31 Mart 2013 Pazar

Yavan lokma yedirdim ama haram lokma yedirmedim.



Yavan lokma yedirdim ama haram lokma yedirmedim.
Anadolu irfanı diye ben buna derim.
Bu geçen günlerde İzmir’e bir tasavvuf profesörü müftü atanmıştı ve bu münasebetle Diyanet İşleri Başkanı  Görmez Hoca,  “İzmir’in farklı bir dindarlık anlayışı bulunduğunu, İzmir’in dindarlığının irfan geleneğine ihtiyacı olduğunu” söylemişti. Hoca böyle dedi diye epey bir kızılca kıyamet kopmuş ve bu tayinin ve gerekçesi sözün altında epey buzağı aranmıştı. Başkan yanlış anlamayı düzeltmek amacıyla makamında özel röportaj bile vermişti. Bu sözün imalarından bahsediliyordu ve Başkan’a ya da hükümete muhalefete bahane arayanlar için ellerine güzel bir fırsat geçmişti.
Oysa sözün muhatapları İzmir halkı değil, İzmir’de görev yapan Diyanet mensuplarıydı. Ve yapılan bir aşağılamayı amaçlamıyordu sadece durum tespitine yönelik buluyordu.
Ben İzmir’i bilmem ama tüm müslümanların irfan geleneğine ihtiyacı vardır.
Ama bu irfan geleneğinden maksat kurumlaşmış ve çoğu Müslüman tarafından anlaşılmakta zorlanılan tarikat söylemleri yahut ancak yaşayanın bilebileceği iddia edilen seyr-ı sülûk  mertebeleri midir?
Benim şahsen ihtiyaç duyduğum irfan Anadolu irfanıdır.
Bu gün “Ömür Dediğin” programında konuşan bir yaşlımızı dinliyordum.  Hayatı ve yaşanmış hayatını anlatıyordu. “İşte!” dedim kendi kendime “bize lazım olan irfan bu, dindarlık anlayışı bu!”
Ne ifratı var ne tefriti. Gerçek anlamda bulunması gereken şey ile aradığı şeyin bulunacağı yer zihninde örtüşüyordu.  
Din ve dindarlık adına anladığı şey sade ve basitti. Hayata ve ötesine bakışı berraktı.
Olması gerekendi ve ihtiyaç miktarı kadardı. “Denge!” diyordu, dünya ile ahret hayatı arasında denge. “Ne dünya için ahreti, ne de ahret için dünyayı terk etmeyeceksin. Her ikisinin de hakkını vereceksin.”
Hayatını başkaları için de anlamlandırabilmiş kendisine herkes için faydalı olabilecek bir meşgale bulmuş; eski araç gereçleri, kap kacakları hayatı boyunca  toplamaya çalışmış ve bir müze oluşturmuş. “Üniversiteler gelip, ziyaret ediyorlar” diyor.
“Yetenek Sizsiniz” şeklindeki yarışmalarda ortaya konulan meşgalelere bakıyorum, televizyonlardaki yarışma programlarına göz atıyorum, büyük kitleleri ekrana bağlayan gösterilerin kahir ekseriyeti gerçekten olağanüstü denilebilecek türden yetenek gerektiren çalışmalar, hünerler. Ama bunların  kime ve ne yararı olur diye sorduğum zaman hiçbir cevap alamıyorum. Bunlar gibi birini vaktiyle izleyen bir Padişah önce yüz sopa vurdurmuş sonrada yüz altın verdirmiş. Yüz altın verdirmiş çünkü olağanüstü bir yetenek, yüz değnek vurdurmuş çünkü hiç kimseye en ufak bir faydası yok.
Anadolu irfanı işte bize faydalıyı almayı öğretiyordu. Meşgale olarak kaşık yapmayı, çorap örmeyi, hep birlikte kitap okumayı, sohbet etmeyi öğretiyordu. Bu yaşlı amca Bağkur emeklisi maaşıyla birçok kurumun yapamadığını yapmış ve insanlık için yararlı olan, yeni nesiller ile eskiler arasında köprü vazifesi görebilecek bir başarıyı gerçekleştirmiş.
Anlatıyor,  ben diyor karasevdalı olduğum kızı kaçırdım. Ona duvar ustası olduğumu ama köyümün en fakir ailesinin çocuğu olduğumu söyledim, asla yalan söylemedim. Babası memurdu, (bu arada memurluk o zamanlar ne kadar önemli bir şeydi). Hem de ayrı ilçedendik o yüzden vermeyeceği belliydi. Ben de kaçırdım.
Beraberce çalıştık, o yanımda amelelik yaptı harç kardı, birlikte geçimimizi sağladık. Çocuklarımın hepsini okuttum. Ben okuyamamıştım. Oysa okumayı çok istiyordum.
Bu arada Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerinin bugünkü profesörlerden bilgili olduğunu, tarımdan, hayvancılıktan, arıcılıktan, marangozluktan hasılı bir köyde lazım olabilecek her türlü  hünerden anladığını övgüyle söylüyor. (Ben de içimden böyle bir kurumun yanlış uygulamalar, ideolojik tavırlar ve toplumun değerlerine yabancılaşma  yüzünden yok olmasına hayıflanıyorum!)
Anlatmaya devam ediyor: Çok fakirdik, devletin imkânları da çok kısıtlıydı, zenginler de bugünküler gibi değildi, çok sıkı idiler.
Hanımım ve ben el ele verdik, hepsini okuttuk.
Çocuklarımıza yavan lokma yedirdik amma asla haram lokma yedirmedik.
Şimdi yaşlandık. Birbirimize yardımlaşarak hayatı götürüyoruz.
İnsan çalışırken kendi çocuklarında fark edemiyor, ama torunlarında her şeyi daha iyi görüyor.
Hayatın yaşlılık döneminin de kendine göre güzellikleri vardır. Torunların olması, insanlardan saygı görmesi güzel bir şey.
Çocukların yanında rahat edemiyoruz. Herkes kendi düzerinde daha rahat ediyor, diyor.
“Allah yatırtıp da kapılara baktırmasın!” diye dua ediyor.
Ölümü de elbette bekliyoruz. Biz ölüme doğru koşuyoruz o da bize doğru koşuyor. Elbet bir gün bir yerde buluşacağız. İnsan  bir yolculuğa çıkacağı zaman yeterli miktarda harçlığı  azığı olduğu zaman nasıl yolculuk korku vermezse, ölüm sonrası hayat için hazırlığı olan da  korkmaz.
Sonra sahip olduğu irfanın membalarından Yunus’a atıfta bulunuyor ve:
Sordum sarı çiçeğe, Sizde ölüm var mıdır ?
Çiçek eydür derviş baba, Ölümsüz yer var mıdır? mısralarını okuyor.
Tedarikli olmamız ve  yaptığımız her şeyin hesabını vereceğimizi bilmemiz ve ona göre davranmamız lazımdır, diyor.
Anadolu irfanı deyince benim anladığım işte budur.
Saflıktır, safiyettir.
Aranan şeyi bulunacak yerde aramaktır.
Söylemde değil, yaşantıda ortaya koymaktır.
Sadeliktir.
“Yavan lokma ye ama haram lokma yeme!” diyebilmektir.
Rızkı nasırlı ellerle alın teriyle kazanmaktır.
Sendeki eksiklikleri kendi çocuklarına aktarmamak ve onları semerden yağır olmuş omuzlarına bastırarak yükseltmektir.
Faydalı meşgalelerle uğraşmaktır.
Ve hâlâ okumaktır, bilginin arkasında koşmaktır. “Şu anda Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sini okumaktayım” diyordu.
Bugün bizim öğretmenlerimiz toplumun en çok okuyanlarıdır” diyebilmektir.
Sahi öyle midir?
İnşallah öyledir!
31.03.2013
GARİBCE

1 yorum:

  1. herdogan38@.
    Sevgili Garibce, sabah sabah bir yazı okuyayım, sonra işime gücüme bakayım diye Garibce'lere gidiyorum, şu yazı, bu yazı derken bakıyorum ki zaman hayli geçmiş ve ben işimi aksatıyorum...Hele şu 'Yavan lokma, helal lokma ' meselesi var ya, ah be hocam, din budur işte, istikamet budur, takva budur...diyebilmek ve hayatı sadesinden ama yaşanabilir kılmak..Kul hakkı,kamu hakkı, hayvan hakkı..hele hele 'gavur ' hakkı...çayır çimen hakkı...Kutlarım sizi..

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...