27 Ocak 2021 Çarşamba

Bi lisânin arabiyyin mübîn: Bir güncelleme konusu daha!

 

 

Günümüz en önemli fıkıh problemlerinden biri de güncel bir dil tutturulamamasıdır. Söz gelimi Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanındayız, Hicaz’da yaşamaktayız. Tartıda Mekke’nin, hacim ölçüsünde (kile) Medine’nin birimlerini esas alan açıklamalar yapıyoruz. Mekkeliler genelde ticaretle, Medineliler ise bahçe tarımı (hurma ve kısmen arpa) ile geçinmektedirler. Hayvancılık da yaygın bir şekilde mevcuttur.

İşte böyle bir ortamda mesela fıtır sadakasını açıklayacağız. Özellikle bayram günlerinde fakir fukara açlık çekmesin, bu kutlu günde hiç kimse dilenme zilletine duçar olmasın diye baş sadakası olmak üzere bir şeyler vermemiz emrediliyor. Sonuca bakıyoruz: Bir sâ’ hurma ya da arpa…

Sâ’ bir hacim ölçüsü birimi. Hayatın içinde, herkesin kullandığı bir ölçek.

Hurma en temel neredeyse yegane gıda maddesi. İkinci derecede de arpa geliyor.

İmdi muhatap kitlerinin yüzlerine bakıyoruz, anlamayan kimse yok.

Peki, ifası mümkün mü? Mümkün.

Bir zorluğa neden olabilecek bir durum var mı? Yok.

Bağlamdan sarfı nazarla aynı yükümlülüğü aynı dil ile bugünün insanına yöneltiyoruz: Bir sâ’ hurma ya da arpa? Anlaşılıyor mu? Hayır. Çünkü sâ’ an itibariyle hayatımızda karşılığı olmayan bir ölçek. Kaldı ki hurma ve arpa artık hacim ölçüsü (ölçek) ile mübadele edilir olmaktan da çıkmış, yerine tartı (kg) geçmiş durumdadır. Bundan kerli kimse hasat ettiği tahılı vaktiyle şinik dediğimiz ve bir sâ’ın dört katı olan bir ölçekle ölçmüyor. Kantara çekiyor ve kilogram üzerinden miktarı belirleme yoluna gidiyor. Dünya ölçeğinde yaygın olan kullanım biçimi artık böyle.

Peki, diyelim ki sâ’ın bir ölçü birimi olduğunu anlattık ve karşımızdaki onun ne olduğunu öğrendi, bu talebin uygulanması kolay mı?

Cevap: Hayır, aksine zor. Nereden bulacağız nüfus başına bir ölçek hurma ya da arpayı. İstanbul için en az 10 milyon ölçek tahıl düşünelim.

Peki, arpa hurma yerine bugünkü pazar değerlerini (kıymet) versek olmaz mı? Buna başta olmaz diyenlerin sayısı bir hayli fazladır. Ama özellikle ehl-i reyin (Hanefilerin) öncülüğünde artık bu genel kabul görmüşe benziyor.

Buna göre bir ölçek arpa ya da hurmanın bedelini para olarak versek demek ki bu iş olacak ve biz mesuliyetten kurtulacağız.

İyi de bu kez başka bir problem karşımıza çıkıyor: Neden hurma ya da arpa ve neden bir sâ’? Bunun cevabının o günkü iktisadî şartlar ve beslenme alışkanlıkları ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Suriye’nin fethi ile birlikte fıtır sadakası olarak -kaliteli olduğu için- yarım sâ’ buğdayın da verilmeye başladığını biliyoruz.  

Şimdi gelelim günümüze ve bizim beslenme imkân ve alışkınlıklarımıza.

Artık çoğumuz sabah öğlen ve akşam olmak üzere üç öğün yemek yiyoruz. Ara öğünler bile var.

Öğünlerimiz tahıl ve onun türevlerinden ibaret değil. Oldukça çeşitlendi ve zenginleşti. Hal böyle iken neden 7. Asrın Medine’sinin şartları doğrultusunda belirlenmiş olan hurma ve arpada ve de bir sâ’ olmasında ısrar ediyoruz. Kendi imkân ve alışkanlıklarımız belirleyici olmalı değil mi?

İşte bu soruya evet cevabını verdiğimiz zaman karşımıza yepyeni güncel bir dil çıkıyor: Açlık sınırı, yoksulluk sınırı, asgarî ücret… vb.

Gıda tüketimi çeşitleniyor; imkânlar ve alışkanlıklar dikkate alınarak bir insanın asgarî düzeyde gıda ihtiyacının karşılanması için dört grup gıda belirleniyor: Bunda Dünya Sağlık Örgütünün cinsiyete ve yaşlara göre belirlediği günlük kalori ihtiyacı belirleyici oluyor.

Bu dört grup şöyle:

Süt- Peynir- Yoğurt

Tavuk- Et- Balık

Meyve- Sebze ve Bakliyat

Un- Ekmek- Makarna ve pirinç

Bu grupların hepsinden bir miktar olmak üzere günlük ihtiyaç duyulan kalori miktarını karşılayacak gıdalar belirlendikten sonra bunların güncel fiyatları ile değerlendirme sonucu bulunan rakam otuz ile çarpılıyor ve aylık açlık sınırı tespit ediliyor. Bu miktarın tespitinde esas alınan aile çekirdek aile oluyor ve bir erkek, bir kadın, biri 0-6 yaşlarında diğeri de 6-17 yaşları arasında iki çocuktan oluştuğu var sayılıyor.

Elde edilen rakam açlık sınırını oluşturuyor. Burada esas alınan insanın canlı bir organizma olarak ihtiyaç duyduğu gıda/kalori miktarıdır. Bunun içinde başkaca ihtiyaç kalemleri yoktur.

Asgari ücret belirlenirken büyük ölçüde açlık sınırının üzerinde olması arzulanıyor.

Diğer yandan insan salt canlı bir organizma değildir o aynı zamanda sosyal bir varlıktır. Bu özelliği ile onun bir takım insani ihtiyaçları da vardır ve bu ihtiyaçlarının karşılanmaması halinde onun sıkıntı içinde olacağı, bir takım zorluklarla baş başa kalacağı, ruh ve beden sağlığını koruyamayacağı, sosyal bir hayatı olamayacağı aşikârdır. Dolayısıyla insanın bu kabilden ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. İhtiyaçların bu düzeyde karşılanmasına da “Yoksulluk Sınırı” adı verilmektedir.

İmdi açlık sınırı ve ihtiyaçları öyle gözüküyor ki bizim zaruriyyât dediğimiz kısımdandır.  Bunlar temin edilmeden insan varlığını sürdüremez.

Yoksulluk sınırı düzeyinde bir hayat sürmek hâciyyâta tekabül etmektedir. Böylesi bir hayatın yaşanabilmesi için gerekli imkânların hazırlanamaması halinde sıkıntı ve zorluklarla karşılanacağı ve hayatın normal seyrinde gitmeyeceği açıktır.

 Bunun üzerinde (mütraf değil) müreffeh bir hayat sürmenin karşılığı da tahsiniyyât olur.

Nisaplara gelince, zekât almayı hakkı kılan sınır açlık sınırı altında bir gelirle hayata tutunmaya çalışan insanların maruz kaldıkları sınırdır. Zekât almayı haram kılan düzey de açlık sınırı üzerinde bir gelire sahip olmaktır. Yoksulluk sınırı içinde olanlar sosyal fonlardan yararlanamayacakları gibi zekât ve benzeri yükümlülükler ile de yükümlü olmazlar, bunlar almazlar da vermezler de. Kendi yağı ile kavrulurlar.

Yoksulluk sınırı üzerinde bir gelire ve maddi imkâna sahip olanlar her türlü maddî mükellefiyetlerle yükümlü kimselerdir (zengin); bunlar zekâtlarını verirler, kurban keserler… Zekâtta verilecek miktar esasen açlık sınırı altında yaşayanların ihtiyaçları ile yoksulluk sınırı üstünde bir gelire sahip olanların imkânlarının kesiştiği miktardır. İktisadi yapı bakımından sağlıklı bir toplumda en alt gelir grupları ile en üst gelir grupları arasında bir dengelilik olur ve orta sınıf olabildiğince geniş olur (piramit gibi değil, küp gibi, ortası şişkin, alt ve üst kısımları birbirini dengeleyecek şekilde basık) .

Aşağıdaki tablo üzerinde düşünüldüğü zaman bu anlatılanların hikmetlice olduğu görülür.

Nisab miktarları ve günümüz TL karşılıkları:

Not: Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, nisap olarak belirlenen kalemlerin o dönemde üç aşağı beş yukarı birbirlerine denk ve her birinin üç kişilik bir ailenin yıllık ihtiyacını karşılamaya medar olduğunu söyler.[1] Aşağıdaki rakamlar bu gözle de okunmalı ve hem dil hem de içerik bakımından güncellemenin zaruri olduğu üzerinde düşünülmelidir.

27.01.2021 tarihi itibariyle:

200 dirhem = 561 gr gümüş x 5.90 TL  = 3.309 TL (Zenginlik nisabı olan bu para ile kırk koyun değil ancak iyi bir kurbanlık satın alınabilir.)

20 miskal= 80,18 gr X 437 TL= 35.475 TL (Altın gümüşe nispetle değerini bir nebze korumuş olsa da hayvan nisapları karşısında o da anlamını yitirmiş gözükmektedir).

40 koyun veya keçi X beheri ortalama 1,500 TL olsa = 60,000  TL

30 sığır X 7,500= 225,000 TL

5 deve X beheri 20,000 olsa 100,000 TL

Tahıl: 5 vesk = Yaklaşık 1000 kg / 1 ton X buğday ortalama kg 2.3 TL= 2,300 TL

Fitre 1 sâ hurma=  3328 gr X ortalama 88 TL. =292.86 TL

Fitre 1 sa arpa= 3328 gr X 1.7 TL= 5.657 TL

Fitre (Diyanet 2020): 27 TL.

Asgari ücret 1 Ocak 2021'den itibaren brüt 3 bin 577 lira, net 2 bin 825 lira.

Açlık sınırı  (Türk-İş’e göre, 2020 Aralık) 2,590 TL

Yoksulluk sınırı: (Türk-İş’e göre, 2020 Aralık) 8,436 TL

Bu yazının somut sonucu şu olsun:

Aylık gelirleri/ maaşları yoksulluk sınırı üzerinde olanlar (toprak mahsulleri hasadında olduğu gibi) mutlaka her ay maaşlarını aldıklarında / kira vb. gelirlerini tahsil ettiklerinde senenin dolmasını beklemeden zekâtlarını versinler.

Ne kadar diyenler vardır?

Şimdilik rubu’l-uşr (kırkta bir)  ile başlayın verdikçe verdikçe bu oranı öşre (onda bir)  kadar çıkarabilirsiniz.

Dua ile!

27.01.2021

GARİBCE



[1] Dihlevî, Şah Veliyyullah, Hüccetullâhi’l-bâliğa, trc. Mehmet Erdoğan, İstanbul 1994, II, 131-135.

Kar geliyor kar geliyor

 


 Kar geliyor da kar geliyor

Yoksula hayat zor geliyor

Hem aç hem çıplak olsa da

Halin arzetmek ar geliyor

 

 

Kar geliyor da kar geliyor

Varsıla evi dar geliyor

Nicedir beklemedeydi bak

Gelinlik giymiş yar geliyor

 

Kar geliyor da  kar geliyor

Barajlara akar geliyor

Yoksulun alırken canını

Varsıla düşeş zar geliyor

 

Kar geliyor da kar geliyor

Efkârıma efkâr geliyor

Garibcem aman eyle sabır

Kış ardından bahar geliyor

 

Dua ile!

27.01.2021

GARİBCE



26 Ocak 2021 Salı

Mekârim-i ahlak ve Tahsîniyyât

 


 Şâtıbî merhum zarûriyyât ve hâciyyattan sonra tahsîniyyâtı ele alır ve bu meyanda mekârim-i ahlâkı da örnek verir.[1]

İmdi bu örnek uygun düşer mi? Şahsen Garibce nazarımızda  onun bu örneği itiraza sebep olmuştur.

Bir kere şöyle bir misal üzerinden konuyu anlatalım: Bir insana nispetle baş, kalp, sindirim sistemi, dolaşım sistemi gibi insanı insan eden temel organlar zarûriyyata tekabül eder. Bunlardan biri olmasa insan da olmaz.

İnsanın duyu organları eli, kolu, ayağı gibi organları ise hâciyyata tekabül eder. Bunlar olmasa da insan var olur, ancak hayat zor olur; bu eksik haliyle insan kör, sağır, dilsiz, topal… olur.

Bir de insanın saçı, kaşı, kirpiği, tırnağı gibi insanı hem güzel gösteren hem de bağlı olduğu organın işlevselliğini artıran ögeler vardır. Bunlar olmadan da insan var olur, yokluğu sebebiyle fazla bir zorlanma ve sıkıntı  da olmaz. Ne var ki güzelliğine ve organların işlevselliğine  bir nakisa gelir. Başı kel, kaşsız, kirpiksiz… görüntüsü çirkin olur.

Dikkat edilirse bu üç grup aslında tek bir hakikatin önem bakımından farklılık arz eden boyutları olmaktadır ve her üçü birbirini tamamlamakta ve sonunda tek bir şerî hakikat ortaya çıkmaktadır. Rükünleri, vacipleri ve mendupları ile namaz gibi. Namaz, özü itibariyle zaruridir, taharet ve setr-i avret gibi tahsîni düzlemde mütalaa edilen şartları vardır, zorluk ve meşakkat halinde hâciyyâttan madut ruhsatlar bulunur.

İnsanı insan yapan bu üç farklı düzlemdeki ögeleri yanında onun sahip olduğu erdemler maddi varlığını teşkil eden organlarından ayrı ve farklı bir şeydir.

İmdi söz gelimi namazı şeri bir hakikat olarak oluşturan her üç düzlemdeki ögeler esasen aynı hakikatin ögeleridir ve bunlar birbirlerini tamamlar mahiyettedir.  Oysa namaz ibadetinden hasıl olması beklenen huşu namazın hakikatinden ayrı bir şeydir; o namazın üçüncü derecede önem arzeden bir boyutu değil aksine ondan beklenen sonuç ve nihai amaç olmaktadır.

Mesela şecere-i tayyibe (İbrahim 14/24)  örneğinde anlatılan ağacın kökleri (usûl), gövde ve dalları (furû) vardır.  Bunlar ağacın ögeleridir. Bir de bu dalların ucunda oluşan meyvesi vardır. Meyve ağacın kökler ve dallar gibi bir ögesi değil, aksine hem amacı hem de tabii sonucudur. Yani biz bir ağacı dikiyor ve yıllar boyu emek veriyorsak, ondan meyve elde etmek için bu işi yapıyoruzdur.

İmdi şerî ahkâm da aynı şekildedir. Bunların usulü ve füruu vardır. Bunlar birbiri ile ilişkilidir, ikincisi birincinin uzantısıdır. Her ikisinin de nihai amacı ise meyve vermektir.

İmanımız ve onun üzerine bina edeceğimiz namazımız, orucumuz, zekâtımız vardır… Bunların nihaî amacı ise ihlaslı, huşu, vera ve takva sahibi, özü sözü arınmış, zoraki kulluktan gönüllü kulluğa yücelmiş erdemli insanların yetiştirilmesidir.

Ancak uzun bir eğitim süreci sonunda insanda oluşması beklenen mekârim-i ahlak/ erdemler şerî ahkâmın üçüncü derecede bir cüzü değil, aksine nihai amacı ve tabii sonucu olmaktadır. Bunlar o kadar önemli amaçlardır ki Hz. Peygamber (s.a.s.) kendi risaletinin amacını “Ben ancak ahlakî erdemleri tamamlamak için gönderildim” şeklinde açıklamış, risaletin ve haliyle dinin nihaî amacının erdemli insanlar yetiştirmek olduğunu belirtmiştir.

Garibce nazarımız böyledir.

Tevfik Allah’tandır.

Dua ile!

26.01.2021

GARİBCE



[1] Şâtıbî, el-Muvâfakat, II, 11 (trc. II/10).

9 Ocak 2021 Cumartesi

Hayat ölümle şahane!

 

Ölüm haktır hayat onunla olur şahane

Varlık darlık her şey ölüme olur bahane

Boynunda emanet ahde vefa gerek elbet

Dünya madem fani kaygısın çekmek sana ne

09.01.2021

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...