Kur’an
her an müdahil ashabca donuk değil
Şahidim
işte “Künnâ na’zil ve’l-Kur’an yenzil”
صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري -
(7 / 42) 5208- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَبْدِ اللهِ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ
قَالَ عَمْرٌو ، أَخْبَرَنِي عَطَاءٌ سَمِعَ جَابِرًا ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ
: كُنَّا نَعْزِلُ وَالْقُرْآنُ يَنْزِلُ.
Sahabenin
Kur’an algısını yansıtan hadislerden biri de onların “Kur’an inip duruyorken
biz azil yapardık!” şeklindeki sözleridir.
Bu
hadis, sahabenin Kur’an’a bakışını ve onun hayatlarını nasıl yönlendirdiğini,
her an yaşantılarına nasıl müdahil olduğunu ifade için yerinde bir örnek
olabilir.
Buna
göre sahabe, eğer biz bir yanlış yaparsak, ilahî irade hilafında bir iş
işlersek Yüce Allah vahiy yoluyla derhal bizi uyarır ve bizim o yanlışta karar
kılmamızı istemez, şeklinde düşünüyor olmaktadırlar.
Telakki
şudur: Biz vahyin henüz kesilmediği, inmeye devam ettiği Hz. Peygamber’in
zamanında azli yapardık. Ama Kur’an bizi bu konuda uyarmazdı. Yaptığımızın
yanlış olduğunu söylemezdi. Demek ki yapmakta olduğumuz şey, Allah katında caiz
imiş. Çünkü eğer öyle olmasaydı Allah Teâla’nın yaptığımız bu uygulamanın caiz
olmadığını bildirmesi ve bizi doğruya hidayet edip, yönlendirmesi gerekirdi.
Madem böyle bir şey yok öyle ise bu iş, bizzat bizim kendi seçimimize
bırakılmış demektir.
Bu
bağlamda örnek olarak verebileceğimiz bir başka hadiste şudur:
صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري -
(7 / 34) عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِىَ اللَّهُ
عَنْهُمَا قَالَ : كُنَّا نَتَّقِي الْكَلاَمَ وَالاِنْبِسَاطَ إِلَى نِسَائِنَا عَلَى
عَهْدِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم هَيْبَةَ أَنْ يُنْزَلَ فِينَا شَيْءٌ فَلَمَّا
تُوُفِّيَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم تَكَلَّمْنَا وَانْبَسَطْنَا.
Bu hadiste ise İbn Ömer,
Hz. Peygamber dönemindeki sahabenin kadınlara karşı tavırlarını dile getirmekte
ve “Biz Hz. Peygamber zamanında kadınlara karşı, hakkımızda Kur’an’dan bir
şey iner korkusuyla ileri geri söz söylemekten kaçınır, kendimizi tutardık. Hz.
Peygamber vefat edip de bu endişeye mahal kalmayınca artık eskisi gibi konuştuk
ve pervasız davrandık” demektedir.
Bunlar sahabenin Kur’an’ın
dinamik bir halde ve her an bir şanda olduğunu düşündüklerini, onun duruma göre
ve gerektiği biçimde hayatlarına müdahil olduğu inancında bulunduklarını
göstermektedir.
Başka bir örnek olarak Mücadele
suresinin nüzul sebebi olan durum da burada hatırlanabilir. Bu olayda kadıncağız,
ısrarlı takibi ve şikâyetini ta yedi kat göklerin ötesinde Allah’a arz etmesinin
sonucunu almıştır. Böylece mevcut statüye göre boşanmış olması lazım gelirken,
inen bu sureye göre o boş sayılmamıştır. Bundan böyle zıhâr uygulaması talak
olmaktan çıkarılıp kefareti gerektiren bir davranış sayılmıştır.
Sonuç itibariyle ısrarlı
takip kadınlar lehine atılan yeni bir adımla sonuçlanmıştır.
Peki, iyi de biz vahiy
döneminde değiliz ki, şikâyetimizi Allah duysun da peygamberi üzerinden yeni
bir durum oluştursun.
Evet, bu soru yerindedir.
Artık yeni bir vahiy geleceği yoktur. Ama post boş da değildir. Peygamberler
ardılsız, ümmetlerini kendi kaderlerine bırakıp göçüp gitmezler. Bizim
peygamberimiz de gitmedi. Yerine varis olarak ulemayı bıraktı.
Varis olarak ulema, Hz. Peygamber’in
başlattığı çığırı devam ettirmek ve bütün iklimlere ve çağlara göre güncellemek
durumundadırlar. Çünkü vaktiyle ümmete şahit olan Peygamber yerine varis olarak artık onlar şahit olmuşlardır.
Örneklik ve rol modellik artık onlardır.
Peki, ulema nerede?
İşte asıl sorulması gereken
soru budur?
Dua ile!
14.12.2012
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder