17 Mart 2013 Pazar

Diyanet ve Din ile modernite arasında sıkışmışlık



İnananlar çaresiz. Diyanet daha bir çaresiz. Hem her vesile ile evrensel olduğuna inanılan temel metinler (naslar) var, diğer taraftan da modern hayatın tartışma kabul etmeyen paradigmaları.
Bunlar içinde kadınlarla ilgili konular her zaman için en önde ve en nazik konular oluyor.
AA’nın haberine göre mesela birileri (AK Parti Kırıkkale İl Başkanı Mehmet Demir) çıkıp, ''Çaresiz kalındığı noktada kadınların hafifçe dövülebileceği'' beyanında bulunuyor. Haliyle çağın kutsalına tosladığı için anında kıyametler kopuyor ve iş Diyanet İşleri Başkanına sorulmaya kadar uzanıyor: Tabi bu “Kadınlarınızı hafif dövün” sözü başkanı haklı olarak çileden çıkarıyor ve hiç kimsenin, Hz. Peygamber'in hayatının bütünlüğü içerisinden herhangi bir cümleyi alıp, oradan hükümler çıkaramayacağını belirtiyor ve metinleri doğru anlamanın gereğine işaret ediyor.
İnsan kaynaklı şiddetin, sadece kadına ve çocuğa yönelik değil, bütün tabiata ve kainata yöneldiğini kaydeden Görmez, bununla birlikte sorunun bir cinsiyet boyutu olduğunu da söylüyor.
Başkan Görmez, Demir’in, bu sözleri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sitesinde de yer alan Veda Hutbesi'nden aldığını açıkladığı, dolayısıyla bu konudaki düşüncesinin ne olduğu sorulduğunda  “İslam'ın evrensel metinlerini anlama ve yorumlama konusunda sorunlar olduğunu” ifade ediyor ve devamla   ''Hiç kimse Hz. Peygamber'in hayatının bütünlüğü içerisinden herhangi bir cümleyi alıp, oradan hükümler çıkaramaz. Bütün erkeklerin Hz. Peygamber'in insanlara öğrettiği, kadına karşı davranış, zarafet ve güç ahlakı eğitiminden geçmesi gerekiyor. O metinleri doğru anlamak lazım'' ifadelerini kullanıyor.
İyi güzel de insanlar durmuyor ki, artık herkes her bilgiye ulaşabiliyor.
Sizin devamlı okunmasını istediğiniz kaynaklar artık Türkçe’ye çevrilmiş ve belli bir zümrenin tekelinde olmaktan çıkmış bulunuyor. Çevirmenler de Modernitenin dalkavuğu değil ya metinde ne varsa onu çevirmişler. Herkes 28 Şubat sürecinde birilerinin yaptığı gibi  çağın amentüsüne uymayan bir ayetin ilgili kısmını  Mealden çıkarma gibi  bir hüneri gösteremez ki. Neyse o! Bilgisinin yetersizliğinden yanlış ya da eksik yapabilir. Ama bir Kur’an ya da Hadis veya Sîret kitabının bile bile çağa uydurma kaygısıyla değiştirilmesi tahrifin daniskası olur. Şimdiye kadar da bizden böyleleri çıkmadı şükür.
Bu ortamda insanlar Kur’an’da ve Sünnette çağdaş değerlere rağmen mevcut olan bilgilere ulaşabiliyor ve onların evrensel genel geçerliliğine olan imanı sebebiyle de onlara bağlanıyor, farklı düşünen ve davrananlara kafa bile tutabiliyor.  Hal böyle olunca yukarıdaki haberle ilgili bakın okuyucular nasıl yorumlar yapıyor:
“Hükümetin hatalı icraatlarına kılıf uydurmak için, diyanet teşkilatı alet edilmemelidir. AB normları biz müslümanları hiç enterese etmemelidir.”
__oOo__
“Trafik kazası geçirenlerin bazıları şoka girer, birisi bir tokat atınca adam şoku atlatır. Kadınların bazıları da sinirden şoka girer, yuva yıkacak hale gelir, bir tokat atılınca şoku atlatır ve yuvasını yıkmaz. Zaten Hz. Ebubekir, Efendimiz (AS)'in huzurunda kızı Aişe annemize tokat atmıştır. Bunu nereye oturtacağız. Hz. Ebubekir'in yaptığı ölçü alınamaz mı diyeceğiz. Üstelik Efendimizin huzurunda yapmışken! Kur’an’da ''vadribühünne'' ifadesi varsa vardır, onun hikmetlerini araştırmak yerine zorlama yorumlar yapmanın ne anlamı var? Batı karşısındaki komplekslerimizi yenmeyi Allah bizlere nasip etsin!”
__oOo__
“Kur'an-ı Kerim’de ''vadribühünne'' ifadesi var “eğer serkeşliğinden korktuğunuz bir eşiniz varsa ona önce nasihat edin, hala aynı yoldaysa yataklarınızı ayırın ve hala aynı yolda devam ediyorsa onu dövün” diyor! Veda Hutbesi’ne gitmeye ne gerek var, Allah (c.c.) de en son noktada bıçak kemiğe dayanırsa dövün diyor adam yanlış söylememiş ki ne diye eleştiriyorsunuz adamı anlayamadım!”
__oOo__
İşte böyle!
Haydi sen Başkan ol da zorlanma.
Bir tarafta Allah buyruğu ve Peygamber duyruğu.
Bir yanda deve yerine Mercedes’e binmede zorlanmayan, ancak söz konusu sosyal meseleler olduğu zaman, değişimden ben anlamam; bildiğim bildik, çaldığım düdük diyen  insanların garip tavırları.
Öbür tarafta çağın idraki ve zamanın ruhu.
Birini diğerine feda etmeden her ikisini de bir arada tutabilmenin zorluğu.
Yok öyle bir şey demeye kalkışsan sana anında bir sürü kaynaktan cevap yetiştirmeye çalışan ve bunu en büyük cihad aşkıyla yapan çok bilmişler.
Hem rakımı içerim hem de namazımı kılarım kime ne diyenler.
Vergilendirdiği için kutsal bildiği kazancıyla aslında gayrimeşru işler yapan birinin cami yaptırmak gibi sembol sevapların peşinden koşabilenler.
Erzurumlu Hoca efendinin kürsüde camiye halı seren (genelevde çalışan) Firtik bacının hayrının kabulü için dua etmesi…
Bunlar  gerçekten izahta zorlanabildiğimiz ama artık her gün biraz daha iç içe olduğumuz gerçekler olmaktadır.
Diyanet siyaset olarak genelde hep muhafazakârlığı seçmiştir. Değişimi vaktinde ve yerinde tespit ederek  onu yönlendirme yerine genelde karşı durmayı yeğlemiştir. Kaynaklara yönelik  değişimi izah edebilecek bir değerlendirme yapmak yerine, bu türden çabaları genelde tarihselcilik, modernistlik vb. gibi yaftalarla mahkum edip, koyu bir muhafazakârlık ruhla Kitap ve Sünnet’e bağlılık vurgusu yapmıştır. Bu tavır muhafazakâr halkın da çok hoşuna gitmiş ve dolayısıyla dindarlar gittikçe daha çok dine kapanırken, dinle ilgisi gevşek ya da uzak olanlar ise her gün biraz daha dinden soğumuş ve uzaklaşmışlardır.
Oysa başarı ne o ifratta ne de bu tefritte idi.
Başarı bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilmekti. Diyanet bu gibi konularda öncü olsaydı, Kur’an’da  ve Sünnet’te yer alan “darb = dövme” gibi müeyyideleri, kurum ve kuruluşları İslâm’ın kendi öz müeyyide ya da kurumları olarak görmek yerine, bunların  o günkü toplumlarda mevcut bulunan olgunun bir türlü resmini çekmek gibi  temel metinlerde yer aldığını hani bilimsel bir dille söylemek gerekirse kayd-ı ihtirazî değil kayd-ı ittifâkî kabilinden olduklarını ortaya koysa idi bu kadar zorlanmazdı.
Kur’an’da savaş için tank, top, tüfek, füze hazırlayın demiyor; atlar besleyin diyor. At besleme bizzat Kur’an’da yer alıyor olmasına rağmen bugün insanlar yeni ve çağdaş araçların peşinden koşuyorsa ve bu bir aracın daha etkili başka bir araca dönüştürülmesi gibi telakki ediliyorsa, aynı şey pekâlâ “darb” konusunda da söylenebilirdi. Bugün aile terapistleri biz “iletişim” diye yeni bir araç geliştirdik ve aile içi sorunları şiddete başvurmadan çözebiliyoruz diyorlarsa, eski araçlar yerine daha etkin araçları kabule açık olması gereken bizlerin en azından denemek üzere ve elde edilen neticeye göre de benimsemek üzere daha farklı bir tavır geliştirmemiz gerekirdi.
Diyanetin genelde muhafazakar tavrı bu türden açılımlara imkan vermedi. Giderek de daha çok içine kapanıyor intibaı vermektedir.
Bu bir Garibce gözlemdir. Hatalı olabilir; doğruya ihtimali vardır.
Allah Müslümanlara sadece iman vermesin, biraz akıl da versin.
Aklı olmayanın dini de yoktur.
Ya Rabbi! Ayağımızı kaydırma!
Bizi doğruya yönelt!
İşimizi kolay eyle!

17.03.2013
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...