Bir büyük abdal Hakk’a yürüdü.
Çocuk iken abdal gelmiş dediler mi dağlara kaçardık. Çünkü abdallar bülük keserlerdi. Biz çocuklar öyle bilirdik. Yanımızda kız çocukları da kaçarlardı. Öyle bir abdal korkusu vardı. Başka yönleri bizi ilgilendirmezdi. Oysa kalbur yapmak, sepet örmek, kalaycılık yapmak, dişçilik yapmak... gibi pek çok iktisadî katkıları olurdu. Ha bir de düğünler onlardan sorulurdu. Çalgıcılar hep onlardan olurdu.
Abdal, “bedel” ya da “bedîl”in çoğulu olmalı. Diğer bir çoğul şekli de “büdelâ”. Anlamları ise oldukça derin. Tasavvufî manalar içeriyor. Evliya arasından seçilmiş kırklar’dan her birinin adı anlamında kullanılıyor. Çoğulu da büdelâ geliyor.
Nasıl oldu bilinmez her iki çoğul şekli de bizim günlük dilimizde aptal ve budala olmuş ve hakaret içeren, aşağılamayı amaçlayan bir kullanıma dönüşmüştür.
Biz Türkler hepimiz Türkü dinler, türkü söyler, türkü severiz:
Bunca erler evliyalar
Türkü sever türkü söyler
Görür gözlü enbiyalar
Türkü sever türkü söyler.
Türkü sever türkü söyler
Görür gözlü enbiyalar
Türkü sever türkü söyler.
Askerde bir moral gecemiz olmuştu. Kısa dönem erleri arasında. Bizim Yüksek İslam Enstitüsü mezunu bir arkadaşımız vardı. Allah vergisi bir sese sahipti. Program onun üzerinde idi. Planlandığı gibi üç beş şarkı falan söyledi. Ama sonra iş tabii mecrasını girdi saatlerce türkü söyledi. Herkes de coşku ile dinledi. Demek ki Türk ancak türküde karar kılıyor, ruh huzurunu türküde buluyordu.
Bizim İmam Hatip neslinde nereden beslendiğini pek bilemediğim bir musiki düşmanlığı vardı. Belki Hanefî geleneğinden geliyordur. Çünkü Hanefî metinlerine göre “el-Lehvü harâm velev bi darbi’l-kadîb= eğlence haramdır, isterse bir çubukla vurularak çıkarılan ahenkli seslerle bile olsa!” (Bu metinde geçen “kadîb” söğüt dalından yapılan düdük gibi bir enstrüman adı da olabilir. Bütün aramalarıma rağmen böyle bir karşılığının olduğunu bulamadım.) Bunun sonucunda nerede bir davul zurna duysak şeytan eğlencesi bildik, nerede bir saz görsek şeytan düttürüsü saydık. Ozan “Şeytan bunun neresinde” diye elindeki sazın gıdıklamadık yerini koymadı, neresinde haydi göster dedi durdu ama “Yoo, dedik biz mutlaka olmalı, kitaplarda öyle yazıyor!”
Neyse ki insanın sağduyulu yapısı kitapta her yazılana da iltifat etmiyor, etkilendiği bir şey karşısında bu söz olsun, name olsun, bir sazın teli olsun gönlünü ona açıyor, oradan soluklanıyor. Böylece yobazların kendisine boğmasına fırsat vermiyor.
İşte böyle bir havada bile, Ey Abdal Neşet! biz seni çok sevdik. Seninle türküyü bir daha sevdik. Seninle abdallığın ne demek olduğunu yeniden öğrendik.
Senin öz yeğenin –o şimdi Hadis profesörü-, ruhuna eş bildiği sazını imam hatip sıralarında duyduklarına sebep hezene asmış ona yirmi otuz yıl hiç dokunmamış, ama bakmış ki gerçeklik söylenenlerde değil, özde duyulanlarda, indirmiş hezenden sazını vurmuş tellerine, vurdukça bu Garibce de dahil su serpmiş nicelerin gönüllerine... Ellerine sağlık diyoruz şimdi. Belli ki sizin ocak daha çok Neşetler çıkaracak. Ocak boş kalmayacak. Siz var oldukça bizim susamış gönüllerimiz, yanmış ciğerlerimiz az da olsa serinlemiş, huzur bulmuş olacak.
Garibce’nin Gurbet Türküsü adlı yazısını okuyanlar bilir ki ey Neşet Agam, kıtalar arası gurbetin göyündürdüğü, etrafa konursu saçan yüreğini Garibce senin “Mevlam ayrılık vermesin Goğde uçan guşa leylam!” türkünle söndürmeye çalışıyordu. Ben eminim ki hasretle yanan her kalbin, gam kederle dolan her gönlün dilinde senin şu ya da bu türkün hep olmuştur ve olacaktır. Senin bedenin, hasretini bitirdi ve bir emanet olarak vatan bağrına, baban Muharrem aganın ayaklarının ucuna bizzat seni seven milyonların eliyle tevdi ediliyorsun. Ama ruhun türkülerinle bizim yanık bağırlarımızda, bizim ruhlarımızla eş olmaya hep devam edecek. Türkler var oldukça türkü sevecekler, türkü söyleyecekler ve dudaklarında senin türkülerin hep var olacak.
Sazının ve sözünün etkisini ölçebilecek ah bir ölçerimiz olsa da millete rol biçenler, ahkam kesip nizamat verenler senin durumundan ibret alsalar!
Ruhun şad olsun!
26.09.2012
GARİBCE
Değerli kardeşim, kalemine yüreğine sağlık ne güzel yazmışsın... behrhudar ol...
YanıtlaSillayık olmadığım değerli iltifatın için de teşekkür ederim...
saygı ve hürmetlerimle...
Aziz ustamızın ruhu şad olsun.... ruhuna sonsuz rahmetler diliyorum...
Ahmet Keleş
YanıtlaSilherdogan38@.
Sevgili Garibce'm!Görüyorum ki seni uzaktan daha çok seviyorum.Zira yanımda günlerce otursan işe yarar tek kelime etmezsin..Yoksa 'kabz' halin bizden mi kaynaklanır..?Öyle ise vah bize,yazık bize..!
Doğrusu yazılarındaki ifade gücün,anlatımdaki vüs'atin büyüleyici bir atmosfere götürüyor insanı..Hep kendimizden bir hal,bir tavır görüyoruz;bir ruh,bir nefes solukluyoruz..Var ol...Daim ol,hep böyle 'velüd' olasın,derya u denizde inci toplayasın...
Sizlerin rahle-i tedrisinden geçmenin bahtiyarlığını bizlere birkez daha tattırdınız kıymetli hocam...Rabbim sizlere hayırlı,afiyetli ve bereketli uzun ömür versin...
YanıtlaSil