İnananlar çaresiz. Diyanet daha bir çaresiz. Hem
her vesile ile evrensel olduğuna inanılan temel metinler (naslar) var, diğer
taraftan da modern hayatın tartışma kabul etmeyen paradigmaları.
Bunlar içinde kadınlarla
ilgili konular her zaman için en önde ve en nazik konular oluyor.
AA’nın haberine göre mesela
birileri (AK Parti Kırıkkale İl
Başkanı Mehmet Demir)
çıkıp, ''Çaresiz kalındığı noktada
kadınların hafifçe dövülebileceği''
beyanında bulunuyor. Haliyle çağın kutsalına tosladığı için anında kıyametler
kopuyor ve iş Diyanet İşleri Başkanına sorulmaya kadar uzanıyor: Tabi bu “Kadınlarınızı
hafif dövün” sözü başkanı haklı olarak çileden çıkarıyor ve hiç kimsenin, Hz.
Peygamber'in hayatının bütünlüğü içerisinden herhangi bir cümleyi alıp, oradan
hükümler çıkaramayacağını belirtiyor ve metinleri doğru anlamanın gereğine
işaret ediyor.
İnsan kaynaklı şiddetin, sadece kadına ve çocuğa
yönelik değil, bütün tabiata ve kainata yöneldiğini kaydeden Görmez, bununla
birlikte sorunun bir cinsiyet boyutu olduğunu da söylüyor.
Başkan Görmez, Demir’in, bu sözleri Diyanet İşleri
Başkanlığı'nın sitesinde de yer alan Veda Hutbesi'nden aldığını açıkladığı,
dolayısıyla bu konudaki düşüncesinin ne olduğu sorulduğunda “İslam'ın evrensel metinlerini anlama ve
yorumlama konusunda sorunlar olduğunu” ifade ediyor ve devamla ''Hiç
kimse Hz. Peygamber'in hayatının bütünlüğü içerisinden herhangi bir cümleyi
alıp, oradan hükümler çıkaramaz. Bütün erkeklerin Hz. Peygamber'in insanlara
öğrettiği, kadına karşı davranış, zarafet ve güç ahlakı eğitiminden geçmesi
gerekiyor. O metinleri doğru anlamak lazım'' ifadelerini kullanıyor.
İyi güzel de insanlar durmuyor ki, artık herkes
her bilgiye ulaşabiliyor.
Sizin devamlı okunmasını istediğiniz kaynaklar
artık Türkçe’ye çevrilmiş ve belli bir zümrenin tekelinde olmaktan çıkmış
bulunuyor. Çevirmenler de Modernitenin dalkavuğu değil ya metinde ne varsa onu
çevirmişler. Herkes 28 Şubat sürecinde birilerinin yaptığı gibi çağın amentüsüne uymayan bir ayetin ilgili
kısmını Mealden çıkarma gibi bir hüneri gösteremez ki. Neyse o! Bilgisinin
yetersizliğinden yanlış ya da eksik yapabilir. Ama bir Kur’an ya da Hadis veya
Sîret kitabının bile bile çağa uydurma kaygısıyla değiştirilmesi tahrifin daniskası
olur. Şimdiye kadar da bizden böyleleri çıkmadı şükür.
Bu ortamda insanlar Kur’an’da ve Sünnette çağdaş
değerlere rağmen mevcut olan bilgilere ulaşabiliyor ve onların evrensel genel
geçerliliğine olan imanı sebebiyle de onlara bağlanıyor, farklı düşünen ve
davrananlara kafa bile tutabiliyor. Hal
böyle olunca yukarıdaki haberle ilgili bakın okuyucular nasıl yorumlar yapıyor:
“Hükümetin hatalı icraatlarına kılıf uydurmak için,
diyanet teşkilatı alet edilmemelidir. AB normları biz müslümanları hiç enterese
etmemelidir.”
__oOo__
“Trafik kazası geçirenlerin bazıları şoka girer,
birisi bir tokat atınca adam şoku atlatır. Kadınların bazıları da sinirden şoka
girer, yuva yıkacak hale gelir, bir tokat atılınca şoku atlatır ve yuvasını
yıkmaz. Zaten Hz. Ebubekir, Efendimiz (AS)'in huzurunda kızı Aişe annemize
tokat atmıştır. Bunu nereye oturtacağız. Hz. Ebubekir'in yaptığı ölçü alınamaz
mı diyeceğiz. Üstelik Efendimizin huzurunda yapmışken! Kur’an’da
''vadribühünne'' ifadesi varsa vardır, onun hikmetlerini araştırmak yerine
zorlama yorumlar yapmanın ne anlamı var? Batı karşısındaki komplekslerimizi
yenmeyi Allah bizlere nasip etsin!”
__oOo__
“Kur'an-ı Kerim’de ''vadribühünne'' ifadesi var
“eğer serkeşliğinden korktuğunuz bir eşiniz varsa ona önce nasihat edin, hala
aynı yoldaysa yataklarınızı ayırın ve hala aynı yolda devam ediyorsa onu dövün”
diyor! Veda Hutbesi’ne gitmeye ne gerek var, Allah (c.c.) de en son noktada
bıçak kemiğe dayanırsa dövün diyor adam yanlış söylememiş ki ne diye
eleştiriyorsunuz adamı anlayamadım!”
__oOo__
İşte böyle!
Haydi sen Başkan ol da zorlanma.
Bir tarafta Allah buyruğu ve Peygamber duyruğu.
Bir yanda deve yerine Mercedes’e binmede
zorlanmayan, ancak söz konusu sosyal meseleler olduğu zaman, değişimden ben
anlamam; bildiğim bildik, çaldığım düdük diyen
insanların garip tavırları.
Öbür tarafta çağın idraki ve zamanın ruhu.
Birini diğerine feda etmeden her ikisini de bir
arada tutabilmenin zorluğu.
Yok öyle bir şey demeye kalkışsan sana anında bir
sürü kaynaktan cevap yetiştirmeye çalışan ve bunu en büyük cihad aşkıyla yapan çok
bilmişler.
Hem rakımı içerim hem de namazımı kılarım kime ne
diyenler.
Vergilendirdiği için kutsal bildiği kazancıyla
aslında gayrimeşru işler yapan birinin cami yaptırmak gibi sembol sevapların
peşinden koşabilenler.
Erzurumlu Hoca efendinin kürsüde camiye halı seren
(genelevde çalışan) Firtik bacının hayrının kabulü için dua etmesi…
Bunlar
gerçekten izahta zorlanabildiğimiz ama artık her gün biraz daha iç içe
olduğumuz gerçekler olmaktadır.
Diyanet
siyaset olarak genelde hep muhafazakârlığı seçmiştir. Değişimi vaktinde ve
yerinde tespit ederek onu yönlendirme
yerine genelde karşı durmayı yeğlemiştir. Kaynaklara yönelik değişimi izah edebilecek bir değerlendirme yapmak
yerine, bu türden çabaları genelde tarihselcilik, modernistlik vb. gibi
yaftalarla mahkum edip, koyu bir muhafazakârlık ruhla Kitap ve Sünnet’e
bağlılık vurgusu yapmıştır. Bu tavır muhafazakâr halkın da çok hoşuna gitmiş ve
dolayısıyla dindarlar gittikçe daha çok dine kapanırken, dinle ilgisi gevşek ya
da uzak olanlar ise her gün biraz daha dinden soğumuş ve uzaklaşmışlardır.
Oysa
başarı ne o ifratta ne de bu tefritte idi.
Başarı
bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilmekti. Diyanet bu gibi konularda öncü
olsaydı, Kur’an’da ve Sünnet’te yer alan
“darb = dövme” gibi müeyyideleri, kurum ve kuruluşları İslâm’ın kendi öz
müeyyide ya da kurumları olarak görmek yerine, bunların o günkü toplumlarda mevcut bulunan olgunun
bir türlü resmini çekmek gibi temel
metinlerde yer aldığını hani bilimsel bir dille söylemek gerekirse kayd-ı
ihtirazî değil kayd-ı ittifâkî kabilinden olduklarını ortaya koysa idi bu kadar
zorlanmazdı.
Kur’an’da
savaş için tank, top, tüfek, füze hazırlayın demiyor; atlar besleyin diyor. At
besleme bizzat Kur’an’da yer alıyor olmasına rağmen bugün insanlar yeni ve
çağdaş araçların peşinden koşuyorsa ve bu bir aracın daha etkili başka bir
araca dönüştürülmesi gibi telakki ediliyorsa, aynı şey pekâlâ “darb” konusunda
da söylenebilirdi. Bugün aile terapistleri biz “iletişim” diye yeni bir araç
geliştirdik ve aile içi sorunları şiddete başvurmadan çözebiliyoruz diyorlarsa,
eski araçlar yerine daha etkin araçları kabule açık olması gereken bizlerin en
azından denemek üzere ve elde edilen neticeye göre de benimsemek üzere daha
farklı bir tavır geliştirmemiz gerekirdi.
Diyanetin
genelde muhafazakar tavrı bu türden açılımlara imkan vermedi. Giderek de daha
çok içine kapanıyor intibaı vermektedir.
Bu
bir Garibce gözlemdir. Hatalı olabilir; doğruya ihtimali vardır.
Allah
Müslümanlara sadece iman vermesin, biraz akıl da versin.
Aklı
olmayanın dini de yoktur.
Ya
Rabbi! Ayağımızı kaydırma!
Bizi
doğruya yönelt!
İşimizi
kolay eyle!
17.03.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder