Doğu’dan Batı’ya
giden ve oradan da tekrar doğuya gelen bazı kelimeler vardır. Alkol gibi. Aslı
el-Kuhl idi. Nitekim Batı dillerinde de başındaki harfi tarifle birlikte
alcohol diye yazılıyor.
Bunlardan biri de
(bunu ben kendim buldum) kredi kelimesidir. Hadîd 11 âyetinde de geçtiği gibi
kard (ç. kurûd) kelimesi ödünç (para) vermek demektir. Son harfi dat’tır bu
harf Araplara özgü bir harftir. Diğer milletler bu harfi telaffuz edemezler, ya
kadı kelimesindeki gibi kalın d harfiyle ya da Ramazan’da olduğu gibi kalın z
harfiyle telaffuz ederler. Kard
kelimesini biz karz-ı hasen terkibinde olduğu gibi z ile ifade ederiz. Bu
kelime ve kurûd şeklindeki çoğulu muhtemelen hem anlamıyla hem de yakın
teleffuzu ile Batı dillerinde yerini almış ve oradan da bize kredi olarak
intikal etmiştir. Sonunda bizim kard, oldu kredi. Dikkat edilirse hem harfleri
olarak hem de anlamı olarak aynıdır.
Bugün derste gayrimenkulün
vakfı konusunda yeri geldi ve Osmanlı Devletinde kredi ihtiyacının nasıl
karşılanmış olabileceğinin yollarını tasarladık. Malum Osmanlı Devleti genelde
muhafazakâr kesimlerce idealize edilir ve onların hiç yanlış yapmamış olacaklarına
inanılır.
Peki onlar kredi
ihtiyacını nasıl karşılıyorlardı. Muhtemel cevaplar şunlar olabilir:
Osmanlı devletinde
teba-i aliyye yorgan ekonomisi uyguluyorlardı, ayaklarını yorganlarına göre
uzatırlardı. Dolayısıyla krediye ihtiyaçları olmazdı. (Peh! Peh! Peh!)
Teba-i aliyye çok
dindardı ve diğerkâmdı. Ellerinde ihtiyaç fazlası paraları olduğunda onu
mutlaka ihtiyaç sahiplerine karz-ı hasen olarak verirlerdi. Hem onlar karz-ı
hasen olarak verilen bir malın Allah’a ödünç verilmiş olduğunun bilinciyle
hareket ederlerdi ve Allah sadakaya en
az on misli karşılık veriyorsa, karz-ı hasene on sekiz kat karşılık verecekti.
Peygamberimiz Mirac gecesinde Cennetin kapısına öyle yazılmış görmüştü. Bu iş, ihlas ölçüsünde bire yedi yüzü ve daha
da fazlasını bulurdu. Hal böyle iken şimdi sen ol gel de elindeki ihtiyaç
fazlası paranı ona buna karz (kredi) olarak verme. Allah ribayı haram kılıyordu
ticareti helâl. Allah riba, görünürde artıyor gözükse bile aslında onu
mahvediyor, sadakayı ise devamlı büyütüyordu. Dolayısıyla kredi ihtiyacı böyle
karşılanıyordu. (Amanın da aman!)
Bir ihtimal daha
var: Kredi ciddî bir ihtiyaçtır. Hiçbir toplum bu ihtiyaçtan müstağnî
olamamıştır. Sadaka kredinin yerini tutamaz. Çünkü o elden gelen öğün gibidir.
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez. O itibarla gelecek sadakalara
güvenerek oğlumuzu kızımızı everemeyiz, üzeri açık kalan evimizini çatısını
örtemeyiz. Behemehal bize acil para lâzımdır. Nerden bulacağız? Dindar
mukrizlerden. Efendim çok bekledik, yüzümüzün suyunu az dökmedik ama çoğu bize “Olsa
da vermem ya, yok gadanı alsın!” tavrıyla muamele buyurdular. Öyle ise bunun
müesseselerinin ortaya çıkması lâzımdı. El-Hiyletu bintü‘l-hâce demiş Araplar.
Yani ihtiyaç varsa, o kendi çözümünü de beraberinde üretir. Öyle de oldu. Riba
yasaktı. Bankalar ortaya çıkamazdı. Ama para vakıfları bu türden ihtiyaçları
karşılamak üzere kendisine yaygın bir uygulama alanı bulmuştu. Sistem ribayı
yasaklıyordu. Onlar da arkadan dolanıyordu. Nasıl olsa yollar açıktı. Hem kimse ribâ falan
da demiyordu. Nemâ deniyordu, ribh-i şer’î deniyordu. Ama sonuçta muamele-i
şerîyye dedikleri bir usul ile çark dönüyordu.
Birgivîlerin eli
taşın altında değildi. Onlar hariçten gazel okuyabilirlerdi. Ama Ebussuudlar bu
kurumları şer-i şerîf-i enverî içinde bir yere de oturtmak durumundaydılar. Tarih, bu sorumluluğu onların omzuna
yüklemişti ve öyle de oldu.
Gerçekler,
kendilerini erinde geçinde kabul ettirirler. İdealler ve hayaller bir yere
kadardır. Gerçek yüzünü gösterince onlar kendilerini yeni ideallere, yeni
hayallere terk ederler. Tarih de böyle oluşur gider.
Benzer durumlar
şimdi Katılım Bankaları hakkında da aynı şekilde geçerlidir.
“Çaresizseniz çare
sizsiniz” diyemeyiz.
Çaresizlerin çaresi
olmak dileğiyle!
16.10.2012
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilİki gündür Garibce'yi köşe başında bekliyordum.Alışmışız..
Kard/kurûd..ne ise..Dedik ki,madem riba haramdı.O halde elimizdeki üç beş birikmiş kuruşları,hem istihdam ve hem de üretime esas ortaklık için isteyen holdinglere verelim de müslümanlar olarak ekonomik bağımsızlığa kavuşsun müslüman toplum,dedik. Sebep ne olursa olsun sonuç:Hüsran.Selam vermeyi bırak alan bile yok.Umutlar yeise döndü,ocaklar söndü..O holdingler çalışıyor,çalışanlar dolgun maaş alıyor,altlarında son model arabalar ve fert başı 12.500 Avro ile hacca da gidiyorlar.Ortaklara ise: Bulursan al..
Her derde çare olan Garibce,gel bunada bir çare bul o geniş şeriat eczanesinden...
muhterem hocam dediğinize kesinlikle katılıyorum. Kredi bir ihtiyaçtır ve çözülmesi gerekli bir ihtiyaçtır. Amma velakin bir hadisi şerifte müftüye fetvayı sor ama yine vicdanına danış deniyordu yanlış hatırlamıyorsam.Ben kredi çekme hususunda katılım bankaları için verilmiş olan fetvaları vicdanıma sorduğumda vicdanen bunun da faiz olduğunu sadece isim değişikliğinin meselenin aslına nüfuz etmeye yetmediğini düşünüyorum.Üstelik katılım bankaları kar diyerek faiz diyenlerden daha fazla para istiyorlar. Biraz şark kurnazlığı gibi geliyor ve vicdanım katılım bankalarına izin vermediği için ille de kredi çekeceksem anaparanın üstüne daha az kar/faiz isteyeni tercih etmem gerektiğini düşünüyorum. Zat-ı alinizin bir ulema olarak kredi ihtiyacı olsa nasıl davranırdı?
YanıtlaSil