İslam’ın artı bir değer olması gerekirken bazı
dayatmalar sonucu eksiltici olması üzücü.
İslam medeniyeti aynı zamanda bir su
medeniyetidir. Fıkhımız taharet ile başlar. Hal böyle iken Müslümanların temizliğe
yeteri kadar önem vermemesi üzücü.
İslam medeniyeti esas itibariyle bir fıkıh
medeniyetidir. Hayatın her alanında yönlendirici, hayata ruh ve anlam verici
olması gereken fıkıh, çağlar öncesinde donmuş ve fakat hâlâ hayatın içindeymiş
gibi okutulmakta olması üzücü.
Hayatın içine inen bir kelamın, hayattan
koparılarak iki kapak arasına sıkıştırılmış bir kitap gibi okunması üzücü.
Sünnetin Kur’an’ı içkin ve mündemiç olması söz konusu
iken, ondan ayrı imiş gibi hatta bazen de rakip firmalar gibi algılanıp biri
uğruna diğerine tavır konması üzücü.
İslam’ın ana gövdesini oluşturan ve onu çağlar
boyu koruma işlevi gören icmaın, İslam dinamizminin ve gelişiminin en büyük
engeli oluvermesi üzücü.
İslam akıl dini değildir elbet. Fakat
akıllıların dini olduğunda asla şüphe yok. Hal böyle iken dindarların aklı (devrede)
yok, akıllıların akıllarına bir ışık olarak vahiy yok. Bu durum gerçekten
üzücü.
Allah kendisini tanıtırken tenezzül buyurup
yeryüzüne iniyor ve bizden örnekler üzerinden kendini ve mülkünü anlatıyor.
Böylece müteâl (aşkın) olan Zât-ı Akdesi’ne ulaşamayan kimse kalmıyor. Buna
mukabil bizim aydınlar öyle yücelerde cevelan ediyorlar ki kendilerine ne bir
kimse ulaşabiliyor ne de söyledikleri kendilerince yerde sürünenler açısından
bir makes buluyor. Sen ol da haydi üzülme.
Allah insanı halife yarattı. Bizim halifenin
sorumluluk almaya hiç niyeti yok. Sorumluluk almayana yetki kullandırılmayacağını
bilmemesi elbette üzücü.
Bize her bir şeyini veren dünyamıza sahip
çıkıp, onun üzerinden ebedî bir hayatı kazanma imkanını tepmek de üzücü.
Bir bedel ödemeden cennete uçuvermek hep
hayalimiz. Oysa hayallerin gerçek olması için gerçekçi olması ve belirlenen
hedefe doğru azimle yürünmesi ve öne çıkacak her türlü engelin bir bir aşılması gerekir. Biz hayalleri
gerçekleştirmek için çabalamakla değil, bizzat hayallerin kendisiyle avunmak
durumunda oluyoruz ve tabii ki bu durum
üzücü.
Esmanın tecellileri ile uğraşacağımıza ezber
edip tekrar etmekle uğraşmamız beyhude ve üzücü.
Kuran’ı Allah şifa reçetesi olarak göndermiş.
Biz reçetede yazılanı yapmak yerine reçeteyi okuyarak tedavi olmaya çalışıyoruz
ve üzücü.
Allah bize ortalama yetmiş kadınlara seksen yıl
ortalama ömür bahşetmiş. Bu koskoca ömürden, ömür boyu bizim başımızı dik
tutmamızı sağlayacak ekstradan gerekli teçhizat için bir iki sene ayıramayıp,
ömür boyu eksikliklerimizin ezikliği altında başımız önümüze eğik olarak
yaşamaya mahkum olmamız üzücü.
Allah bize iş, aş ve eş vermiş. Kıymetlerini
takdir edememişiz. Hep kaçan balık büyük olmuş, komşu tavuğu kaz görünmüş. Bize
ait olanlarla yetinemeyip ihtiraslarımızın zebunu olmuşuz ve mutluluğu hiçbir şekilde
elde edememişiz. Üzücü.
Çalışan elbette emeğinin karşılığını
görecektir. Bu bir kanundur. Fakat biz işimizi emeğimize ve hak edişimize değil
de piyangolara bağlamışız. Üzücü.
İnsanın eline ne kalem ve ne de kağıt vermişiz
ki kendi yazgısını kendi yazsın. İradesini yok saymışız. Allah ile arasında
karşılıklılık ilişkisi olduğunu göz ardı etmişiz. Biz O’na yardım edersek O’nun
bize öyle yardım edeceğini göz ardı etmişiz. Her şeyi Allah’ın üzerine yıkmayı
erdem bilmişiz. Musa’nin ümmeti “Sen ve
Rabbin gidin savaşın, biz burada oturucularız!” demişlerdi ya biz de aynısını
tavırlarımızla göstermişiz ve yaratılış sünnetinde bize düşen tevessül, tedbir
gibi adımları atmadan işi Allah’ın üzerine yıkmış ve yanlış bir tevekkül anlayışının
kucağına sığınmışız. Üzücü.
Ayrımcılık yapmışız. Rengi kazan karası gibi
olan kulların boyasını beğenmemişiz. Bunun aslında boyacının beğenilmemesi
olduğunu fark edememişiz. Üzücü.
Cinsiyet ayrımı yapmışız. Bir kız müjdelendiği
zaman yüzü mosmor kesilen cahiliye dönemi tavırlarının mirasçıları hâlâ kız
çocuklarını okutmuyor, baskılar sonucu bir çok körpe kızlarımız intihar ediyor.
Üzücü.
Boşanan kadınların çaresizlik sonucu
gidebilecekleri, sığınabilecekleri bir yer olmadığı için çoğu kez yavrularını
da kanatları altına alarak yıkılan yuvalarının enkazı altında kalmayı çaresizliklerinin
çaresi olarak kabul ettiklerini bilmek üzücü.
Huzur evlerinin, oralara terk edilen yaşlılar
için değil de asıl onları oraya bırakan evlatlar için huzur yeri olduğunu
bilmek yürek sızlatıcı.
Hapishaneye düşmüş yüz binlerimizin,
kendilerinin sadece toplum tarafından değil, din ve Allah tarafından da terk
edilmiş olarak düşündüklerini ve ıslahı nefs etme yerine durumlarının daha da
kötüleştiğini ve çıktıktan sonra da toplum tarafından bu kez hapis hayatından
daha da zor bir tecride itildiklerini görmek üzücü.
Aile içinde ve insanlarla olan ilişkilerde giderek
artan şiddet vb. gibi tedhiş davranışlarının çare olarak görülen eğitimsizlikle
de ilgili olmayıp, sorunun gerçek anlamda bir ahlâkîlik sorunu olduğunu görmek ve
burada katkıda bulunacak yegâne sığınağın din olduğunu ve buna rağmen onu
toplumsal ilişkilerde bir referans olarak görmeyi bir türlü kabule yanaşmayan
yobaz tavırların mevcudiyetini bilmek, buna karşın dindarlığın da ölçüsüzlük
sonucu benzer sonuçlara müncer olabileceğini tecrübe etmek gerçekten hem üzücü
hem de umut kırıcı.
Garibce der ki, bu yol yol değil. Dertler
saymakla bitmez. Elbet varsa bir dert, dermanını da halk etmiştir Yüce Allah. Fakat
onları bulmak ve bilmek de gene insanın yapacağı bir şey. Allah sebepsiz
müsebbep yaratmıyor. Tanılarımız doğru olmalı. Ama bu yetmiyor ki. Doğru
reçeteler de oluşturulmalı.
İman ve salih amel en özet reçete.
Ama neye inanacağız. Nasıl inanacağız. Salih amel olarak neyi bileceğiz ve nasıl
yapacağız. Bunlar vahyin irşadı olsa da
gene hep insanın cevaplandırması gereken sorular. Rahmân olunmadan rahîm
olunmaz. Sorunları tüm insanlık sorunu olarak görüp o şekilde ele almadan,
sadece Müslümanların sorunu olarak görmekle çözmek mümkün değil gibi.
İnsan olarak birbirimizle aramız pek dostane
değil. Ama birbirimize Allah bizi o kadar muhtaç kılmış ki, komşu komşunun
külüne muhtaç olması gibi her bir şeyimizle her bir şey için her birimize
muhtacız. Hasetle, kin ve öfke ile, düşmanlıkla asla, ama isar ile, diğerkamlıkla,
sevgi ve saygı ile belki üstesinden gelebiliriz.
Allah işimiz asan eylesin!
Dua ile!
19.12.2012
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder