Köyümüzün
içinden iki dere akar, aşağısında birleşirler ve Kıpız’da menderesler çizerek,
muhteşem manzaralar oluşturarak akarlar ve sonra da ırmağa karışırlar.
Haliyle dere
kenarlarında cıbıl su birikintileri olur. İçlerinde de pek çok çömçe balığı.
Bu çömçe
balığı, aynen kepçe gibi olduğu için halkımız böyle isimlendirmişler. Simsiyah
kocaman bir başı ve bir de kuyruğu olur. Halk da benzerliği sebebiyle ona çömçe
balığı der.
Babam rahmetli
ile pek nadir olan muhabbetlerimizden birinde ben kendisine çömçe balıklarının
aslında kurbağa yavrusu olduğunu söyledim. Babam yılların birikiminin kendisine
verdiği güvenle: “Olur mu çocuk?” dedi “Onlar çömçe balığı”. “Baba!” dedim “Bunlar
kurbağa yavruları. Kurbağaların yumurtadan çıkması ve büyümesi aşamaları olur.
Bu da bir aşaması. Bir süre onun o kuyruğu düşecek kepçe gibi olan o koca
yuvarlar siyah kafa da şekillenecek ve küçük bir kurbağa olacak, sonra da
büyüyecek …” dedim. Babam benim dediklerime bir türlü inanamadı, “Hiç çömçe
balığından kurbağa olur mu?” diye hayretini belirtti.
Babam zeki bir
adamdı, gün görmüş, tecrübe sahibi biriydi. Ama benim daha ilkokulda öğrendiğim
bir bilgiyi bilmiyordu ve bu benim hayretimi mucip bir durumdu. Koskoca adam,
nasıl olur da daha kurbağa yavrusunu bilmez, onu çömçe balığı sanırdı. Anladım ki tahsil başka, bilgiye dayanmayan
gözlem başka…
Bir de o
askerlik hatırası olarak şöyle anlatırdı: “Sıhhiye bölüğüne yazıldık. Bizi
topladılar ve özel sağlık eğitimi vermeye başladılar. Komutan doktor bir soru
sordu: “İçtiğimiz su nereye gider?” dedi. Ben “Ciğerimize gider!” komutanım
dedim. Arkadaşlar içinde benim durumum da iyi idi. Ben öyle deyince komutan doktor
bozuldu, “Hayır evladım! Midemize gider!” dedi. Ben “Hayır komutanım ciğerimize
gider!” diye ısrar ettim ve çünkü dedim: “Halk arasında sıcakta su içince “Ciğerimin
başı buz gibi oldu!” derler diye de iddiamı ispata kalkıştım. Doktor bana epey
kızdı ve halkın neden öyle dediklerini izah etmeye çalıştı… Dayak yemedim ama,
belli ki gözünden de düştüm.
İşte böyle!
Askerlik
çağındaki üstelik sıhhiye bölüğüne seçilmiş akıllı zeki biri içtiğimiz suyun
nereye gittiğini bilmiyor. Oysa biz bunu daha ilk mektepte öğrenmiş idik.
Gördüm ki bilgi
üzerine kurulu bir hayat çok çok başka. Bilgi de ancak tahsil ile elde
edilebiliyor. Biz bunu millet olarak çok geç kavradık galiba. Köyümüzün ilk
okuyanları Torosların Ehmeti, müftü ağabeyim ve akranları ilk açıldığında
mektebe gittiklerinde neredeyse ergenlik çağına gelmişlerdi. Hala da durumun
önemini kavradığımızdan pek de emin değilim. Çünkü bakıyoruz hiç bilgi sahibi
olmayan insanlar hemen her konuda özellikle de din konusunda oldukça rahat
fikir ileri sürebiliyorlar ve Oğuz isminin “Eûzü”den gelmesi gibi bir sürü
çömçe balığı üretebiliyorlar.
Mala davara
zararı olmadığından mıdır nedir belki de!
Allah
akıbetimizi hayr eylesin.
Dua ile!
09.07.2016
GARİBCE
Çok guzel bir paylaşım olmuş teşekkurle 👍👍👍
YanıtlaSil