah!” dediklerinde de “-Hayır, lakin içim çekmiyor!” cevabını vermişti.
Benim kayın pederim bir vakitler “Sandalyede
namaz kılanlara verip veriştiriyordu? Şimdi ise yere oturduğu zaman tek başına
ayağa kalkamadığı için, sandalyede oturarak namazımı kılabilir miyim, çünkü
böyle kılarsam bastonlara dayanarak ayağa kendim kalkabiliyorum diye benden
fetvasını soruyor.
Panelin en son değerlendirme ve
teşekkür konuşmacısı vakıf insan Yunus Vehbi Yavuz Hocamız ise, kendisinin bu
konuyu araştırdığını ve bir yanlış anlama sonucu insanların bunu yapmaktan
kaçındıklarını, çorabın ayakta durmasını içinde ayak olmaksızın potin gibi
durması anladıklarını, oysa maksadın çorabın ayakta durması, sıyrılıp aşağıya
düşmemesi olduğunu ve buna sebep de kendisinin kırk yıldır bunu yaptığını,
hatta annesinin de yaşlanınca bunu kendisinin de yapıp yapamayacağını kendisine
sorduğunu ve aldığı cevaba istinaden onun da uyguladığını vb. anlattı.
Buradan Garibce alacağımız ders şu
olmalı:
Bir şeyin demek ki doğru olması
yetmiyor, gönle de yatması gerekiyor. Bunda da öteden beri aşinalığın büyük
yeri olduğu anlaşılıyor.
İçinde bulunduğunuz hal ve durum,
şiddetli ihtiyaç ise bu tür kabullerin arkasından iticisi işlevini görüyor.
Hocalarımıza sağlıklı uzun ömürler
diliyorum.
Allah’tan cümlemizi erzel-i ömüre
düşürmeden sağlıklı yaşlılar olarak ibadetlerimizi sühuletle yapabilmeyi niyaz
ediyorum.
Dua ile.
01.06.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder