Garibce
“Üff! Bu ders nasıl bitecek!” dediğinizi
duyar gibi.
Aslında
çok kolay! Sınıfa girerken ağzınıza biraz sabır otu alacak, ders boyunca onu
çiğneyeceksiniz. Çok acıdır, ama iyi gelir. Bir de bakmışsınız ders bitmiş. Ne
dersin, ne hocanın he de sınıfın uğursuzluğu diye hiçbir şey kalmamış.
Sabır
otunu çiğnerken -dersini dinlemeye mecbur olduğunuz her kimse- onu, hayatınızı
birleştireceğiniz, aynı yastıkta ömür törpüleyeceğiniz eş adayı olarak
görmeyecek, sadece vermesi gerekeni vermeye çalışan biri olarak göreceksiniz.
Yüzünün aldığı şekle değil sattığı turşuya ya da bala odaklanacaksınız.
İnsanlar çeşit çeşittir: Kimi kendi bal satar yüzü turşu. Kimi de kendi turşu
satar yüzü bal. Siz yüzlerine değil, ne sattıklarıyla ilgilenecek ve ihtiyacınız
ne ise onu alacaksınız. Adamın yüzü bal satıyor diye başına üşüşür ve eve okka
okka turşu götürürseniz, o turşuyu sadece kendinizin yemesi gibi bir sonuca
baştan razı olmalısınız.
Onun
satmaya çalıştığı şeyin esasen senin alman gereken bir meta olduğu inancını
taşıyacaksın. Bu benim neyime diyorsan eyvallah. O zaman senin burada olman da
hocanın nesine olur.
Beklentin
müfredatın tam olarak uygulandığı ve çizilen çerçevenin içinin doldurulup
doldurulmadığı ile sınırlı olmalı. Hocadan daha fazlasını beklememelisin, bu
bekleneni vermemesi halinde kızgınlık moduna geçebilirsin. Bu durumda ağzındaki
sabır otunu biraz daha fazla çiğnemen ve homurdanman ve hatta sokranman normal
görülebilir. Öfkeni hâlâ alamadıysan kızgınlığını Feys’de söndürmeye
çalışırsın.
Ama
öyle değil de hocanın adını, tipini, tarzını… sevmediğin için her bir alıcını
kapatıp sadece Feys bağlantılı cebini açıyorsan… ve bütün bunlara rağmen tam bir buçuk saat
aynı mekanda rol kesebiliyorsan, sırf bu açıdan bile seni tebrik etmek ve
ödüllendirmek gerekir. ÇAP da YAP da senin
bu fedakârlığına bedel olsun. Hatta YAT bile.
Ha
hoca vermesi gerekeni veriyor ama ne olur yanında çayı da olsun, ders bahçede
olsun… muhabbetli olsun… Hem de eğlenceli ve de biraz keyifli olsun olsun diyorsan…
Valla öyle birini bulursan bize de söyle biz de gelelim.
Hani
talebenin biri hocasına demiş ki:
“-Hocam
bana bir kız bul; güzel olsun, boyu posu yerinde olsun, konuştu mu ay
gibi, güldü mü güneş gibi ışık saçsın, babası zengin olsun…
“Eee!”
demiş hocası. “Daha başka!”
“
-Hocam!” demiş “Ve de zarif olsun!”
Hoca’nın
adı Arif imiş. Demiş ki:
Bakmazsın
boyuna bilmezsin nedir dengin
Bir
kız istersin hem güzel olsun, hem zengin
Yetmez
gül yüzü dersin hem de olsun zarif
Öyle birin bulsa onu kendi alırdı Arif.
Aslında
yok da değil. Bazı hocaların dersi keyifli de geçebilir. Bunu “denkte bir çıkan
bal armudu” gibi görmek ve eğer bahtınıza böyle bir şey çıkmış ise ayrıca
şükretmeniz gerekir. Ama her hocanın öyle olmasını beklemek yanlış olur.
Bizim
bir hocamız vardı, H. M. adında. Biz onun dersinde gülmekten kırılır geçerdik.
Karnımızın etleri ağrırdı. Tiyatro ustaları bile bizi o kadar güldüremezdi. Öğrencilerin
onca takılmalarına rağmen kızmazdı da. Sonradan öğrendik ki hoca psikolojik destek alıyormuş.
Bizi götürüyordu ama kendi özünü götüremiyormuş. Sonra da ayırdılar, şimdi
sahaflık yapıyormuş.
Bu
ve benzeri hocalar sevilebilir. Niçin? Çok iyi güldürüyor, eğlendiriyor diye.
Ama biz sirkte değiliz, o da palyaço değil… İşte öğrenci bu gerçeği bazen
gözden kaçırıyor. Biz sınıfa girerken eğlenmeye girmedik ki. Bizim İslamî İlimlerin kalender meşrep
hocalarının çoğu cumaları meşhur Naim Hoca’nın camisine giderlerdi. Birkaç defa
ben de gittim. Gerçekten eğlenceli bir Cuma namazı olurdu. İyi de Cuma vaktinde
ve camide namaz mı, yoksa eğlence mi?
Ey
sevgili öğrencim! Gel bir daha birlikte düşünelim ve fakültemizi, dersimizi,
hocamızı, talebeliğimizi sevelim, sevilelim. Bu fakülte kimseye kalmaz. Bize
mülk değil, size de han değil. Burayı günü kurtaracak bir han olarak değil, bir ömür boyu yapacağımız ticarete
sermaye olacak bir imkân bilelim.
Sen
iyi talebeysen hocan da eminim ki iyi hocadır.
Ben
kendimden biliyorum. İlk saatte daha önce okunmuş olan derslere atıflarla bazı
yoklamalar yaparım ve maalesef kazanın dibinin delik olması sebebiyle boş
olduğunu üzülerek görürüm. Ondan sonra da hoca olarak rahatlar, ben bu kazana
ne atsam gider düşüncesinin maddi anlamda keyfini sürerim. Oysa ben kazanın
dolu olduğunu görsem, vermeye çalıştığım harcıalem bilgilerin zaten onlarda
mevcudiyetini talebe bana haliyle, kaliyle bildirse benim o sınıfta ne sürsem
gider mantığı ile yaklaşmam ve gelecek dersleri sürdürmem mümkün olabilir mi?
Eminim ki öyle bir sınıfa girerken her hocanın ister istemez ayakları titrer ve
kendine özgüveni sağlayacak derecede çalışarak gelmemişse nasıl zor durumda
kalacağını bilir. Onların ihtiyaç
duyduğu düzeyde ve nitelikte bilgilere kendi birikimi ve çabasıyla
ulaşamayacağını anlamış, adam akıllı zorlanmış, ama bir türlü kotaramayacağını
anlamışsa o zaman da çeker gider. Limon satar. Orta mekteplere geçer.
Pişkinliğe vurarak işi götürmeye çalışmak bir defa iki defa olabilir ama bunu
ilelebet sürdürmek her kişinin yapabileceği bir şey değildir.
O
yüzden değerli öğrencim “Ve de zarif olsun!” derken sen biraz daha düşün. Arif
hocan zaten yeterince düşünmekte.
Sevgiyle!
04.10.2012
GARİBCE
Hümeyra Rumeysa Çelik: Sayın hocam bizi ne güzel tatlı tatlı uğurlamıştınız ama son birkaç yazınızda baya sitem görüyorum haleflerimiz sizi biraz yoruyor sanırım. Yazdıklarınıza hak vermemek elde değil öğrnci milleti biraz acımasızdır işte hocaların elinden gelenden fazlasını beklerler halbuki herkes aynı yetenekte değildir öyle değil mi, bir hocamız 'dersimi tiyatro yaparak anlatmak suretiyle daha eglenceli yapmak isterdim ama öyle bir yeteneğim yok' derdi. Kişiler toplum karşısında sohbet verdiklerinde veya ders anlatmak durumunda kaldıklarında ancak anlayabilirler sizi bi bakarlar ki hayallerindeki gibi değillerdir ellerinden gelen cabayı göstermelerine ragmen bı bakar karşıdakiler esniyor kendi aralarında konuşurlar falan o zaman anlarlar ancak topluma hitap etmek kolay degildir. Tabi bununla beraber bence hocalar derslerini verimli hale getirmek için elinden geleni yapmalı çünkü bu zamanda ögrencilik de kolay değil :) vesselam
YanıtlaSilMehmet Erdoğan: Haklılar çoğalıyor sen de hakılsın...
çok güzel be hocam. kazanın dolu olduğu sınıflarda ders vermenizi yüce mevladan isteyebilir miyiz? atasözlerimizden biri bunun mümkün olmayacağını söyler ama ben yine de....
YanıtlaSilrabbim inşaallah sizlere kazanı dolu öğrencilerle dolu sınıflarda dersler vermeyi nasip eylesin...