Yavan lokma yedirdim ama haram lokma yedirmedim.
Anadolu irfanı diye ben buna derim.
Bu geçen günlerde İzmir’e bir tasavvuf profesörü
müftü atanmıştı ve bu münasebetle Diyanet İşleri Başkanı Görmez Hoca, “İzmir’in
farklı bir dindarlık anlayışı bulunduğunu, İzmir’in dindarlığının irfan
geleneğine ihtiyacı olduğunu” söylemişti. Hoca böyle dedi diye epey
bir kızılca kıyamet kopmuş ve bu tayinin ve gerekçesi sözün altında epey buzağı
aranmıştı. Başkan yanlış anlamayı düzeltmek amacıyla makamında özel röportaj
bile vermişti. Bu sözün imalarından bahsediliyordu ve Başkan’a ya da hükümete muhalefete
bahane arayanlar için ellerine güzel bir fırsat geçmişti.
Oysa sözün muhatapları İzmir halkı değil, İzmir’de
görev yapan Diyanet mensuplarıydı. Ve yapılan bir aşağılamayı amaçlamıyordu
sadece durum tespitine yönelik buluyordu.
Ben İzmir’i bilmem ama tüm müslümanların irfan
geleneğine ihtiyacı vardır.
Ama bu irfan geleneğinden maksat kurumlaşmış ve çoğu
Müslüman tarafından anlaşılmakta zorlanılan tarikat söylemleri yahut ancak
yaşayanın bilebileceği iddia edilen seyr-ı sülûk mertebeleri midir?
Benim şahsen ihtiyaç duyduğum irfan Anadolu
irfanıdır.
Bu gün “Ömür Dediğin” programında konuşan bir
yaşlımızı dinliyordum. Hayatı ve
yaşanmış hayatını anlatıyordu. “İşte!” dedim kendi kendime “bize lazım olan irfan
bu, dindarlık anlayışı bu!”
Ne ifratı var ne tefriti. Gerçek anlamda bulunması
gereken şey ile aradığı şeyin bulunacağı yer zihninde örtüşüyordu.
Din ve dindarlık adına anladığı şey sade ve
basitti. Hayata ve ötesine bakışı berraktı.
Olması gerekendi ve ihtiyaç miktarı kadardı. “Denge!”
diyordu, dünya ile ahret hayatı arasında denge. “Ne dünya için ahreti, ne de ahret
için dünyayı terk etmeyeceksin. Her ikisinin de hakkını vereceksin.”
Hayatını başkaları için de anlamlandırabilmiş
kendisine herkes için faydalı olabilecek bir meşgale bulmuş; eski araç
gereçleri, kap kacakları hayatı boyunca toplamaya çalışmış ve bir müze oluşturmuş. “Üniversiteler
gelip, ziyaret ediyorlar” diyor.
“Yetenek Sizsiniz” şeklindeki yarışmalarda ortaya
konulan meşgalelere bakıyorum, televizyonlardaki yarışma programlarına göz
atıyorum, büyük kitleleri ekrana bağlayan gösterilerin kahir ekseriyeti
gerçekten olağanüstü denilebilecek türden yetenek gerektiren çalışmalar,
hünerler. Ama bunların kime ve ne yararı
olur diye sorduğum zaman hiçbir cevap alamıyorum. Bunlar gibi birini vaktiyle izleyen
bir Padişah önce yüz sopa vurdurmuş sonrada yüz altın verdirmiş. Yüz altın
verdirmiş çünkü olağanüstü bir yetenek, yüz değnek vurdurmuş çünkü hiç kimseye
en ufak bir faydası yok.
Anadolu irfanı işte bize faydalıyı almayı
öğretiyordu. Meşgale olarak kaşık yapmayı, çorap örmeyi, hep birlikte kitap
okumayı, sohbet etmeyi öğretiyordu. Bu yaşlı amca Bağkur emeklisi maaşıyla
birçok kurumun yapamadığını yapmış ve insanlık için yararlı olan, yeni nesiller
ile eskiler arasında köprü vazifesi görebilecek bir başarıyı gerçekleştirmiş.
Anlatıyor, ben diyor karasevdalı olduğum kızı kaçırdım. Ona
duvar ustası olduğumu ama köyümün en fakir ailesinin çocuğu olduğumu söyledim,
asla yalan söylemedim. Babası memurdu, (bu arada memurluk o zamanlar ne kadar
önemli bir şeydi). Hem de ayrı ilçedendik o yüzden vermeyeceği belliydi. Ben de
kaçırdım.
Beraberce çalıştık, o yanımda amelelik yaptı harç
kardı, birlikte geçimimizi sağladık. Çocuklarımın hepsini okuttum. Ben
okuyamamıştım. Oysa okumayı çok istiyordum.
Bu arada Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerinin
bugünkü profesörlerden bilgili olduğunu, tarımdan, hayvancılıktan, arıcılıktan,
marangozluktan hasılı bir köyde lazım olabilecek her türlü hünerden anladığını övgüyle söylüyor. (Ben de
içimden böyle bir kurumun yanlış uygulamalar, ideolojik tavırlar ve toplumun
değerlerine yabancılaşma yüzünden yok
olmasına hayıflanıyorum!)
Anlatmaya devam ediyor: Çok fakirdik, devletin imkânları
da çok kısıtlıydı, zenginler de bugünküler gibi değildi, çok sıkı idiler.
Hanımım ve ben el ele verdik, hepsini okuttuk.
Çocuklarımıza yavan lokma yedirdik amma asla
haram lokma yedirmedik.
Şimdi yaşlandık. Birbirimize yardımlaşarak hayatı
götürüyoruz.
İnsan çalışırken kendi çocuklarında fark edemiyor,
ama torunlarında her şeyi daha iyi görüyor.
Hayatın yaşlılık döneminin de kendine göre
güzellikleri vardır. Torunların olması, insanlardan saygı görmesi güzel bir şey.
Çocukların yanında rahat edemiyoruz. Herkes kendi
düzerinde daha rahat ediyor, diyor.
“Allah yatırtıp da kapılara baktırmasın!” diye dua
ediyor.
Ölümü de elbette bekliyoruz. Biz ölüme doğru
koşuyoruz o da bize doğru koşuyor. Elbet bir gün bir yerde buluşacağız. İnsan bir yolculuğa çıkacağı zaman yeterli miktarda
harçlığı azığı olduğu zaman nasıl
yolculuk korku vermezse, ölüm sonrası hayat için hazırlığı olan da korkmaz.
Sonra sahip olduğu irfanın membalarından Yunus’a
atıfta bulunuyor ve:
Sordum
sarı çiçeğe, Sizde ölüm var mıdır ?
Çiçek
eydür derviş baba, Ölümsüz yer var mıdır? mısralarını okuyor.
Tedarikli olmamız ve yaptığımız her şeyin hesabını vereceğimizi
bilmemiz ve ona göre davranmamız lazımdır, diyor.
Anadolu irfanı deyince benim anladığım işte budur.
Saflıktır, safiyettir.
Aranan şeyi bulunacak yerde aramaktır.
Söylemde değil, yaşantıda ortaya koymaktır.
Sadeliktir.
“Yavan lokma ye ama haram lokma yeme!”
diyebilmektir.
Rızkı nasırlı ellerle alın teriyle kazanmaktır.
Sendeki eksiklikleri kendi çocuklarına aktarmamak
ve onları semerden yağır olmuş omuzlarına bastırarak yükseltmektir.
Faydalı meşgalelerle uğraşmaktır.
Ve hâlâ okumaktır, bilginin arkasında koşmaktır. “Şu
anda Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sini okumaktayım” diyordu.
Bugün bizim öğretmenlerimiz toplumun en çok
okuyanlarıdır” diyebilmektir.
Sahi öyle midir?
İnşallah öyledir!
31.03.2013
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilSevgili Garibce, sabah sabah bir yazı okuyayım, sonra işime gücüme bakayım diye Garibce'lere gidiyorum, şu yazı, bu yazı derken bakıyorum ki zaman hayli geçmiş ve ben işimi aksatıyorum...Hele şu 'Yavan lokma, helal lokma ' meselesi var ya, ah be hocam, din budur işte, istikamet budur, takva budur...diyebilmek ve hayatı sadesinden ama yaşanabilir kılmak..Kul hakkı,kamu hakkı, hayvan hakkı..hele hele 'gavur ' hakkı...çayır çimen hakkı...Kutlarım sizi..