13 Nisan 2014 Pazar

İlkelerin ölçütlüğü: İlla ki istikamet!



Hepimizin kendimize göre gözünde büyüttüğü kimseler vardır.
Çocuktuk, babalarımız gözümüzde büyüktü. Bize doğruları onlar öğretirdi ve onlar asla yanlış yapmazlardı.
Sonra okula gittik ve öğretmenlerimiz oldu. Doğruları bize onlar öğretirlerdi ve onlar asla yanlış yapmazlardı.
Bu arada belki tarikatlarımız oldu ve şeyhlerimiz asla yanlış yapmazlardı. Dahası onlar her şeyi bilirlerdi. Kalplerimizi röntgen gibi okurlardı.
Sonra büyüdük, hayatın bir ucundan tutunmaya çalıştık. Gerçekler bize yüzünü göstermeye başladı.
Biz de baba olduk.
Ve öğretmen.
Ve belki de şeyh falan.
Ya da parti başkanı gibi önemli mevkilerimiz oldu.
Yaşadığımız her tecrübe gerçekliğin yüzünden bir perde açtı ve daha önce görmediğimiz şeyleri gördük. Yüzlerin gerçek yüzler değil çoğu kez maskelerle gizlenen sahte görüntüler olduğunu sezmeye, ardından bilmeye başladık.
Dedim ya biz de baba olduk.
Ve de öğretmen ya da ne bileyim bir şeyler işte.
“İnsan” diyor Allah, “ne kadar mazeret serdetse de kendisinin ne kırat bir değerde olduğunu çok iyi bilir”.
Sonunda bizi en iyi bilen kendimiz olduk. Bizden hareketle de babaları, öğretmenleri, ne bileyim işte bir şeyler olanları daha yakından tanımaya başladık.
Bütün bunlardan sonra gördük ki insan hiçbir kimseye mutlak anlamda güvenmemeli.
Çünkü hiçbir kimse mutlak anlamda güvence altında değil ki.
Peygamber değiliz ki özel koruma altında olalım.
Kerametlere gelince onların da kendimizden menkul olduğunu en iyi bilenler gene bizleriz.
Yusuf değiliz ki sıkıştığımız anda Rabbimizin burhanı yetişivere.
Sınanmadığımız hiçbir günahın masumu değiliz. Ehl-i feys öyle diyor.
Hal böyle iken gel de bu insanlara güven.
Neymiş efendim Babaymış.
Neymiş efenim öğretmenmiş.
Neymiş efendim: Şeyhmiş.
Tarikat önderiymiş.
Parti lideriymiş.
Bunların hiçbiri tek başına mutlak gerçekliğin ölçütü değil, hiç olmadı da.
O zaman geriye yegane mutlak değer olarak ilkelerimiz kalıyor.
İstikamet üzere olmak.
Her şeyi kendisine vurabileceğimiz mutlak değerler.
Tercihlerimizi belirlemede kıstas olarak alacağımız şaşmaz ölçütler.
İyi baba, iyi öğretmen, iyi şeyh, iyi lider olmamız işte bu esaslar muvacehesinde ancak değer kazanacak ve belirlenmiş olacak.
Bana bunun dışında kimse mutlak gerçekliğin şuna ya da buna sebep kendilerinde tecelli etmiş olduğunu söylemesin.
Biz uçan, kaçan ermişler istemiyoruz, biz ayakları sağlam yere basan, istikamet sahibi sade insanlar istiyoruz.
Kerameti imanında ve salih amelinde olan, değeri yapıp ettikleriyle ölçülüp biçilen.
Sade insanlara örnek olabilecek kadar da sade ve sıradan insanlar istiyoruz.
Öyle ki yemek yemeli, susayıp su içmeli ve hatta defi hacet ihtiyacı bile duyup tuvalete dahi gitmeli.
Ama buna mukabil çalışmalı, alnından ter akmalı, elleri nasır tutmalı, kendi işini olabildiğince kendi görmeli, aklını kullanmalı, fikretmeli, zikretmeli, şükretmeli…
Bu kadarı yetmez mi!
Ohoo çok bile.
Allah evliyayı tarif ederken onları  iki özellikle anıyor: “Agah olun ki Allahın evliya kulları var ya onlar için ne korku vardır ve onlar ne de mahzun olacaklardır. Onlar inanan ve ehl-i takva sahibi olanlardır”. 
Takva, müminin bağışıklık sistemi gibi bir şeydir. Bağışıklık sistemi için nasıl ki düzenli beslenme, düzenli dinlenme, düzenli hareketlilik, temiz hava, bol gıda vb. gerekiyorsa, müminin bağışıklık sistemi olan takva için de sahih bir inanç, salih amel gerekiyor. Salih amel de iyilikleri yapmak ve kötülüklerden uzak durmak şeklinde iki yönlü bir davranış biçimini gerekli kılıyor. Hem cemal tutkusu ve hem de celal korkusu ikisinin bir anda ve birlikte  yan yana bulundurulması ve sürdürülmesi gerekiyor. İşte o zaman takvamız bisi korur. Aynen mikroplar içinde olmamıza rağmen bağışıklık sisteminin bizi koruduğu gibi. Eğer bağışıklık sistemimiz yok ya da çok zayıf ise o zaman bizi kuvöze koysalar bile işimiz zor vesselam.
Bütün hekimler başımıza toplansa bile bize dışarıdan bir şey yapamazlar.
Aynen manevî hayatımız da öyle. Kendi çabamız sonucu elde edeceğimiz imanımız ve salih amelimiz yoksa, bunların zaman içinde bize kazandıracağı takvamız bulunmuyorsa, hele hele zamanımızdaki gibi günahların çok yaygın olduğu böylesi ortamlarda babalarımıza, öğretmenlerimize, şeyhlerimize ve liderlerimize güvenle kurtuluşu umut ediyorsak, ziyandayız demektir.
Kimse sizden istemiyor keramet: İlle de istikamet. İlle de istikamet.
Dua ile.
13.04.2014

GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...