14 Aralık 2012 Cuma

Sahabenin dinamik Kur’an algısı




Kur’an her an  müdahil ashabca donuk değil
Şahidim işte “Künnâ na’zil ve’l-Kur’an yenzil”

صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري - (7 / 42)  5208- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَبْدِ اللهِ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ قَالَ عَمْرٌو ، أَخْبَرَنِي عَطَاءٌ سَمِعَ جَابِرًا ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : كُنَّا نَعْزِلُ وَالْقُرْآنُ يَنْزِلُ.
Sahabenin Kur’an algısını yansıtan hadislerden biri de onların “Kur’an inip duruyorken biz azil yapardık!” şeklindeki sözleridir.
Bu hadis, sahabenin Kur’an’a bakışını ve onun hayatlarını nasıl yönlendirdiğini, her an yaşantılarına nasıl müdahil olduğunu ifade için yerinde bir örnek olabilir.
Buna göre sahabe, eğer biz bir yanlış yaparsak, ilahî irade hilafında bir iş işlersek Yüce Allah vahiy yoluyla derhal bizi uyarır ve bizim o yanlışta karar kılmamızı istemez, şeklinde düşünüyor olmaktadırlar.
Telakki şudur: Biz vahyin henüz kesilmediği, inmeye devam ettiği Hz. Peygamber’in zamanında azli yapardık. Ama Kur’an bizi bu konuda uyarmazdı. Yaptığımızın yanlış olduğunu söylemezdi. Demek ki yapmakta olduğumuz şey, Allah katında caiz imiş. Çünkü eğer öyle olmasaydı Allah Teâla’nın yaptığımız bu uygulamanın caiz olmadığını bildirmesi ve bizi doğruya hidayet edip, yönlendirmesi gerekirdi. Madem böyle bir şey yok öyle ise bu iş, bizzat bizim kendi seçimimize bırakılmış demektir.
Bu bağlamda örnek olarak verebileceğimiz bir başka hadiste şudur:
صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري - (7 / 34)  عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ : كُنَّا نَتَّقِي الْكَلاَمَ وَالاِنْبِسَاطَ إِلَى نِسَائِنَا عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم هَيْبَةَ أَنْ يُنْزَلَ فِينَا شَيْءٌ فَلَمَّا تُوُفِّيَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم تَكَلَّمْنَا وَانْبَسَطْنَا.
Bu hadiste ise İbn Ömer, Hz. Peygamber dönemindeki sahabenin kadınlara karşı tavırlarını dile getirmekte ve “Biz Hz. Peygamber zamanında kadınlara karşı, hakkımızda Kur’an’dan bir şey iner korkusuyla ileri geri söz söylemekten kaçınır, kendimizi tutardık. Hz. Peygamber vefat edip de bu endişeye mahal kalmayınca artık eskisi gibi konuştuk ve pervasız davrandık” demektedir.
Bunlar sahabenin Kur’an’ın dinamik bir halde ve her an bir şanda olduğunu düşündüklerini, onun duruma göre ve gerektiği biçimde hayatlarına müdahil olduğu inancında bulunduklarını göstermektedir.
Başka bir örnek olarak Mücadele suresinin nüzul sebebi olan durum da burada hatırlanabilir. Bu olayda kadıncağız, ısrarlı takibi ve şikâyetini ta yedi kat göklerin ötesinde Allah’a arz etmesinin sonucunu almıştır. Böylece mevcut statüye göre boşanmış olması lazım gelirken, inen bu sureye göre o boş sayılmamıştır. Bundan böyle zıhâr uygulaması talak olmaktan çıkarılıp kefareti gerektiren bir davranış sayılmıştır.
Sonuç itibariyle ısrarlı takip kadınlar lehine atılan yeni bir adımla sonuçlanmıştır.
Peki, iyi de biz vahiy döneminde değiliz ki, şikâyetimizi Allah duysun da peygamberi üzerinden yeni bir durum oluştursun.
Evet, bu soru yerindedir. Artık yeni bir vahiy geleceği yoktur. Ama post boş da değildir. Peygamberler ardılsız, ümmetlerini kendi kaderlerine bırakıp göçüp gitmezler. Bizim peygamberimiz de gitmedi. Yerine varis olarak ulemayı bıraktı.
Varis olarak ulema, Hz. Peygamber’in başlattığı çığırı devam ettirmek ve bütün iklimlere ve çağlara göre güncellemek durumundadırlar. Çünkü vaktiyle ümmete şahit olan Peygamber yerine  varis olarak artık onlar şahit olmuşlardır. Örneklik ve rol modellik artık onlardır.
Peki, ulema nerede?
İşte asıl sorulması gereken soru budur?
Dua ile!
14.12.2012
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...