17 Temmuz 2024 Çarşamba

Cin şişeden çıktı!

 


14.07.2024 tarihinde Erzurum İslami İlimler Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi eski mezunlarının Kayseri buluşması vardı. Bir tür gocamışlar toplantısı gibi. Ayna gibi kocamış simamızı ele veren akran toplantısı yani. Gayretkeş arkadaşlarımızın himmeti ile senelerdir bunu yapmaktayız ve iyi de olduğunu görmekteyiz. Kimimiz eşleri ile katılıyordu ve benim gibi torunları ile de katılanlar vardı.

Öğleden sonra panelimiz vardı ve ben de konuşmacılar arasındaydım. Konumuz modernitenin aile ve gençlik üzerindeki etkisi ve çare önerileri idi. Beşi de profesör olan konuşmacılar maharetle konunun etrafında dolandılar ya da öyle sanıldılar. Hatta tertip heyetinden ev sahibi kendisi de profesör olan idareci hocamız meşhur bir fıkra anlattı. Hani ipini koparan balondaki birinin an itibariyle konumunu öğrenmek için aşağıdaki birine “Ben neredeyim?” diye sorması, onun “Yukarıda, balondasın” demesi, “Peki sen neredesin?” demesi üzerine de “Ben de senin altında, yerdeyim” demesi ve bunun üzerine yukarıdakinin aşağıdakine “Yahu sen profesör müsün?” diye sorması, onun da “Nereden bildin?” demesi üzerine “Dediklerinin hepsi doğru ama bir şeye yaramıyor olmasından!” diye açıklık getirmesi.

Benim konuşmamın özü üç defa tekrarladığım “Cin şişeden çıktı” repliği idi.

Çağımız değişimlerin en hızlı bir şekilde yaşandığı dönemdi ve benim acizane görüşümce de bu süreçte en belirgin olan görüntü kadınların evden çıkmasıydı. Sadece evden de çıkmadılar, kimisi örtüsünden de çıktı. Kabuğundan kurtulan kaplumbağa gibi özgürlüğün sefasını sürdüklerini sandılar. Kimisi de örtüsünü korudu ama tavırları itibariyle ciddi değişim gösterdiler. Bu arada örtü demek de neredeyse başörtüsü demekti. Baş örtülmüş ve kurtarılmışsa gayrısı önemli değildi.

İnternette şöyle bir hikaye dolaşıyor:

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra keyif yapmak ister. Pazar sabahı kalktığında, bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini alır ve bütün gün ayaklarını uzatıp evde oturacağını düşünür. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak gelir ve parka ne zaman gideceklerini sorar. Baba, oğluna söz vermiştir. Bu hafta sonu parka götürecektir. Ama hiç dışarı çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekir. Gazetenin promosyon olarak dağıttığı yapboz dünya haritasını alır ve oğluna: “Eğer bu haritayı düzeltirsen, seni parka götüreceğim” der.  Aklınca çocuk onu akşama kadar düzeltemezdi.  “Oh be kurtuldum!” diye sevinir. Fakat aradan on dakika geçer geçmez, çocuk babasının yanına koşarak gelir. “Baba” der, “Haritayı düzelttim, artık parka gidebiliriz.” Adam şaşırır, inanamaz. “Getir göreceğim” der. Gördüğünde de hayretler içinde kalır. Gerçekten yapmıştır. Oğluna bunu nasıl yaptığını sorar. Çocuk şöyle der: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İnsanı düzelttim, dünya düzeldi.”

Bu hikayedeki espri aynısıyla benim nazarımda kadınlar için de geçerlidir.

Kadın konusu bizim yumuşak karnımızdır. Eğer biz kadın konusunu düzeltebilirsek eminim ki çok şey de kendiliğinden düzelmiş olacaktır.

Eskiden ne güzeldi, biz erkeklere özgü bir dünyamız vardı, evden çıkardık akşam olunca da bizi bekleyen yuvamıza dönerdik. Kapımızı açan, soframızı kuran, peşkir omuzunda abdest suyumuzu döken, bir dediğimizi iki etmeyen, bütün dünyası dört duvar arasından ibaret cennet hatunlarımız vardı.

Değişim furyası dâbbetü’l-arz gibi yerden bitti, gökten indi ve evimizin duvarlarını ortadan kaldırdı ve kendisi var ama adı bile olmayan kadın dışarıyı gördü ve nazarını celbetti, merak saikiyle evden çıktı. Ve çıkış o çıkış. Cin şişeden çıkmıştı ve bir daha da oraya dönmeye niyeti yoktu.

Ne ki bu kez ne olacağını bilemedi. Hangi değerlerin arkasına düşecekti. Nereye gidecek, nasıl edecekti, bilemedi.

Hoş, ne yapacağımızı ve onlara nasıl davranacağımızı biz de bilemedik.

Kızın biri sahilde gezinirken bir şişe buldu. Şişeyi evirdi çevirdi, ovunca içinden bir cin çıktı. Cin, “Dile benden ne dilersen!” dedi. Kız akıllıydı “Beni öyle bir hale getir ki bütün erkekler ardımdan koşsun!” dedi. Cin “Olur!” dedi ve kız artık bir futbol topuydu.

Bu espri çağın gerçekliğini açıklıyor sanki. Kadınlar bütün erkekler ardımızdan koşsun derken erkekler de önce onları yakalamak için koşturuyorlar sonra da var güçleriyle tekmeliyorlar ve başlarından atıyorlar. Sonra yine koşturuyorlar… Bu böyle devam edip gidiyor.

Eskiden genelde kadın erdemlere düşkündü, güçlü ve erdemli erkekleri kendine bende etmeye çalışırdı. Süslü erkeklerden pek hazzetmezdi. Aksine erkekler de kadınlarda süslü olmayı yeğler, alımlı, güzel, süslü kadınlara rağbet çok olurdu.

Modernite mikserle toplumu oluşturan bireyleri birbirine çırptı, artık cinsiyetsiz bir toplum istiyor. Bireyler elde etmek istedikleri hazlara kolayca ulaşıyor, cinsel tatmin için huzurlu bir ev ortamına artık ihtiyaç duyulmuyor olmalı ki evlilik seyri giderek hızla yavaşlıyor, boşanmalar artıyor ve evlilik yaşı da doğurganlık yaş sınırına kadar yükselir oluyor.

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!

İpini koparmış danalar, çitten atlamışlar, sağa sola sıçrıyor,  özgürlük naraları atıyorlar. Hemen bir adım ötelerinde ise ağzının salyası akan canavarlar onları keyifle seyrediyor ve ellerini ovuşturuyor.

Ah be özgürlük! Sen neymişsin be!

Dua ile!

17.07.2024

GARİBCE

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...