SEYRANİ BABANIN ÖKÜZÜ KÜPE NASIL ETTİ
(Prof. Dr. Mehmet
ERDOĞAN)
XIX. asırda yaşamış
Develi’li Seyrani (ö. 1866) babanın güzel şiirleri var. Şahsen benim gördüğüm
üç kitap var onun hakkında.
1. Develi’li Âşık Ali Çatak, Bütün
Yönleriyle Seyranî, Bayrak Yayımcılık 1992.
2. Hasan Avni Yüksel, Âşık
Seyranî, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987.
3.
Hasan Ali Kasır, Seyranî, Birinci Baskı: İstanbul 1984, İkinci baskı:
Ankara 1999.
Güzel taşlamaları, hikmetli
sözleri var. Mesela şöyle diyor:
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda bazarda seyran
beğenmez
Medrese kaçkını softa
bozgunu
Selâm vermek için insan
beğenmez
Âlemi ta’n eder yanına
varsan
Seni de yanıltır mesele
sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını
yarsan
Meclise gelir de erkan
beğenmez
Her çeşit insandan birkaç
eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi
var
Rabbi yessir’de dört yanlışı
var
Tahsil etmek için irfan
beğenmez
Ellerin evinde çul firâş
olur
Burnu sümüklüdür gözü yaş
olur
Bayramdan bayrama bir tıraş
olur
Gider berbere de dükkan
beğenmez
Dağlarda taşlarda dolaşan
yörük
İnsanlar içine çıkmayan
hödük
Bir elife dili dönmeyen
sürtük
Şehirde tecvitle Kur'ân
beğenmez
……………
Seyranî söyledi bu doğru
sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur
özü
Şehre gelin gitse bir köylü
kızı
La’l ü güher ister mercan
beğenmez[1].
Eyvah fukaranın beli büküldü
Meded ticaretin gücüne kaldık
Eyiler âlemden göçtü gitti
Bizler zemanenin piçine
kaldık
Rüşvet ile yazar hâkim
hücceti
Hüccet ile alır kadı rüşveti
Halk bilmiyor dini, şer’i
sünneti
Bozuldu sikkenin tucuna
kaldık
Sene bin iki yüz altmış beş
tamam
Okunur ezanlar boş bekler
imam
Seyranî bu nutkun sonu
vesselâm
Benim Seyranî’yi burada
anışımın bir başka sebebi var.
Yukarıda tam künyesini vermiş
olduğum Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasında çıkmış olan eseri -hem de
güven duyarak- aldım ve evde okumaya başladım. Ne de olsa memleketimin
yetiştirmiş olduğu bir âşıktı ve belli ki hem halk hem de medrese kültürüne
sahipti. Bir ara şu şiirini okuyordum:
Kuş yuvadan cücüğüne
Kısmet aramaya uçar
Engin yüksek düz ovada
Kimi kovar kimi kaçar.
Harika, dedim. Çok güzel!
Devam ettim:
Boyrazı var dipisinin
Hikmeti var hepisinin
Mevlam kısmet kapısının
Kimin örter kimin açar
Tam benlik dedim içimden.
Hele dili var ya! Yaşa, var ol Seyrani baba!
Anadan doğmadan çulun
Var mı idi paran pulun
Mevlam yarattığı kulun
Verir rızkını koymaz nâçâr
Öyle ya hepimiz çulsuz
doğduk, ama zamanla varsa kısmette bir çok şeye sahip olduk. Yarın
kaybedebiliriz de! İnsan tevekkeli olmalı değil mi ya?
Sekiz olur dokuz olur
Kengel südü sakız olur
Tosun büyür öküz olur
O da bir gün küpe sıçar
Bu son mısraı okuyunca kafamı
kaşıdım ve anlamaya çalıştım. Allah Allah, ne alaka? Tosun, öküz, büyümek, küpe
etmek…
Hay Allah müstahakkını versin
be adam! Bizim Seyranî yerel bir atasözünü kullanıyor. Kağnı kültüründen
alınmış çok güzel bir söz. “Öküz olmadan göbe etmeye kalkışmak” diye. Göp,
kağnının öküzlerin koşulduğu yerin arkasında uzun ve enli sağlam bir tahtadır.
Bir anlamda öküzlerin arkalığı gibi, kağnı rampadan aşağı inerken kaçmasın diye
hayvan arkasını göbe verir ve kağnıyı kontrol altında indirmeye çalışır.
Boyunduruğa koşulan hayvanın arkasının göbe ulaşabilmesi için yeterince büyümüş
olması lazım. Buzağı ya da dana koşulacak olsa, uzunluk ve yükseklik olarak boyu
oraya yetişemez. Ne zaman büyür ve öküz olur, o zaman arkası göbe yetişebilir
ve rampa aşağı inerken icabında oraya edebilir de. Büyümeden oraya etmeye
kalkışsa başaramaz, ancak tap tap diye düşürür.
Bu güzel söz, boyundan büyük
işe kalkışan kimseler için kullanılır.
İşte bizim bu kültürden
habersiz olan nâşir, eski yazıda her ikisi de aynı yazıldığı için (kef, vav ve
bâ harfleriyle), “göp”ü kendi mantığınca “küp” okumuş ve öküze göp yerine küpe
ettirmiş. Merak ediyorum, acaba kafasında nasıl izah etmiştir diye. Öküzün
fışkısını eskiler küpte mayalıyorlar mıydı diye düşündü, ne bileyim ben! Ben
bildim bileli hiçbir öküz haddini bilmezlik edip şimdiye kadar bir küpe
etmemiştir. Hem küpe etmek gibi bir mantığı öküze nispet etmek nasıl bir akıl?
Her öküz edeceği yeri bilir. Ha göp ha küp ne fark eder derseniz, o başka. Ama
benim bildiğim öküzler böyle bir halt işlemezler. Bu tür haltları (halt
karıştırmak demektir) ancak insanlar yapar.
Bence nâşir bütün öküzlerden
özür dilemelidir.
Ha diyeceksiniz ki, hoca
fazla oldu, insan hata edebilir. Evet, edebilir. Hata etmek kimsenin tekelinde
de değildir. Ama, Seyrani’nin içinde yaşadığı kültüre belli ki yabancı olan
nâşirin, Seyranî Baba hakkında daha önceden yapılmış çalışmalara bakması
gerekirdi. Daha önce yayınlanmış olan bir çalışmada bu şiir doğru olarak göp
şeklinde okunmuştur[3].
Belki de bizim Nâşir onu görmüştür ve düzeltmiştir (!). Bu ihtimal de uzak
değildir.
Eserin Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları arasında çıkmış olması maalesef tek başına güven vermiyor.
İlgililere saygı ile
duyurulur.
'İyiler âlemden çekilip gitti,Bizler zamanenin P...e kaldık.'' Vakit bulduğum ilk elden çalışmalarınızı takip edeceğim..Çok güzel olmuş..Teşekkürler,Çeşitlilik hoştur..
YanıtlaSildil bilinci ve çalıştığı sahayı iyi bilmeyi hatırlatan ve örnekleyen yazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilYaa cok bi baska guzel olmus. Bir de sunu izah etseniz "Ey Seyrani hâlâ Fatma çağırın /Ölüyorsun dini imanı n'ettin. (Mecnun Mevla'yı bulmuştur da ne diye kabrine kapanır Leyla'nın/Fuzuli'ye ks soralım bunu da)
YanıtlaSilBabam da bu atasözünü kullanır ben de düşünüp dururdum, küp ne alaka diye .Öğrenmiş olduk :)
YanıtlaSil