Ey kader!
İyi ki varsın!
Yoksa biz
hangi bahaneye sığınacaktık.
“Unuttuk!”
deseydik, “Niye unuttun?” derlerdi.
“Hata
ettik!” deseydik! “Etmeyeydin!” derlerdi.
“Dayanamadım,
acele ettim!” deseydik, “Canın mı çıkmıştı biraz daha bekleyemez miydin?” diye
zılgıt yerdik.
Yapsak
niye yaptın, yapmasak niye yapmadın derlerdi.
Sen
olmasaydın ey kader halimiz nice olurdu?
Ne zaman
düze çıkar ne zaman rüşdümüze ererdik. Sorumluluk alır dünyaya vaziyet eder,
gidişata nizamat verirdik.
İyi ki
varsın ey kader. Artık ne gam ne keder!
Bizim Nuh
Aslantaş Hoca ödül törenine yetişememiş. Ne yapaydı yani? Kaderi mi yok sayaydı.
Ona tarih olarak 19 yerine 20 Nisan yazdıran el nasıl yok sayılabilirdi?
“Men
âmene bi’l-kader emine minel keder! = Her kim inandı kadere, artık keder onun
için hak getire!”
Vallah,
hadisimiz de tamam. Bu arada yıllar boyu söyleyip durduğumuz böyle bir hadis
olmadığını da öğrenmiş oldum. Tezgâhı kurarken tabii eksiksiz kurmak lazım.
İmdi sen
neymişsin be kader! Sen olmasaydın Emevî tasallutunu nasıl izah ederdik. Sen
olmasaydın nice şehidin dökülen kanlarını nasıl anlardık.
Haccacları,
Seffahları, Saddamları, Beşşarları nereye koyardık.
Hacda
tünel faciasında izdihamdan ölen binlerce insanın hayatını hangi sağlam kulpa
bağlardık.
Öğrenci gece eğlendi vaktinde uyumadı, derse geç
kaldı.
İşçi işveren
önlemini almadı, makinelere nice kollar kaptırıldı, nice canlar dişliler
arasında ezilen bedenden çıkmaya zorlandı.
İnsanımız
çalışmadı, teşebbüs etmedi, denize açılmadı, her türlü riski göze almadı baba
ocağında kaldı, babasının ocağını tüttürmeden başka hiçbir halt edemedi. Tüten
ocağın isi her tarafı tuttu. Tütmeden de ocakların yanabileceğini bilemedi.
Tüten
ocaklar nice canlar aldı. Ah lodos ah! Sen de nereden çıktın?
Ne o ne
ötekisi zaten başka türlü edemezdi. Çünkü kaderleri bu idi.
Atmosfer
delinmişti, küresel ısınma baş göstermişti. Elbette öyle olacaktı. İnsanlığın
kaderi kıyamete doğru gitmeyecek miydi? Dünyaya kazık çakacak halimiz yoktu ya!
Karada ve
denizde fesat kendisini göstermişti. Demek ki dünyanın kaderiydi.
Ey kader!
İyi ki varmışsın.
Yoksa
birileri çıkacak her şeyin sualini benden soracaktı. Gel bakalım ey emanetin
sahibi? Ne yaptın hele bir hesabını ver diyeceklerdi. Bu bozgunun faturasını “bimâ kesebet eyd”i’n-nâs”
fehvasınca hele bir öde diyeceklerdi.
Çocukların
aç ve açıkta kaldıysa bunda senin tembelliğinin dahli yok mu diye başımıza
ekşiyeceklerdi.
“Peki
hacda Mina’da şimdi niye hiç kimse izdihamdan ölmüyor?” diye sual edeceklerdi.
Depremde
neden Veli Göçer’in binalarıyla genelde kamuya ait binalar göçmüştü? diye soracaklardı.
Adamın soyadı öyle olduğu için mi binaları göçtü diye takılacaklardı.
Ama
kimsenin haddine mi böyle sorular sormak: Çünkü bütün bunlar kader.
Melekler,
bu insanın bu akılla ve bu imanla halife olup evrene vaziyet etmesini daha çoook
bekler.
İyi ki
varsın be kader!
Yüce
Allah’ı öcü gösterdik çocuklara: Allah yakar!
Her
haltımızın faturası da Allah’a çıkar.
Öldürdüm;
kaderim böyleymiş.
Nice
hayat söndürdüm. Başka türlü nasıl edebilirdim ki?
Hapishaneler
kader mahkumlarıyla dolu. Onların bizzat kendilerinin hiç suçları yok. Tetiği
çekerken, boğaz sıkarken, ırza geçerken, çalarken, çırparken onlar yapmadılar;
hep O yaptı. Onları suça iten toplumun
hiç suçu yok. Şehvani tatminsizlikler yüzünden ayrılan ve çocukları sokağa terk
eden ebeveynin, onların birer suç makinesi haline gelmesinde en küçük sorumlulukları
yok. Mahkumları yeniden topluma kazandırmak için en ufak gayret göstermeyen,
onlara iş vermeyen, bataklıktan kurtulmak için uzattığı ele tekme ile karşılık
veren bizlerin hiç mi hiç kabahati yok.
Kader
utansın.
İblis de
öyle diyordu: “Beni azgınlığa sürüklediğin hakkı için…!” O da faturayı Allah’a
kesmişti.
Oysa Adem
baba “Ben yanlış yaptım!” diyordu.
Şimdi
onun çocukları babalarını yolunu terk etmiş ve İblis’in peşine düşmüşlerse
demek ki bu da kader idi.
Başka ne
yapabilirlerdi ki?
Dua ile!
25.04.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder