Bugünlerde hacılarımız dönüyor. Onlarla ilgili beklentilerimiz var elbet. Onlar da bunu çok iyi biliyor olmalılar ki bol bol hurma, tespih, takke getiriyorlar.
Zemzem sınırlı galiba. O yüzden de ikram edilen zemzemler biraz katkılı oluyor. Eskiden biz yemek yerken horanta çok kalabalıktı. Ayran azaldıkça rahmetli babam üzerin su eklerdi, ayran ayran olmaktan çıkar çalkamaç olurdu. O öyle derdi.
İki hacı menasiki tamamlamış. Biri diğerine “Tespih, takke almayacak mıyız?” diye sormuş. O da “Biz buraya niye geldik ki?” demiş.
Siz hacılardan bir kese dolusu rahmet, feyz ve bereket beklediniz de onlar getirmedi mi?
Kadın erkek ilişkilerinde, hep kadınlar süslü ve ziynete düşkün olmakla eleştirilirler. Bilmezler ki kadınlar erkeklerin beklentilerini karşılarlar. Erkekler ziynet değil de meziyet mi istediler ki kadınlar ziynetin değil de meziyetin ardına düşsünler. Biz erkekler onların ziynete değil, meziyete önem verdiklerini bildiğimiz için bak nasıl meziyet sahibi olmak için çabalıyoruz, dur durak bilmeden, gece gündüz demeden çalışıyor ve bir yer tutabilmemiz, onların beğeneceği türden bir adam olabilmemiz için çırpınıp duruyoruz.
Hacılar dönüyorlar, beraberinde de tabii ki takke tespih getirecekler. Aslında usulü bilenler bunların Tahtakale’de daha ucuz ve daha kaliteli olduğunu da biliyorlar ve tedariklerini ona göre daha hacca gitmeden buradan hazırlıyorlarmış. Çin malı takkeye, seccadeye para vermekten herhalde iyidir.
“Dünya hacılarla hocalardan azar” ya da “Kıyamet hacılarla hocalardan kopar” diye bir sözün olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Bu söz doğru mudur? Doğruysa neden böyledir?
Önce şunu demeliyiz ki insanların hacı ve hoca ile ilgili farklı beklentileri vardır. Bir kere insan, okumuş ve hoca olmuşsa, başındaki sarık gibi bembeyaz ve tertemiz olmalıdır. (Bizim sarık olmadığı için bu noktada kendimizi kurtardık, diyebiliriz!)
Hacı da hacdan dönerken anasından doğduğu gibi döneceğine inanıldığı için artık atacağı her yanlış adım beklentileri boşa çıkarıyor ve umutları tüketiyor olmalıdır.
Oysa okusa, hoca da olsa bir insan neyse odur. Tıyneti, meşrebi, şakilesi, mayası her ne ise hayatı da o doğrultuda şekillenir. Bu tabii bir şeydir. Tabii olmayan beklentilerin yüksek olmasıdır.
İkinci bir husus şu olabilir: Medreselerin açılmasıyla birlikte Maveraünnehir ulemasının bu sevindirici haber karşısında tam aksine yasa büründüğü ve ilmin gıyabî cenaze namazını kıldıkları anlatılır. Çünkü derler, ilim bir nurdu, şimdiye kadar onu talep edenler sırf ilim bizatihi bir değer olduğu için tahsil ederlerdi. Şimdi ise artık bir ekmek kapısı olacak, bürokraside yer almak, devlet kademelerinde makam ve mevki kapmak için mutlaka geçilmesi gereken bir yol olacak, bu yüzden de bu gibi makam ve mevkide gözü olanlar, ilmi dünyevî ihtiraslarına alet etmek isteyenler medreselere doluşacaklar ve bunun sonucunda ilmin feyz ve bereketi yok olacak…
Aradan asırlar geçiyor, bu kez mektepler/okullar açılıyor… Vaktiyle medrese açıldığı için gıyabî cenaze namazı kılanların emsalleri bu kez medreseler namına cenaze namazını kılıyorlar.
Galiba dünya değişmiyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde genel bozulmadan ilmiye sınıfı da nasibini almış olmalı. Bir ermeni oda sohbetleri sırasında bizim rahmetli Halil Çavuş’a demiş ki: “Yahu Halil Çavuş! Siz özellikle delileri mi okutup hoca yapıyorsunuz, yoksa bunlar okuyunca mı bu hale gelip deli oluyorlar!”.
Yani dışarıdan biri gözlemci sıfatıyla her halükarda bizim hocaların akıllı ve hikmetli bir duruşu temsil etmediklerini söylüyor.
İmam Hatipler genelde fakir fukara çocuklarını dinî, ilmî ve kültürel hayatımıza taşıdı. Onlardan da ancak bu kadar oldu. Kıt imkanlarla, dünyayı ve hayatı, bürokrasiyi ve devlet çarkının işleyişini tanımadan kimisi benim gibi Aralık müftüsü oluverdi. Kimisi kürsüde, minberde, mihrapta hizmet sundu. Mevcut akıllarıyla, bilgileriyle ve görgüleriyle hizmet etmeye çalışıp çabaladılar.
Kimisi yaptıklarına özünü ve ruhunu da kattı. Kimisi de içinden çıktığı ortam ve şartlara göre çok iyi durumda olan bir memur olmanın imkanlarıyla hayatını garantiye almış oldu. Başka ne beklentisi olabilirdi ki hayattan. Cemaat da olmasa cami hizmetlerini yürütmek fena bir iş değildi, hani.
Namaz vakitleri arası çok kısaydı, gönüllerinin istediği gibi her işi zaten yapamazlardı. İmam ve müezzin kendi aralarında çok iyi geçinemezlerdi. Cemaat ile zaten araları iyi olmazdı. Mahallenin çocuklarını okutmak, cemaatle ilgilenmek, derdi olanın derdiyle, borcu olanın borcuyla ilgilenmek, bir yaralı parmağa işemek kabilinden bile olsa hayırlı işlere öncülük etmek gibi asıl yapılması gereken hizmetleri yapmak şeklinde bir kaygımız pek olmadı. Namazı kendimiz için kılıyorduk, arkamızda da insanlar kılıyorlardı. Namaza niyet ederken “Namazı kıldırmaya” diye değil, “Namazı kılmaya” diyorduk. Dolayısıyla asıl cemaat için ne yaptık sorusuna verilecek cevap herhalde namaz kıldırma değil, bu sayılan türden hizmetler olmalıydı.
Ne yapalım ki imamlık, müezzinlik, vaizlik gibi hidematı hayriyye –ki bunlar bir tür ibadet olduğu için bunları icra edenler bu hizmetleri karşılığında ücret alabilirler mi, aldıkları ücret kendilerine helal olur mu gibi tartışmalar da yapılmış- kamu hizmeti gibi birer ekmek kapısı, birer meslek halini aldı. Var idiyse şayet ilmin feyz ve bereketi, bu yaklaşımla buharlaştı, uçtu gitti.
Sonuç? Sonuç Müslümanların kıyameti oldu.
Hacıları da onların yanına koyunca kıyametin kıyamı galiba hızlandı.
Adam zengin olmuş hacca gitmiş, ya da işbilirlikle yolunu bulmuş öyle gitmiş.
Nasıl zengin olmuş? Helalinden ve hakkıyla olmuş. Allah daha çok versin. Vergisini tam vermiş, helal olsun. Gitmiş arınmış dönmüş, beraberinde feyz ve bereket getirmiş, etrafına iyilikler saçmış, ışık olmuş etrafını aydınlatmış. Haccı, hacc-ı mebrur olsun.
Zengin olmuş ama nasıl olmuş? Sömürmüş, çalmış, çırpmış. Vergisin kaçırmış, üç beş kuruşluk uyduruktan bir zekatla, cemaatlerin desteğini ve şeyhlerin duasını almış, malını kirinden ayırmamış, kirli parayla hacca gitmiş, orada haccın tabii zorluk ve meşakkatleri yok konforun tadını çıkarmış, dönüşte de beraberinde eş dosta kıymetli hediyeler –kaz gelecek yerlerden tavuk esirgenmez misali- getirmiş, hacılığını ticaretinin ve itibarının tervicine basamak kılmış, insanların güvenini sömürmüş, hızını alamamış bir daha bir daha gitmiş… Ama mayası ne ise o hiç değişmemiş. Sadece insanların onun hakkındaki beklentileri artmış… Haliyle de hacları arttıkça kendileri küçülen bu adamlar kıyametimizin kopmasına ivme katmış.
Şu Garibce’nin yaptığına bakın. Önce ortaya bir söz atıyor, sonra da sanki o doğruluğu herkesçe müsellemmiş gibi ispata çalışıyor.
Yok öyle bir şey. Kıyamet kopacaksa, kopacağı için kopacak. Kıyamete nispetle hacıların, hocaların yaptıklarının cirmi ne olabilir ki, kıyamet onlara sebep kopsun.
İnsanlar işte böyle. Önce bir önerme ortaya atarlar, sonra da onu ispat için ömür törpülerler.
Sevgili ve saygılı hacılarımız, hoş geldiniz.
Allah bir daha tekrarını nasip etmesin. Kusura bakmayın Garibce’nin duası böyle. O kutlu beldelere karşı özleminiz özünüzde olsun. Sevabı biraz da kendi öz yurdumuzda, komşularımızın huzurunda, kimsesiz yavrulara açılacak sıcacık yuvalarda, kalpleri inkisar halinde olanların hallerini sormada, çaresizlere çare, dertlilere derman olmada, onulmaz yaraları sarmada, gülmez yüzlere bir gülücük kondurmada arayalım.
Daralup kendini sıkma Seyranî
Rıza-yı Bâriden çıkma Seyranî
Gönül Beytullah'tır yıkma Seyranî
Elinden gelirse imaret eyle
İbrahim’in nasırlı ellerinin yükselttiği dört duvardan oluşan bir mekanın etrafında pervane olup döndük, Beytullah mamur oldu elhamdülillah!
Biraz da Allah’ın bizzat kudret eliyle yarattığı ama ihtiraslarına mağlup bir mütegallibe elleriyle yıkılmış, viran olmuş kalpleri, gam ve kedere gömülmüş gönülleri tavaf edip, biraz da onları âbâd edelim.
Duamız, katışsın dualarınıza!
Varsın göklere ağsın. Mele-i alâya ulaşsın!
Alıp götürsün yüreğimizin kirini, pasını!
Rahmet olup yağsın da üzerimize bir daha bir daha!
06.11.2012
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilYandık Garibce..! 12'den vurdun..Bir hacı uğurlamada,..'Allah bir daha tekrarını nasip etmesin. O kutlu beldelere karşı özleminiz özünüzde olsun. Sevabı biraz da kendi öz yurdumuzda, komşularımızın huzurunda, kimsesiz yavrulara açılacak sıcacık yuvalarda, kalpleri inkisar halinde olanların hallerini sormada, çaresizlere çare, dertlilere derman olmada, onulmaz yaraları sarmada, gülmez yüzlere bir gülücük kondurmada arayalım...' diye dua edecek olsanız,görün başınıza ne gelir..Söylenen doğru değil mi? Hem de kitabın tam ortasından..Ama gel gör ki Garibce, yaşamak istediğimiz gibi inanıyoruz..Mesela, Sayın DİB.nı,Arafat'ta,'..Allah haccınızı kabul etsin, ama bir daha buralara gelmeyi nasip etmesin..Bundan sonra kabeniz mahallenizdeki buruk gönüller,tahsil için alev alev yanan gözler..vs.
demiş olsa,tasavvur edebiliyor musunuz neticeyi..? Hac kur'ası çıkmadı diye küfürlerin havaya savrulduğu bir gidişat..Ve temas ettiğiniz diğer ayak...Vay başımıza gelene.. Medet, Ya Allah...!
EldHas Historian
YanıtlaSilİyi sabahlar Hocam,
İnşAllah iyisiniz.
Hacılarla ilgili yazınızı okudum.
Aklıma bir şey getirdi de yazınız, paylaşmak istedim.
Biliyorsunuz Azerbaycan uzun yıllar ateist rejimde bulunmuş. Tabir cayizse, Allah yoklukla imtihana çekmiş. Ama yine de elinden geldiğince inancı için direnmiş. Ne kadar başarılı olmuş, o tartışılır. Ama en azından bilinç düzeyinde bile devam ettirmiş inancını. Ben medresede okurken hocamıza bunun nedenini, bu kadar baskı içerisinde inancın nasıl devam ettirilebildiğini sorduğumda cevabı özetle şöyleydi: Allah hiçbir toplumun kötülüğünü istemez. Toplum kötüye gittiğinde Allah onlar arasından birilerini istihdam eder hakkı unutturmamak için. Azerbaycan'da da da böyle olmuş.
Şimdi, hocam, uzun yıllar sıkıntılardan sonra Allah Türkiye'yi varlıkla imtihan ediyor. Bu varlık içerisinde çoğumuz dünümüzü unutuyoruz ve direncimizi kaybediyoruz. Herhalde Allah sizi de hakkı unutturmamak için istihdam ediyordur. Sihhat ve huzur dolu günler dilerim.
Efendim kimse hac kur'asında ismi çıkmadı diye küfretmiyor! Sayın yorumcu, yıllarca sabır ve merakla kurada ismi çıksın diye bekleyenlere laf söyleyeceğinize veya “Allah tekrarını nasip etmesin” gibi zaten “sıradan bir insan”sanız tekrarı nasip olmayacak bir dua ile gönülleri kıracağınıza her yıl onun bunun ayırdığı kontenjanlarla hiçbir kuraya dahil olmadan VIP olarak gidip guya haccedip dönen ve bunu sağda solda anlatan, ertesi yıl yine, bir dahaki yıl yeniden gidenlere iki sözünüz olsa…
YanıtlaSil