Çağdaş yaşam âlat-edevât olmuş, içine ruh olarak meğer elektrik dolmuş.
Elektrik var, hayat var; elektrik yok, hayat da yok!
Nerden bildin derseniz, az önce elektrikler kesildi. Hiç olacak şey mi?
Oldu işte.
Bugün dersim yoktu. Dedim evde çalışırım. Kahvaltı şu bu derken epey bir
vakit geçti. Dedim daha yeter, artık çalışmalıyım. Bilgisayarın başına oturdum,
çalışacağım dosyayı tam açtım ki elektrik kesildi. Haydaa!
Dedim neyse biraz televizyona takılırım. Sonra akıl başa düştü. Dedi o elektrikle çalışmıyor mu? iyi dedim ben de
o zaman akıllı telefonum var nasıl olsa onunla oynarım. Hem daha dün indirmiş
olduğum el-Mevsua el-Fıkhiyye el-Küveytiyye (45 cilt sırf fıkıh
ansiklopedisi) var, onunla alıştırma yapar, programı iyice öğrenirim. Ama
baktım şarjı çok düşük. Hem şarja takıp hem de çalışırım diye aklımdan
geçirecektim ki gene akıl frene bastı. Dedi elektrikler yok. Onu da bu halde
kullanırsam dışarı ile de bağım kesilir. Sonra evdeki diğer âlât edevat aklıma
geldi, baktım hepsi susmuş vaziyette. Hele derin dondurucuyu düşünün, ağzına
kadar dolu. Kurban etleri artık teker yapılıp damdaki hezenlere asılmıyor,
derin dondurucuya konuluyor (mesela yani). Bir sürü taze sebze, ucuz ve bol
iken alınan taze balıklar… daha neler neler hepsi elektriğin kesilmesi
durumunda, hayata tutunmaya çalışan yoğun bakımdaki insanın fişinin çekilmesi
haline benziyor. Belli bir süre gelmezse aynen vücuttaki organların kendi
dayanıklılık hallerine göre çözülmesi gibi, onlar da çözülecekler. (Tam burada
yazdıklarımı kaydetmediğim aklıma düştü ve yüreğim cız etti, ya gene gitseydi
şimdi bütün yazdıklarım boşa gidecekti, dedim ve hemen can havliyle kayıt
düğmesine bastım. Oh be! Yahu bu iş bize
göre değil ama neylersin işte!) Aynen organ bağışında beyin ölümü gerçekleşir
gerçekleşmez organların bağışlanmayıp da gerçek ölümün beklenmesi halinde
organların hiçbiri artık yeni bir cana aşı umudu olmaktan çıkıyorsa, derin
dondurucu da öyle… içindekiler bir çözülmeye ve erimeye başladı mı bir an evvel
tüketmek ve elden çıkarmak gerekiyor. Yoksa tümü bozuluyor ve hatta eve
girilmez hale geliyor.
Tecrübe sahibi biri gibi yazıyorum. Vaktiyle bir yaz tatili memlekete
gidiyoruz. Evden çıkarken de açık musluk, elektrik, tv kalmasın diye kontrol
ediyoruz. Bu arada da aklımıza pratik bir çözüm geliyor. Elektriği kesersek
riski sıfırlamış oluruz diyoruz ve sadece uzatmalı kablonun fişini çekiyoruz.
Hani şarteli indirmiyoruz, ne de olsa buzdolabı vardır diye düşünüyoruz. Bir ay
sonra dönüp geldiğimizde o fişi çektiğimiz odaya kokudan giremiyoruz. Meğer o
fişini çektiğimiz uzatma kablosunun ucunda derin dondurucunun fişi takılı imiş.
Her şey erimiş ve haliyle bozulmuş ve kokmuş. (Kayıt!)
Epey bir zamandır bütün kitaplarımı elden çıkarmayı düşünüyordum. Çoğu
zaten epey bir zamandır depoda. Artık ihtiyaç da yok. Çünkü hemen hepsi dijital
ortama aktarılmış vaziyette. Bir sürü program var, yeter ki sen okumak iste.
İyi de bunca pdf kitap içinde şimdi ben ne yapacağım.
Bilgisayar yok, çünkü elektrik yok. İnternet yok, çünkü elektrik yok. TV
yok çünkü elektrik yok. Bir de derin dondurucu muhabbeti çıktı iyi mi?
İşte böyle melül mahzun boynu bükük bir halde iken gözüm evdeki kitaplığa
ilişti. Dedim gene ne varsa siz eski dostlarda var. Şöyle bir süzdüm İzz b.
Abdusselam’ın Kavâid’i gözüme ilişti. Dedim bu bana uyar. Aldım onu
elime, bir de kalem aldım yanıma. O eski kadim dünyamıza döndüm, kitabın
ağırlığı, kâğıdın kokusu, sayfaların beyazlığı, ikiyüzlülük bilmez yüzü, yazıların
satırları, vaktiyle okunduğunu gösteren bir takım işaretlerin hatırı beni aldı
götürdü.
Epey bir okumuştum ki bilgisayarın içine hayat üfleme sesi gibi bir dıııt
sesi keyfimi bozdu. Belli ki elektrikler gelmişti. Keyfimi sürdürmek istedim…
Biraz daha, biraz daha… Fakat baktım olmuyor. Gitmiyor. Aklım bu kez
bilgisayara takılmış görünüyor.
Gönüllü gönülsüz kalktım.
Bir de güncelleme başlasın mı?!
Allah’ım nedir bu çektiğimiz.
Yokluğu bir dert, varlığı ayrı bir dert.
“Lâ hayra fîhinne velâ büdde minhünne” gibi.
Nasıl bir dünya! Benim sıkıntım, sizin başınızın ağrısı.
Ne yapalım? Katlanacağız işte!
Dua ile!
12.10.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder