12 Ekim 2016 Çarşamba

Çağdaş yaşamın fişi çekildi!



Çağdaş yaşam âlat-edevât olmuş, içine ruh olarak meğer elektrik dolmuş. Elektrik var, hayat var; elektrik yok, hayat da yok!
Nerden bildin derseniz, az önce elektrikler kesildi. Hiç olacak şey mi? Oldu işte.
Bugün dersim yoktu. Dedim evde çalışırım. Kahvaltı şu bu derken epey bir vakit geçti. Dedim daha yeter, artık çalışmalıyım. Bilgisayarın başına oturdum, çalışacağım dosyayı tam açtım ki elektrik kesildi. Haydaa!
Dedim neyse biraz televizyona takılırım. Sonra akıl başa düştü. Dedi  o elektrikle çalışmıyor mu? iyi dedim ben de o zaman akıllı telefonum var nasıl olsa onunla oynarım. Hem daha dün indirmiş olduğum el-Mevsua el-Fıkhiyye el-Küveytiyye (45 cilt sırf fıkıh ansiklopedisi) var, onunla alıştırma yapar, programı iyice öğrenirim. Ama baktım şarjı çok düşük. Hem şarja takıp hem de çalışırım diye aklımdan geçirecektim ki gene akıl frene bastı. Dedi elektrikler yok. Onu da bu halde kullanırsam dışarı ile de bağım kesilir. Sonra evdeki diğer âlât edevat aklıma geldi, baktım hepsi susmuş vaziyette. Hele derin dondurucuyu düşünün, ağzına kadar dolu. Kurban etleri artık teker yapılıp damdaki hezenlere asılmıyor, derin dondurucuya konuluyor (mesela yani). Bir sürü taze sebze, ucuz ve bol iken alınan taze balıklar… daha neler neler hepsi elektriğin kesilmesi durumunda, hayata tutunmaya çalışan yoğun bakımdaki insanın fişinin çekilmesi haline benziyor. Belli bir süre gelmezse aynen vücuttaki organların kendi dayanıklılık hallerine göre çözülmesi gibi, onlar da çözülecekler. (Tam burada yazdıklarımı kaydetmediğim aklıma düştü ve yüreğim cız etti, ya gene gitseydi şimdi bütün yazdıklarım boşa gidecekti, dedim ve hemen can havliyle kayıt düğmesine bastım. Oh be!  Yahu bu iş bize göre değil ama neylersin işte!) Aynen organ bağışında beyin ölümü gerçekleşir gerçekleşmez organların bağışlanmayıp da gerçek ölümün beklenmesi halinde organların hiçbiri artık yeni bir cana aşı umudu olmaktan çıkıyorsa, derin dondurucu da öyle… içindekiler bir çözülmeye ve erimeye başladı mı bir an evvel tüketmek ve elden çıkarmak gerekiyor. Yoksa tümü bozuluyor ve hatta eve girilmez hale geliyor.
Tecrübe sahibi biri gibi yazıyorum. Vaktiyle bir yaz tatili memlekete gidiyoruz. Evden çıkarken de açık musluk, elektrik, tv kalmasın diye kontrol ediyoruz. Bu arada da aklımıza pratik bir çözüm geliyor. Elektriği kesersek riski sıfırlamış oluruz diyoruz ve sadece uzatmalı kablonun fişini çekiyoruz. Hani şarteli indirmiyoruz, ne de olsa buzdolabı vardır diye düşünüyoruz. Bir ay sonra dönüp geldiğimizde o fişi çektiğimiz odaya kokudan giremiyoruz. Meğer o fişini çektiğimiz uzatma kablosunun ucunda derin dondurucunun fişi takılı imiş. Her şey erimiş ve haliyle bozulmuş ve kokmuş. (Kayıt!)
Epey bir zamandır bütün kitaplarımı elden çıkarmayı düşünüyordum. Çoğu zaten epey bir zamandır depoda. Artık ihtiyaç da yok. Çünkü hemen hepsi dijital ortama aktarılmış vaziyette. Bir sürü program var, yeter ki sen okumak iste. İyi de bunca pdf kitap içinde şimdi ben ne yapacağım.
Bilgisayar yok, çünkü elektrik yok. İnternet yok, çünkü elektrik yok. TV yok çünkü elektrik yok. Bir de derin dondurucu muhabbeti çıktı iyi mi?
İşte böyle melül mahzun boynu bükük bir halde iken gözüm evdeki kitaplığa ilişti. Dedim gene ne varsa siz eski dostlarda var. Şöyle bir süzdüm İzz b. Abdusselam’ın Kavâid’i gözüme ilişti. Dedim bu bana uyar. Aldım onu elime, bir de kalem aldım yanıma. O eski kadim dünyamıza döndüm, kitabın ağırlığı, kâğıdın kokusu, sayfaların beyazlığı, ikiyüzlülük bilmez yüzü, yazıların satırları, vaktiyle okunduğunu gösteren bir takım işaretlerin hatırı beni aldı götürdü.
Epey bir okumuştum ki bilgisayarın içine hayat üfleme sesi gibi bir dıııt sesi keyfimi bozdu. Belli ki elektrikler gelmişti. Keyfimi sürdürmek istedim… Biraz daha, biraz daha… Fakat baktım olmuyor. Gitmiyor. Aklım bu kez bilgisayara takılmış görünüyor.
Gönüllü gönülsüz kalktım.
Bir de güncelleme başlasın mı?!
Allah’ım nedir bu çektiğimiz.
Yokluğu bir dert, varlığı ayrı bir dert.
“Lâ hayra fîhinne velâ büdde minhünne” gibi.
Nasıl bir dünya! Benim sıkıntım, sizin başınızın ağrısı.
Ne yapalım? Katlanacağız işte!
Dua ile!
12.10.2016

GARİBCE 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...