Geçenlerde bir hoca arkadaşımın arabasına bindim. Kısa yolculuk sırasında
anlattı. Dert sağanağına yakalanmışlar gibi geldi. Şikâyetçi değildi, mütevekkildi.
Sonra gençlerin sabırsızlığından, metanetsizliğinden dem vurdu. İstiyorlar ki
hep huzur içinde olsunlar, hiçbir dertleri, sıkıntıları olmasın. Hep nimet
olsun, nikmetten uzak olsun. Ama hayat öyle değil ki. Zahmetsiz rahmet, külfetsiz
nimet yok gibi. Öyle bir niteleme cenneti işaret ediyor sanki.
Dedim ki diyor: Rastgele bir apartmana gidin sıra ile dairelere girin.
Sahiplerine deyin ki: Arkadaş bir ben derdimi anlatayım, bir de sen anlat.
Sonra dinleyin. Üç evden en az ikisinin derdinin sizin kendi derdinizi
bastırmazsa o zaman ne derseniz deyin?
Öyle ya diyor ve ekliyor: Allah Teâlâ kasem ile “elbette sizi bela ve
musibetlerle sınayacağız; korkuyla, açlık, yokluk ve kıtlıkla, mala, cana ve ürünlere
gelen zarar ve ziyanla deneyeceğiz. Sabır ve metanet gösterenleri müjdele!
Onların başına bir musibet geldiği zaman İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn
derler. Biz Allah’a aitiz ve elbet O’na dönücüleriz.”
Hayy’dan gelip Hû’ya gitmekte olduklarının bilinci ile hareket ederler.
Dünyanın hep fitne olduğu söylenir.
Fitne ham haldeki filizlerin ateşe sokularak saf maden/ cevher kısmının
cürufatından ayrılması işlemidir. Aynen öyle, insan da belalarla, dertlerle,
bin bir çeşit sıkıntı ile sınanır da sabır ve metanetiyle saflaşır, olgunlaşır,
kemal bulur.
Bu arada kendinden gayrı herkesi asude sanan bir takım kimseler niye ben sorusunu sorarlar. Ama aynı insanlar
nedense sahip oldukları bunca nimet ve meziyete karşı niye ben demeyi pek
akıllarından geçirmezler.
İnsan sızlanmasını bildiği kadar, az çok sabretmesini, fikretmesini ve şükretmesini
de bilmeli.
Dua ile!
14.09.2015
GARİBCE
Elif Gül Gökhan
YanıtlaSilAfet-i gamdan aceb dünyada kim azâdedir
Herkesin bir derdi var mâdem ki âdemzâdedir
Bir hûma-yı zevki bin sayyâd-ı gam takib eder
Böyle bir mevhuma bilmem neden halk üftâdedir