Yahudiler,
ehl-i kitap olması hasebiyle ümmî Araplar arasında üstün bir imaja sahip
idiler. Onlar kitap sahibi olmalarına karşın Araplar “ümmî” idiler, daha
analarından doğdukları hal üzere bulunuyorlardı; ne kitapları vardı, ne elleri
kalem tutardı. Yahudiler, bu anlamda onlara fark atardı. Yesrib’de birçok Arap,
kendileri benimsemediği halde çocuklarını Yahudilere verirler ve onlar gibi
yetişmelerini isterlerdi.
En önemli
inançlarından biri de bekledikleri Mesih’in gelmesi ve dünyaya yeniden bir
nizamat vermeleriydi.
Aslında bekledikleri
Mesih gelmişti, ama onun “ümmîler” arasından çıkması kabul edilebilir değildi.
Nitekim kabul etme bir tarafa, en azılı düşmanlığı onlar gösterdiler, birçok
kez suikast teşebbüsünde bulundular, kaç defa hıyanet edip arkadan vurma
girişimleri oldu.
Yahudilik birçok
sürgüne rağmen varlığını korudu. Bu büyük ölçüde bir “Kitab”a ve şeriata sahip
olmalarının bir sonucu idi.
Ne var ki
şeriatları katı idi ve bu haliyle evrensel olma imkanı da yoktu. Nitekim bizzat
Kur’an’da da işledikleri zulüm, insanların mallarını haksız yollarla yemeleri
ve aldıkları riba yüzünden kendilerine esasen helal olan birçok şeyin haram
kılınmış olduğu söylenir.[1]
Haram olanlar
arasında İsrail’in (Yakub) en çok sevdiği yiyecek olan deve eti de vardır.
Rivayete göre bir adakta bulunmuş ve gerçekleşmesi halinde kendine en çok
sevdiği yiyeceği haram kılacağını söylemiş ve bunun sonucu olarak da deve etini
kendisine haram kılmıştı. Çocukları ve torunları da babalarının bu seçimine
saygı göstermişler ve sonunda da Allah onlara bunu haram kılmış.
Bu
haramlar arasında “Oğlağı anasının sütünde haşlamayacaksınız.” (Mısır'dan
Çıkış 23: 19) ayeti fahvasınca
etli ve sütlüyü bir arada yememek de vardır. Hatta o kadar var ki Yahudiliğe göre etli ile
sütlü gıdaların aynı anda yenilmesi, aynı kaplarda pişirilmesi yasaktır. Etli
yiyeceklerin piştiği kaplar ve sütlü yiyeceklerin piştiği kaplar, tabaklar,
kaşık ve çatallar ayrı olmalıdır. Bu
yüzden İsrail'deki Mc Donalds'larda milkshake ve cheeseburger satılmaz.
Kafelerde, sütlü kahve içilen mekanlar ayrıdır. Türkiye Musevileri döneri ayransız,
iskenderi yoğurtsuz tüketirler.
Bizim dilimizdeki “etliye sütlüye karışmama” deyimi muhtemelen bu
kültürden geçme olmalıdır. Etliye ve
sütlüye karışmak hataya düşmek ve günah işleme olduğundan, öylesine muhataralı
şeylere karışmamak ve gündelik hayatta risk alıcı davranışlara girmemek, hele
topluma bu anlamda nizamat vermeye kalkışmamak bir tercih şekli olmuştur.
Keza “neme lazımcılık”, “Bana değmeyen yılan bin yaşasın”, “Ak koyun ak
bacağından, kara koyun kara bacağından asılır” yahut “her koyun kendi
bacağından!” gibi öz deyişler, tepki gösterilmesi gereken yer ve hallerde uzak
durmayı selamet için salık veren bir davranış biçiminin dile vuran tezahürleri
olmaktadır.
Oysa insan ve hele hele müslüman olmak, sorumluluk almak demektir. Sokak
ortasında koca, karısına meydan dayağı çekebiliyorsa veya elindeki bıçakla
karısını delik deşik ediyorsa ve buna da kimsenin gıkı çıkmıyorsa etli sütlü
meselesinde oldukça mahir olduğumuzu gösteriyor. Bana değmeyen yılan bin
yaşaması halinde onun büyüyüp kocaman bir ejderhaya dönüşeceği ve herkesi
yuttuktan sonra da sıranın bize gelip bizi de yutacağı gerçeğini önceden akıl
edip, ona göre davranıp sorumluluk almak gerekir.
Kötülükler, yayılma istidadındadır. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan
beterdir. Dolayısıyla henüz yayılmadan, şüyu bulmadan ne kadar kötülük varsa,
ne kadar münker varsa onların karşısına dikilip durmak ve sırayla el ile, dil
ile ve kalp ile tepki göstermek lazımdır. Bu kendi esenliğimiz ve gelecekteki
emniyetimiz içindir aynı zamanda. Çünkü sonuç itibariyle bütün insanlık aynı
gemide yaşıyoruz ve aynı geleceğe doğru yol alıyoruz. Hal, hepimizin hali,
gelecek de aynı şekilde hepimizin ortak geleceği. Huzurumuz ve güvenimiz ise
hepimizin ortak huzur ve güveni. Kaos ortamında sükunet, kavga ortamında barış,
güvensizlik ortamında esenlik mümkün değildir. Ya hepimiz mutluyuzdur ya da
hiçbirimiz.
Gelin bu yıl etliye sütlüye az da olsa karışın! Bakarsınız mutluluk ve
ağız tadı bunda gizlidir.
Mutlu yıllara!
Dua ile!
01.01.2013
GARİBCE
[1] فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذِينَ هَادُوا
حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ
كَثِيرًا (160) وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ
النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا [النساء
: 160 ، 161]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder