el-Adl, Allah’ın esmasından biri. Esma-yı Hüsna’yı ihsâ edenler cennete
giriyordu ya. O er-Rahman er-Rahîm, el-Adl diye saymak değil, halife olarak
onların gereklerini yeryüzüne indirmek, Rahmanlığı, Rahimliği, Settarlığı,
Gaffarlığı ve el-Adli insanlık dünyamızda kendi üzerimizden gerçekleştirmek
demek.
Bir ideal olarak adaletin gerçekleşebilmesi için her şeyin başında
fıtratı esas almak gerek. Fıtratta kaos yok, tam bir denge vardır. Adalet (dağıtıcı)
her şeyi kendi yerine koymaktır. Adalet (denkleştirici) her şeye hakkını, hak
ettiğini ve değerini vermektir.
Söz konusu kadın olunca adalet, kadına kendi doğasına uygun yol
tutmasının imkânını vermektir. Kadını erkekleştirmek, kadını erkeklerle
anlamsız bir rekabete sokmak adalet değildir.
Allah, kadınlarla ilgili en genel ilke veren ayette “Ve lehünne mislü’llezî
aleyhinne bi’l-maruf= Kadınların maruf ölçüde ne kadar yükleri varsa o kadar da
yetkileri vardır” buyururken, kadını gene kendisi ile karşılaştırır ve adaleti,
boynundaki yük kadar yetkisinin olmasında arar. Oysa biz kadın haklarını
erkeklerle eşitlenmelerinde aradık. Bu yol çıkmaz sokak.
Bir kadının en iyi eş, en iyi anne ve en iyi iş kadını olması onun altından
kalkamayacağı bir yüke koşulması demektir. Bize düşen kadına “en iyi kadın
nasıl olunur?”un imkânlarını hazırlamak olmalıdır.
Kadın, annelerimizdir, halalarımızdır, teyzelerimizdir, bacılarımızdır ve
can ciğer kızlarımızdır. el-Bakıyâtu’s-sâlihât onların bize hediyesidir. Neslin
bekası onların rahmetten türetilmiş rahimlerine, şefkat dolu kucaklarına,
hünerli eğitici ellerine ve bir ömür boyu onların kaderlerine bağlı yüreklerine
emanet edilmiştir.
Çağımızın en önemli olumsuz gelişmelerinden biri üreme ile cinselliğin
ayrılması olmuş ve kadın cinsellik alanında metalaştırılmıştır. Cinsel bir obje
olarak görülmemesi ve dolayısıyla bakarken bile gözlerin kısılması
emredilirken, alabildiğince teşhir edilerek salyaları akan şehvetin elinde kurban
hale getirilmiştir. Her gün binlerce masum yavru bu doymak bilmez sektörün
elinde fıtratına yabancılaştırılmış, sömürü aracı haline getirilmiştir. Ne
yazık ki bütün bunlar özgürlük ve kadın hakları bağlamında kotarılmaktadır ve
çoğu kadınlarımız da bu gelişmeye alkış tutmaktadır.
İnsan olarak elbette özgürüz ve buna sebep de emanet bizim boynumuza
binmiştir. Ama bu özgürlüğümüz balıkların sudaki özgürlüğü gibidir, sudan
çıkınca hayatı kararmaktadır. İnsan da kaderi içinde özgürdür. Kaderin en
belirleyici özelliği de insan olarak fıtratımızdır. Kadınlığımız, erkekliğimiz
fıtrat olarak bizim kaderimizdir. Bunun içinde kaldığımız sürece özgürüz, özgürlük
adına da olsa dışarı çıkmaya zorladığımızda olanın adı artık felaketimiz olur.
Kadınlar aynı zamanda en iyi iş kadını olacaklar diye diye kadını iflah
olmaz bir yarış içine soktuk. Bu alanda rakipleri de erkeklerdi. Fıtratında
kadınınki gibi şefkat ve merhamet baskın olmayan, buna mukabil Allah’ın daha
çok celal sıfatının tezahürleri olan özelliklere sahip acımasız erkeklerle yarışa
zorladık. Çoğu kez erkek, kadını istismar edebilecekse yanında yer verdi, aksi
takdirde ezdi, horladı, istiskal eyledi. Anneliğe kodlanmış kadının fıtratı bu
saldırı karşısında bocaladı, en büyük donanımı bu türden saldırılar karşısında
işe yaramadı, o da benzer davranışlar geliştirmeye başladı. Ancak güçlü olursa
ezilmeyeceğini gördü. Güçlü olmak da para ile, makam ile, kariyer ile idi.
Onların da ödenmesi halinde iflah olunmaz bir bedeli vardı.
Ve sonunda kimi kadın kariyer yaptı ama ödediği bedeller yüzünden anne
olabilecek çağı geçti, fıtratına yabancılaştı. Ünsiyeti sahip olamadığı
yuvasında ve çocuklarında değil, başka şeylerde aradı.
Diğer yandan kariyer yapamayan kadınlar da, kariyer yapmış olanlara karşı
hep eziklik hissetti, kendi ayakları üzerinde duramıyor oluşunu (ne demekse!)
bir eksiklik hissetti. O da aradığı huzuru bulamaz oldu.
Vesselam, yanlış yaptık.
Biz kadını kadınla değil erkekle yarıştırdık.
Kadının fıtratını dikkate almadık. Her şeyi yerine koyamadık ve adaletten
saptık. Oysa her şey kendi tabii mecrasında sühuletle menzili maksuduna akar
giderdi.
Biz Sakarya’nın köpükten gövdesine kurşundan bir yük yükledik, yokuşa
sürdük.
Yazık oldu. Hem erkeklerimize hem kadınlarımıza.
Dua ile!
25.11.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder