Bizde yağı alınmış peynire “imansız” derler.
Demek ki peynirin dini imanı onun yağlı olmasıdır.
Bir malın imanı ise onun kalitesidir.
Bir aletin imanı da onun işlevsel olmasıdır.
Bir alet iş gördüğü sürece devrede olur, onun işini daha iyi gören yeni bir
alet ortaya çıkınca eskisi bir hatıra olarak tarihte kalır.
Gerçek bu iken bugün bazıları İslam ve Müslümanlık adına önümüze konulan
her şeyin tarafımızdan yenilmesini istiyor.
Adam İslam adına İslam Kola yapıyor ve madem Müslümansınız öyle ise
İslam adına bunu içmek zorundasınız diyor.
Ben de bir Müslüman olarak gerçekten destek vermek adına onu alıyor ve
içmek istiyorum. Fakat ilk içişimden sonra ona / imanım da zayıfsa ona ve
Müslümanlığa lanet ediyorum. Bir daha mı asla almıyorum. Zira abdest suyu içmek
istemiyorum.
İslam bankası diye ortaya çıkıyorsak, insanların önüne koyduğumuz
usuller onları bizim önümüze koyanların imanlarından bağımsız olarak imanlı
olmalılar. Yani bizim ihtiyacımızı diğer usullerden daha iyi bir şekilde
karşılamalılar. Ben bir insan olarak aldığım malın imanına bakarım; satanınkine
değil. Malın kendisi imanlı ise alırım, imansızsa almam. Siz malınızı imanlı
yaparsanız sizin malınızı sizin inancınızı paylaşanlar da alır, paylaşmayanlar
da alır. Sizin inancınızı paylaşmayanlar sunduğunuz malın imanından etkilenip
sizin gibi olmaya da hevesli olurlar. Endonezya gibi deniz aşırı ülkelerin
halklarının Müslüman olmalarında Müslüman tacirlerin işlerinin hep imanlı olması
olduğu anlatılır. Buna mukabil Avrupa’da bunca insanımızın olmasına rağmen
işleri güven vermiyor. Zira herkes bizim insanlarımızın yüzüne değil, işine
bakıyor, oradan özüne intikal ediyor ve oradan da İslam’a fatura çıkarıyor.
Sonuç da olan bizim yüzümüzden İslam’a oluyor.
Allah, bizim kötülüğümüzden İslamımızı korusun.
Dua ile!
23.04.2018
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder