Hepimizin
kendimize göre gözünde büyüttüğü kimseler vardır.
Çocuktuk,
babalarımız gözümüzde büyüktü. Bize doğruları onlar öğretirdi ve onlar asla
yanlış yapmazlardı.
Sonra
okula gittik ve öğretmenlerimiz oldu. Doğruları bize onlar öğretirlerdi ve
onlar asla yanlış yapmazlardı.
Bu
arada belki tarikatlarımız oldu ve şeyhlerimiz asla yanlış yapmazlardı. Dahası
onlar her şeyi bilirlerdi. Kalplerimizi röntgen gibi okurlardı.
Sonra
büyüdük, hayatın bir ucundan tutunmaya çalıştık. Gerçekler bize yüzünü
göstermeye başladı.
Biz
de baba olduk.
Ve
öğretmen.
Ve
belki de şeyh falan.
Ya
da parti başkanı gibi önemli mevkilerimiz oldu.
Yaşadığımız
her tecrübe gerçekliğin yüzünden bir perde açtı ve daha önce görmediğimiz
şeyleri gördük. Yüzlerin gerçek yüzler değil çoğu kez maskelerle gizlenen sahte
görüntüler olduğunu sezmeye, ardından bilmeye başladık.
Dedim
ya biz de baba olduk.
Ve
de öğretmen ya da ne bileyim bir şeyler işte.
“İnsan”
diyor Allah, “ne kadar mazeret serdetse de kendisinin ne kırat bir değerde
olduğunu çok iyi bilir”.
Sonunda
bizi en iyi bilen kendimiz olduk. Bizden hareketle de babaları, öğretmenleri,
ne bileyim işte bir şeyler olanları daha yakından tanımaya başladık.
Bütün
bunlardan sonra gördük ki insan hiçbir kimseye mutlak anlamda güvenmemeli.
Çünkü
hiçbir kimse mutlak anlamda güvence altında değil ki.
Peygamber
değiliz ki özel koruma altında olalım.
Kerametlere
gelince onların da kendimizden menkul olduğunu en iyi bilenler gene bizleriz.
Yusuf
değiliz ki sıkıştığımız anda Rabbimizin burhanı yetişivere.
Sınanmadığımız
hiçbir günahın masumu değiliz. Ehl-i feys öyle diyor.
Hal
böyle iken gel de bu insanlara güven.
Neymiş
efendim Babaymış.
Neymiş
efenim öğretmenmiş.
Neymiş
efendim: Şeyhmiş.
Tarikat
önderiymiş.
Parti
lideriymiş.
Bunların
hiçbiri tek başına mutlak gerçekliğin ölçütü değil, hiç olmadı da.
O
zaman geriye yegane mutlak değer olarak ilkelerimiz kalıyor.
İstikamet
üzere olmak.
Her
şeyi kendisine vurabileceğimiz mutlak değerler.
Tercihlerimizi
belirlemede kıstas olarak alacağımız şaşmaz ölçütler.
İyi
baba, iyi öğretmen, iyi şeyh, iyi lider olmamız işte bu esaslar muvacehesinde
ancak değer kazanacak ve belirlenmiş olacak.
Bana
bunun dışında kimse mutlak gerçekliğin şuna ya da buna sebep kendilerinde
tecelli etmiş olduğunu söylemesin.
Biz
uçan, kaçan ermişler istemiyoruz, biz ayakları sağlam yere basan, istikamet
sahibi sade insanlar istiyoruz.
Kerameti
imanında ve salih amelinde olan, değeri yapıp ettikleriyle ölçülüp biçilen.
Sade
insanlara örnek olabilecek kadar da sade ve sıradan insanlar istiyoruz.
Öyle
ki yemek yemeli, susayıp su içmeli ve hatta defi hacet ihtiyacı bile duyup
tuvalete dahi gitmeli.
Ama
buna mukabil çalışmalı, alnından ter akmalı, elleri nasır tutmalı, kendi işini
olabildiğince kendi görmeli, aklını kullanmalı, fikretmeli, zikretmeli,
şükretmeli…
Bu
kadarı yetmez mi!
Ohoo
çok bile.
Allah
evliyayı tarif ederken onları iki
özellikle anıyor: “Agah olun ki Allahın evliya kulları var ya onlar için ne
korku vardır ve onlar ne de mahzun olacaklardır. Onlar inanan ve ehl-i takva
sahibi olanlardır”.
Takva,
müminin bağışıklık sistemi gibi bir şeydir. Bağışıklık sistemi için nasıl ki
düzenli beslenme, düzenli dinlenme, düzenli hareketlilik, temiz hava, bol gıda
vb. gerekiyorsa, müminin bağışıklık sistemi olan takva için de sahih bir inanç,
salih amel gerekiyor. Salih amel de iyilikleri yapmak ve kötülüklerden uzak
durmak şeklinde iki yönlü bir davranış biçimini gerekli kılıyor. Hem cemal
tutkusu ve hem de celal korkusu ikisinin bir anda ve birlikte yan yana bulundurulması ve sürdürülmesi
gerekiyor. İşte o zaman takvamız bisi korur. Aynen mikroplar içinde olmamıza rağmen
bağışıklık sisteminin bizi koruduğu gibi. Eğer bağışıklık sistemimiz yok ya da
çok zayıf ise o zaman bizi kuvöze koysalar bile işimiz zor vesselam.
Bütün
hekimler başımıza toplansa bile bize dışarıdan bir şey yapamazlar.
Aynen
manevî hayatımız da öyle. Kendi çabamız sonucu elde edeceğimiz imanımız ve salih
amelimiz yoksa, bunların zaman içinde bize kazandıracağı takvamız bulunmuyorsa,
hele hele zamanımızdaki gibi günahların çok yaygın olduğu böylesi ortamlarda
babalarımıza, öğretmenlerimize, şeyhlerimize ve liderlerimize güvenle kurtuluşu
umut ediyorsak, ziyandayız demektir.
Kimse
sizden istemiyor keramet: İlle de istikamet. İlle de istikamet.
Dua
ile.
13.04.2014
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder