Kimliğimiz
ve ismimiz konusunda
Kendimi
ne olarak bilmeliyim sorusunun cevabı son derece yalın olarak sadece “Müslüman” olmalı. Çünkü Yüce Allah bizi bu adla adlandırmıştır:
وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ
فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ
مِنْ قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ
عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ
هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ [الحج : 78]
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin.
O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in
dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman
diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara
şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a
sarılın.
O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!” (Hacc 22/78)
Vaktiyle talebelerimiz arasında “radikal Müslüman”
olmak çok modaydı. Ne anlama geldiğini biliyorlar mıydı bilmiyorum ama “Köktenci
Müslüman”lık herhalde onlarca köküne kadar müslümanım demek ki bir anlam ifade
ediyordu. Zaten bir kavram kargaşası vardı. Herkes belki aynı şeyi diyordu ama
onunla aynı şeyi kastettikleri belli değildi.
Bir
vesile ile bir anket yapmışlardı ve sınıf hocası olarak da cevapları benim
toplamam rica edilmişti. “Kendini nasıl tanımlıyorsun?” gibi bir soruya talebenin
büyük çoğunluğu “radikal Müslüman” şıkkını işaretlemişti ve bu durum beni çok
etkilemişti. Müslümanlık neremize yetmiyordu da bir de radikalı, köktencisi,
islamcısı çıkmıştı. Müslüman müslümandı, bunun ne fazlası olurdu ne de eksiği…
Ama demek ki öyle değilmiş. Bizim göremediğimizi görenler varmış. Yahut öyle
olmasını empoze edenler ve havanın bulanmasından istifade ile avlanmak
isteyenler varmış. Ve öyle de oldu.
Müslüman toplum dahi kendi içinde şimdi bölük pörçük. Cemaatlerin, sosyal grupların var ve çeşitli olması aslında güzel
bir şey, ama kendi kulvarlarında ilerlemeye çalıştıkça, kendi belirledikleri
çalışma ve hizmet alanlarında faaliyet gösterdikçe…
Ama çoğu
kez böyle olmuyor, gruplar, cemaatler birbirlerini rakip görüyorlar, aynı ligin
takımları gibi görmüyor, birinin varlığından sanki diğerinin yokluğu gerekiyormuş
gibi refleks gösteriyor.
İmam
Hatipler ile Süleymancılar arasında bizim talebelik yıllarımızda ciddî bir düşmanlık
vardı. Tarafların birbirlerine çeşitli ithamları bulunuyordu. Ben oldum olası
bu tür hizipçilik içinde bulunmadım. Ya taraf olmayı beceremiyordum ya da Allah
beni koruyordu. Fakültenin daha birinci sınıfında o zaman mutlak üstad
bildiğimiz ve her eserini okumaya çalıştığımız Necip Fazıl’ın Son Devrin Din
Mazlumları’nı yeni okumuştum ve orada Süleyman Hilmi Tuna Hocaefendinin hayatı
ve çekmiş olduğu sıkıntılar da anlatılıyordu.
Kur’an
dersimize Falanca hocamız gelirdi. Söz nereden açıldı bilmiyorum ama, ben –öyle
çok da konuşmayan ben-, herhalde okumuş
olduğum kitaptan aldığım cesaretle Süleyman Efendinin ve cemaatinin de sonuç
itibariyle dine hizmet uğrunda
çalışmakta olduklarını söyledim. Uyy! Meğer baltayı taşa vurmuşum. Hoca aldı
sözü, şöyleydi de böyleydi de, sen daha onları bilmezsin de… söyledi de
söyledi. Ha onların adını hayırla anmışım, ha hocanın yarasına tuz basmışım, fark
edemedim.
Yıllar
geçti bu cemaatle aradaki bu uçurum azaldı ve hatta kapandı. Şimdi bu cemaatten
de bizim fakültemizde okuyan ve mezun olan birçok kimse var. Ne onların
ötekilerden ne ötekilerin berikilerden aslında bir farkı yok. Ama belli ki
farklı kimliklerin korunması bir tür varlık sebebi gibi görülünce, yok olan
farklılık varmış gibi esmeye başlıyor ve aradaki ılık havayı giderek sertleştiriyor.
Son
zamanlar da kimlik ve isimlerle ilgili şöyle bir tespit de var:
İslamofobia’nın
Batı’da ve hatta Müslüman ülkelerde bile giderek yayılması sonucu insanlar “Müslüman”
kimliğinin ve birçok geleneksel Müslüman isminin kirlenmiş olduğu gerekçesinden
hareketle bu kimlikten ve bu tür isimlerden olabildiğince sıyrılmak ve
kurtulmak gibi bir çaba içerisine de girmişlerdir.
Bu tavrın
aksi istikametinde aşırı sayılabilecek başka bir eğilim ortaya çıkmıştır. Bunun
bir sonucu olarak da isim koyma konusunda yeni yeni bilmediğimiz, hiç
duymadığımız isimler ortaya çıktı. Neymiş efendim, Hz. Peygamber’in süt
ninesinin adıymış, büyük büyük babasının büyük büyük annesiymiş, badiyede
gezinirken kendisini kucağına almış ve bir süre gezdirmiş olan kadının sondan
bir önceki kızının adıymış…
Hiç
duyulmadık, akılda tutulması zor, ama kulağa hoş gelen çoğu iki heceli bir
yığın isim. Bunlar Haticelerin,
Ayşelerin, Fatmaların yerini aldı. Çoğu çocukların iki tane adı var; biri hatır
için mecburiyetten konulmuş geleneği çağrıştıran bir ad, ikincisi asıl konulmak
istenen ad. Ve tabii çocuk da hep bu ikinci adla çağrıldığı için, birincisi
çoğu kez kimlikte yazılı kalıyor. Şabanlar, Recebler, Ramazanlar, Muharremler,
Bayramlar artık pek yok. Eski Şabanlar da yenileri ile mahkemede değiştirildi.
Yahu
peygamberimizi sevelim dediysek bütün Arapları sevmek ve onları olur olmaz isimleriyle çocuklarımızda yaşatmak zorunda da değildik
ki. Yeni yeni isimler ortaya çıkararak bu listeyi sürekli büyütmenin ne anlamı
olabilir ki?
Ölçü, her
yerde ölçüdür ve riayeti gerekir. “Velâ ta’tedû= Haddi aşmayın!” Sevgide bile!
Benim bir
torunum var. İsmi anlattığım türden. Üç yaşında iken bir kız kardeşi olmuştu ve
ona Hatice Kübra ismini koymuşlardı. Bizim kayın validenin adı da Hatice. Ama
ona doğduğu yerin insanları Haççe derler. Onun eski bir ad olduğunu bizim üç
yaşındaki torun biliyor olmalı ki bana: “Dede, sen yaşlısın, kardeşime Haççe
diyebilirsin” diyor. Allah! Allah!
Gülmek
bize düşüyor da, asıl üzerimize düşmesi gerekeni hayret oluyor.
Adları
güzel olsun. Bahtları daha da güzel!
Mürüvvetlerini
görmek duasıyla!
09.10.2012
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilYıllar önce idi Garibce'm! Bahsettiğiniz konuyu işlemiş ve Fussilet Sûresi:'İnsanları Allah'a (O'nun birliğine) çağıran,iyi ve yararlı işler yapan ve 'Ben müslümanım (veya müslümanlardan biriyim) diyen bir kimsenin sözünden daha güzel kimin sözü olabilir?' ayetine atıfta bulunmuştum..Sağ olun..Ufuk açıcı yazılar okuyoruz gayretinizle..Evet Allah koymuş adımızı kime ne?