Ey aklından zoru olanlar! İnsaf edin, zira insaf İslam’ın
altıncı şartıdır.
Yahu hiç olmazsa şu aklınıza insaf edin, adaletli davranın.
Yıllardır bir vahiy akıl ikilemidir gidiyor. Sanki bunlar
birbirinin alternatifi imiş gibi.
Oysa bunlar üzerimize yüklenen emanet denilen o ağır yükün,
hilafet denilen mesuliyetin yerine getirilebilmesi için birlikte koşulması
gereken iki değer.
Eskiden kağnılara öküz koşardık. Birini bir tarafa diğerini
öbür tarafa. İkisi bir olur boyundurukla kağnının bütün yükünü üstlenirler, sizi
ve yükünüzü gideceğiniz yere götürürlerdi.
Bunlar birbirinin rakibi değildi. Arada birbirlerine tor
bakışları olurdu ve o zaman kağnıyı yardan düşürmelerine ramak kalırdı. Bazen
de düşürürlerdi.
Oysa bir ahenk içinde birlikte hamle yaptıkları ve birlikte
yüklendikleri zaman en zor yerlerden bile kağnıyı çıkarırlar, düz yolda ise
zorlanmadan taşır giderlerdi. Keyif de verirlerdi. Hele bir de kağnının
tekerleri ötüyorsa. Sahibinin kağnı cızıltısına eşlik eden bir ıslık ya da
türkü keyfine diyecek olmazdı.
İmdi size sadece iki ayet vereceğim. Konuya ışık tutacaktır.
Gözümüz varsa görmemizi basiretimiz varsa hakikate ermemizi sağlamaya
yetecektir.
Bunlardan biri Davud peygambere hitapla şöyle diyor:
يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ
خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ
الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ
سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ
"Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için
insanlar arasında hak ile hükmet; nefsin isteklerine (hevâ) uyma, sonra seni
Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü
unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır." (Sâd 38/26).
Bu ayette Hak ile hükmetme emrediliyor. Hak ile hükmetmek,
bir şeyin gerçekliğine uygun karar vermekle olur. Bir şeyin gerçekliği ise sağlam
duyularla, akıl ile ve haberle bilinir. Ayette Hak ile hükmetmenin zıddı olarak
Hevâ gösterilmektedir. Hevâ, arzu ve heves demektir. Hastanın canının kar
istemesi, gıdaları ise yemek istememesi gibi. Şimdi bu aklın işi mi? Ağustos
böceğinin yaz boyunca saz çalması, tembel tembel yatması gibi (Aslında bu ona
bir iftiradır ama yaygın kanıya biz de uymuş olduk). Hal böyle iken Hakk’ın
karşıtı hiç akıl olur mu? el-İnsaf yani. Akıl, sözlük anlamının da ifade ettiği
gibi, insanı bağlayan, iyiye, güzele, doğruya rapteden, seçim yapabilen yeti
demektir. Ne var ki gözün ancak ışıkla görmesi gibi, onun da seçim yaparken,
tercihte bulunurken, değerlendirirken bir takım ölçütlere ihtiyacı vardır. Ve
onu da ona vahiy verir. Bunun sonucunda akıl ve vahiy birlikte insanı düze
çıkarır ve emanetin hakkını vermeyi, hilafet görevini bihakkın yerine getirmeyi
mümkün kılar.
İkinci ayetimiz de Casiye suresindendir:
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ
مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا
يَعْلَمُونَ
“Sonra biz seni el-Emr’den bir şeriat üzere kıldık, sen ona
uy, bilmeyenleri heva ve heveslerine uyma!” (Câsiye 45/18)
“El-Emr” Allah’ın teşri iradesidir (Yarattığı mülkünü
yönetme erki). Ondan bir ruh (öz) olmak üzere şeriat oluşturulmuş ve bizim
dünyamıza indirilmiş, insanlığa mal edilmiştir. Bu şeriatın muhatabı, anlayıcısı,
yorumlayıcısı ve uygulayıcısı insan aklı olmaktadır. Bunlar arasında rekabet ve
zıtlık ilişkisi olabilir mi? Ayette şeriatın alternatifi olarak da akıl değil, “ehvâ”
yani heva ve heves gösterilmiştir. Bilmeyenlerin heva ve hevesleri,
ihtiraslarıdır şeriata alternatif kılınan. Bu itibarla aklını kullanarak
bilenlerin bilgileri, her yerde bir olan aklın yolu şeriatın zıddı değil,
birlikte koşulması gereken bir değer
olmaktadır.
Hal böyle iken gelin ey akıllarını aşağılayıp da onu iğdiş
edip, ondan sonra da bütün yükü şeriatın omuzlarına veren insanlar!
Biraz insaflı olun!
Dininize yazık değil mi?
Tek öküzün
kağnıyı çektiği görülmüş mü?
Akıl ile
heva ve hevesi birbirine karıştıracak kadar basiretimiz mi kör oldu?
Dua ile!
09.05.2020
GARİBCE
Etiketler:
Akıl-vahiy, şeriat, heva ve heves
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder